Serhat BAŞ
Bugün Uğur Mumcu'nun 21. ölüm yıldönümü. 24 Ocak 1993 tarihinde arabasına yerleştirilen bombanın patlatılması sonucu hayatını kaybetti. Suikasttan sonra bir sürü fail öne sürülse de, hiçbir zaman kimin yaptığı netleştirilememiştir. Zamanın İçişleri bakanı "Cinayeti çözmenin, devletin namus borcu olduğu" nu söylese de çoğu delil karartılmış, suikast aydınlatılamamıştır. Geriye ise şu dizeler kalmıştır.
"Uğur'lar olsun Uğur'lar olsun
Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun
Bir keskin kalem, bir kırık gözlük
Yürekli yiğitlere hatıran olsun. "
Peki şu ana kadar kaç gazetecimiz öldürüldü, neden öldürüldü, ne zaman öldürüldü? İlk Basın Şehidi Hasan Fehmi'den, Hrant Dink'e kadar dosya oldukça fazla kabarık.
***
1828 Yılı Kahire. Vekdyi-i Misriye adlı ilk Türkçe gazete yayınlanmaya başlıyor. Bundan üç sene sonra ise 1831 yılında İstanbul'da Takvim-i Vekayi adlı gazete çıkıyor ve bu gazete şu anki Türkiye sınırları içerisinde çıkmış olan ilk gazete. Bu iki gazete arasındaki ilişkiye baktığımız zaman da şu anda muzdarip olduğumuz basının tarafgirliğinin o zamandan kalma bir alışkanlık olduğunu görüyoruz. Daha doğrusunu söylemek gerekirse basın, bu topraklarda çıkan ilk gazetelerden beri hep siyasi mücadelelerin yaşandığı zeminlerden biri olmuştur. Zamanın Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı'ya karşı etkin propaganda yapmak amacıyla Vekdyi-i Misriye gazetesini kullanırken, Sultan II. Mahmud da karşılık olarak Takvim-i Vekayi'yi çıkarmıştır. II. Mahmud bunu yaparken sadece Türkçe değil, gazeteyi ayrıca Ermenice, Arapça, Rumca, Fransızca ve Farsça çıkararak sesini daha geniş ve etkin kullanmıştır.
Gazetelerin ortaya çıkmasıyla da doğal olarak "Gazetecilik" mesleği de doğdu. Gazetecilerin yazdıklarıyla toplum üzerindeki etkisi de fark edilince kalem savaşları da başlamıştı. Bu savaşlar hep yazı üzerinden olmamıştı ne yazık ki, daha sonrasında kaleme karşı kurşun atılmış, öldürülen gazeteciler bu toprakların hep kanayan bir yarası olmuştur.
6 Nisan 1909 yılında İttihat ve Terakki yönetimine karşı eleştirilerini gelen tehdit mektuplarına rağmen sürdüren Hasan Fehmi suikast sonucu öldürüldü ve bu toprakların ilk "Basın Şehidi" olarak tarihe geçti. Bu cinayet sonradan yaşanacak onlarca gazeteci cinayetinin de akıbetini o zamandan göstermiştir. Hasan Fehmi'ni failleri bulunamamış ve cinayeti de aydınlatılamamıştır. Ve ölüm tarihi olan 6 Nisan daha sonra "Öldürülen Gazeteciler Günü" olarak kabul edilmiştir.
Şu ana kadar öldürülen gazeteci sayısı ile ilgili Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD)'nin vermiş olduğu sayı 76, aynı sayı Türkiye Gazeteciler Cemiyeti(TGC)'nde ise 63. Bu sayıyla ilgili tartışmalar söz konusuyken tabi ki sayının kaç olduğu değil, listeye yeni bir gazetecinin eklenmemesi ve bunun için mücadele etmek daha önemli bir mevzu.
Her iki listeyi de inceleyerek baktığımızda I. Dünya Savaşı'ndan önceki yıllarda öldürülen gazeteci cinayetlerinin hepsi faili meçhul olarak gerçekleşmiş. Faillerinin bulunamaması için Balkan Savaşlarının olumsuz etkileri ile buna paralel olarak yaşanan iç karışıklar ve iktidar mücadelesi neden olarak gösterilebilir.
I. Dünya Savaşı'nın başladıktan sonra ise Ermenilere karşı yapılan Tehcir'in yanı sıra yaklaşık olarak 30 Ermeni gazetecinin bu esnada çeşitli şehirlerde öldürüldüğü gözüküyor. Tehcir'den sonra öldürülen Ermeni gazeteciler olmakla beraber, en sonuncusu 19 Ocak 2007 de gerçekleşmiş, Hrant Dink Agos Gazetesi önünde öldürülmüştü. Cinayeti gerçekleştirenin derin devlet olduğu, gerçek faillerin isimleri birer birer bilinse de tüm suikast planı üç tane piyonun üzerine yıkıldı. Suikasta bu kılıf uydurulmaya çalışılsa da, adalet arayışı halen sürüyor.
Savaş sonrası 15 Mayıs 1919 da Hasan Tahsin İzmir'de Yunan Alayına ateş etmiş ve bir askeri öldürmüştür. Sonradan çıkan olaylarda öldürülüp, cesedi İzmir Saat Kulesi'nin dibine bırakılmıştır. Hasan Tahsin'in atmış olduğu kurşun Kurtuluş Savaşı'nı temsili olarak başlattığı kabul görmüştür ve o kurşun " İlk Kurşun" olarak anılır.
