Gümüşlük Akademisi her zamanki gibi çok güzel ama İskender’imizin hastalığından ötürü epey buruğuz bu yaz. Kütüphanede oturmuş yazımı yazıyorum ve aklım arada ona gidip geliyor. Bugün Google’da Gümüşlük Akademisi ile ilgili yazılarımı aradım ve hep İskender çıktı karşıma… Onun Akademi’de yaptığı şiir dinletilerinin videoları, atölyelere dair haberler.
Zihnim beni çok gerilere Beyoğlu’ndaki ilk tanıştığımız günlere sürükledi. Ortak anılarımızın film şeridi geçti gözümün önünden. İlk şiirine Adam Sanat’ta rastlamış ve okur okumaz sarsılmıştım. İlk karşılaşmamız ise sanırım Beyoğlu barlarından birindeydi ve sonrasında da sayısız anımız var. Arada küçük kırgınlıklar olsa da çoğu sevgi dolu, tatlı hatıralar bunlar. Ailemden biri, bir kardeşim hastaymış duygusu şu an yaşadığım. Şiir ailemizin en haşarı çocuklarından biri tedavi görüyor ve hepimiz kalp çarpıntısı ile hastane raporlarını inceleyip duruyoruz. Latife’ye sayısız telefon geliyor her gün. Herkes merak ve kaygı içinde. Burada olduğumu öğrenenler arada Latife’yi fazla rahatsız etmemek için bana yazıp soruyorlar. İskender’i görmek için sabah uçağa atlayıp akşam dönenler, Diyarbakır’dan arabayla yola çıkıp gelenler var. Haberi ilk işitenlerin gözyaşları belleğime kazınmış durumda. İskender yorgun ama ne kadar çok sevildiğini görmenin ona iyi geldiğinden eminim.
İskender’in durumu beni şairlerarası ilişkiler üzerine düşündürdü. Kıyasıya kavga edenler bile aralarından birinin zor durumda olduğunu fark edince derin bir kedere kapılıp bir şeyler yapabilmek için çırpınmaya başlıyorlar. Bana kalırsa kardeşlik duygusundan bile öte şiirin büyülü alanına giren bir durum var burada. Dünyaya yayılmış büyük bir aile sanki şairler. İçlerinden birinin bir derdi varsa şiirin de canı yanıyor sanki. Onunla bir meselesi, kötü anıları olsa dahi İskender için kalbi acımayan şair yok bana kalırsa. İskender zor durumdaysa şiir de zor durumda çünkü…
İskender büyük bir şair çünkü kimsenin söylemediği şeyleri kimsenin söyleyemeyeceği biçimlerde söylemiş, kendinden sonra gelen şairleri etkilemiş, kendine taktığı şiirden kanatlarla insan denen canlının derinlerine uçmuş. İskender’i şiir okurken izlemek o kanatlarla gökyüzüne yükselmek gibi biraz da. Onun dizlerde parlayan zekasından, derinlikli kavrayışından ve sözcüklerle yaptığı teatral gösteriden, sınır tanımaz cesaretinden etkilenmemek imkânsız.
Ben böylesi zor durumlarda tutuklaşırım. Fazla bir şey söyleyemem. İskender yazımı okursa tüm kalbimle onun yanında olduğumu, onu şiire ve dünyaya bir armağan olarak gördüğümü, bilsin isterim. Şiir onun iyileşmesini diliyor. Kalbimizdesin İskender.
Reca
Piyanoda dede efendi çalmayınız
bırakınız kanun kendi anlatsın hüznünü
ne ut ne tambur ne de ney
insan karanlıkta koklamalı gülü
eşyanın heyecanlandığı bir ölümdür çünkü
yağmur yukarı koşan çocukların büyüdüğü,
bir gün uyursa sizin de yüzünüzde eğer güz
lütfen gülle örtün üstünü
Küçük İskender
(Periler Erken Ölür, YKY s.79)