1919'da 1950 lere gelirken tek bir gazeteci öldürülürken, kabus gene başlar. 1948'de Sabahattin Ali Bulgaristan'a kaçarken öldürülmüştür. Ölmeden önce çok kez hapse girip çıkmıştır. Atatürk'e yazdığı yazıdan dolayı hapis yattıktan sonra ise yazılarıyla ve kitaplarıyla milliyetçi kesimin hedefine yerleşmiştir. Daha sonra yazılarıyla tek partili dönemin CHP iktidarı tarafından baskı görmeye devam etmiştir. Tekrar hapse girip çıktıktan sonra kimsenin ona iş vermemesi, yazacak yer bulamaması ve tek parti baskısından kurtulmak üzere yurt dışına kaçak giderken anlaştığı bir astsubayın "milliyetçi duyguları kabardığı" gerekçesiyle onu öldürdüğü söylenir. Ali'nin ailesi ise işkenceden öldüğünü astsubayın piyon olduğunu iddia eder. Astsubay yargı önüne çıkarılır ve "milliyetçi duyguları tahrik edildiği" gerekçesiyle cezası indirilir ve 4 sene ceza verilir. Hapse girdikten sonra çıkarılan bir af ile birkaç hafta sonra serbest kalır.
1970 lerle beraber ise "Sol-Sağ" çatışması sonucu yine bir çok gazeteci öldürülmüştür. Bunlardan bir çoğu sol ideolojisine yakın ve bazıları da Kürt gazetecilerdir. Bunun yanında sağcıların, ülkücülerin bir nevi yayın organı olan Ortadoğu gazetesinden de iki gazeteci suikast sonucu öldürülmüştür.
12 Eylül Darbesine gelirken en ses getiren cinayet, Abdi İpekçi'ninkidir. Artan sağ-sol çatışmasına diyalog önerisiyle siyasilerle görüştüğü bir dönemde İpekçi, arabasına binerken Mehmet Ali Ağca ve Oral Çelik tarafından 9 kurşunla öldürülmüştür. Ağca ve Çelikle beraber, Uğur Mumcu'nun "Cinayetin anahtar ismi" dediği Abdullah Çatlı defalarca yakalanmalarına rağmen elle tutulamayacak nedenler öne sürülerek serbest bırakıldı. Müebbet hapis cezası verilen Ağca, dönemin en korunaklı cezaevin olan Maltepe Cezaevi'nden Çatlı sayesinde kaçırıldı. Ağca, Rahşan Affı'ndan da yararlanarak İpekçi cinayeti ve başka gasp suçlarından dolayı sadece 4 sene yatıp, 2010 yılında cezaevinden çıkmıştır.
12 Eylül Darbesi gerçekleştikten sonra ise en çok gazetecinin öldürüldüğü dönem başlamıştır. 1991-1995 yılları arasında hem bölgede süren savaşın etkisiyle, hem de JİTEM'in etkinliğiyle özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da 33 tane gazeteci öldürülmüştür. Ayrıca Özgür Gündem'in gazetelerinin dağıtımıyla ilgilenen 18 kişi de cinayet sonucu öldürülmüştür. Bu dönemde en çok ses getiren cinayet de Musa Anter'in olmuştur. Anter, 1992 yılında 72 yaşında iken Diyarbakır'da JİTEM tarafından öldürülmüştür. Cinayeti eski JİTEM elemanı Abdülkadir Aygan itiraf etmiş fakat kimse yargılanmamıştır.
1995 yılından sonra cinayetler durmamıştır. Evrensel Gazetesi muhabiri Metin Göktepe; 8 Ocak 1996 yılında cezaevinde ölen iki tutuklunun cenazesindeyken 1000 kişiyle beraber göz altına alınmıştır. Gözaltında yapılan işkenceler sonucu hayatını kaybetmiş failleri yargılanıp 7 yıl 6 ay hapis cezası alsa da onlar da gene Rahşan Affı'ndan yararlanarak 1 yıl 8 ay hapis yatmışlardır. İlginçtir Metin Göktepe gözaltında öldürülmüş gazeteciler içinde katilleri yargılanmış ilk gazetecidir.
1999 yılında gene Uğur Mumcu gibi Cumhuriyet Gazetesi'nden Ahmet Taner Kışlalı arabasına bindiği sırada patlayan bomba sonucu hayatını kaybetmiştir. Akit gazetesi suikastten önce hakkında bir haber yapmış ve Kışlalı'nın üzerine çarpı atılmış fotoğrafını manşetten vermiş olmasına rağmen suikast ile ilgili hiç kimse yargılanmadı ve bu suikast da tarihe bir başka faili meçhul gazeteci cinayeti olarak yazılmıştır.
En son öldürülen gazeteci ise Bandırma'da bir yerel gazetede çalışan İsmail Cihan Hayırsevener'di. Gündüz, sokak ortasında silahlarla vurulan Hayırsevener'e çevresindekilerinin "Vuranı gördün mü, onlar kim biliyor musun?" sorularına karşılık tek cümle etti: "Biliyorum". Daha sonra ise götürüldüğü hastanede hayatını kaybetti.
Aslında biz de biliyoruz onları kimlerin öldürdüklerini fakat sadece bilmekle kalıyoruz. Ama en azından onları hiç unutmayalım.
"Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi... Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi." - Uğur Mumcu
(RADİKAL - SERHAT BAŞ - https://twitter.com/Serhat_Bas - 24.1.2014)