Tuncer Bağışkan
Lefkoşa’nın kuzeyindeki müzelerde etnik gruplar ile özel kişilere ait etnoğrafik ve arkeolojik eski eser sergileri yapılmadığından, bu yöndeki eksikliğimizin güney Lefkoşa’daki müzeler tarafından gideriliyor olmasına sevinmek mi, yoksa üzülmek mi gerektiğine pek karar verebilmiş değilim. Güney Kıbrıs’taki müzelerde yer alan özel koleksiyonlara ait geçici sergilemelerin profesyonel elemanlar tarafından gerçekleştiriliyor olması sergilemelere ayrı bir çekicilik kazandırıyor. Böylece Kalfayan koleksiyonuna ait Ermeni sanat eserlerinin 7 Nisan – 30 Haziran.2014 tarihleri arasında Leventis Lefkoşa Belediye Müzesi’nde sergilenmekte olduğunu öğrenince, Enorasis Kulübü üyeleriyle birlikte müzeyi ziyaret ediyoruz. İlk nazarda sergiye sponsör olarak katkı sağlayanlardan Filelefteros ile The Cyprus Daily Gazeteleri, Yunanistan LİFO Medya kuruluşu, Lefkoşa Belediyesi, Leventis Belediye Müze Dostları Derneği ve iki sigorta şirketi ile iki nakliyat şirketi dikkatimi çekiyor.
KALFAYAN AİLESİ VE KOLEKSİYONU
Sergide kullanılan etnoğrafik malzemelerden oluşan koleksiyon Ermeni asıllı Kalfayan ailesine ait olup bu ailenin çok uzun bir tarihi geçmişinin olduğu kaydedilmektedir. Ermenilerle Rumların Anadolu’dan uzaklaştırıldıkları (tehcir) 1. Dünya Savaşı sonrasında kendini Selanik’te bulan Roupen Kalfayan, Osmanlı İmparatorluğunda çok iyi bilinen mimar Avedis Kalfayan ailesinden gelmeydi. Nevart Ghazarian ile evlenince Tokat’ın emlak ve bankerlerinden olan muteber bir aileye de karışmış olur. Böylece iç savaş yıllarında Tokat’tan Selanik’e göç ettikten sonra antikacılık yapmaya başlayan Ghazarosh Ghazarian, Ermenilerin tarihini ve anılarını yansıtan malzemeleri kurtarıp korumak amacıyla bunlardan bir koleksiyon oluşturmaya başlar. Nihayet oluşturulan koleksiyon evlilik yoluyla Ghazarian ailesinden Kalfayan ailesine geçer. Bu aile bireylerinin şimdi bile Selanik’te oturdukları, onların da ataları gibi ellerindeki koleksiyonu aynı gayret ve sevgiyle daha da zenginleştirmeye kendilerini adadıkları bilgileri ediniliyor.
Geçici sergide yer alan ve Ermeni sanatını yansıtan koleksiyon, M.S XVI. yüzyılın sonundan başlayıp M.S XIX. yüzyıla kadar uzanan döneme ait tarihi ve artistik değere haiz etnoğrafik malzemeler içermektedir. Bunlar ya Ermeni sanatkârlar ile sanatçılar tarafından yapılmışlar, ya da yazıtlarında da belirtildiği gibi bir zamanlar Ermenilere aittiler. Malzemelerin çoğunluğunun kiliselere yapılan bağışlar olduğu anlaşılıyor. Ermeni tarihinin çoğu yönlerini yansıtan nadir malzemeler arasında kiliseler ile günlük yaşama ait eşyalar, el yazmaları, tekstiller, çoğunluğu Kütahya tipinde olan olağanüstü seramik malzemeler ile Kütahya duvar seramikleri, Çin porselenleri ve diğer malzemeler yer alıyor. Ermeniler çoğu alanlarda üstün başarı elde etmiş olmalarına karşın, özellikle ticaret alanındaki başarılarıyla dünyada tanınır olmuşlardır. Nitekim M.S 1689 yılında Hindistan’da bir liman kenti olan Surat’a seyahat eden Chaplain J. Ovington’un Ermeni tüccarlar hakkındaki izlenimleri sergiye şu şekilde yansıtılmıştır: “Başkalarından daha da uzaklara seyahat eden Ermeniler, Asya ile Avrupa’nın her tarafına yayılmışlardır. Dünya ticaretinde evrensel bir yere sahiptirler. Medeni insanlar olup çok çalışandırlar. Anadolu, İran, Kutsal Topraklar, Mısır, Rusya ve Polonya’ya yayılıp kiliseler inşa etmişlerdir. Yahudiler gibi tutumlu ve çalışkan olduklarından ticarette her daima saygın bir yerleri vardır.”
ÇAĞLAR BOYUNCA ERMENİLER
Serginin bir amacının Kıbrıs’ta ve dünyada yaşayan Ermenilerin tanıtılmasına katkı sağlamak olduğundan tarihi geçmişlerine de sergide yer veriliyor. Tarihi devirlerde Ermenistan, Kafkas Dağları ile çevrili olan kuzeydeki geniş bir plato ve güneydeki Tarsus bölgesini içine almaktaydı. Uzun yıllardan sonra Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle birlikte bu kara parçasının çok az bir kısmı 1991 yılında bağımsızlığını Erivan bölgesinde ilan eder. M.Ö V. yüzyılda yaşamış olan tarihçi Herodot’a göre Ermeniler İndo Avrupa ailesinden olan Trakya – Frigya soyundan gelmekte olup, M.Ö 1200 yılında önce Anadolu’ya gelmişler, M.Ö 600 yılında ise Urartu (Ararat) topraklarına ulaşmışlardı. Eski Ahitte sözü edilen ve Nuh’un gemisinin bulunduğu Ararat (Ağrı) dağı Ermenistan sınırı dışında olmasına karşın, Ermenilerin bir sembolü sayıldığından şimdilerde Ermenilerin milli ambleminde yer almaktadır. Ermenistan çağlar boyunca dengesiz bir yayılma sürecine girmiş, bazen genişlemiş, bazense toprakları azalmıştır. Bunun bir sonucu olarak Ermeniler çeşitli eziyetler ile soykırımlara maruz kalmıştır. Ermeniler tarihi süreç içinde Med İmparatorluğu, Persler, Helenistik Krallar ve daha sonraları ise Roma ile Bizans İmparatorluğuyla temas içine girmişler, bunun bir sonucu olarak Büyük Ermenistan, Kilikya, Suriye ve Lübnan topraklarında yaşamışlardır.
ERMENİ DİASPORASI VE KIBRIS
Ermenilerin Kıbrıs’taki ilk varlığı Bizans dönemine denk gelen M.S 578 yılına kadar uzanmaktadır. O yıllarda kurulan köylerin ilkinin Limasol kazasına bağlı Armenehor (Armenochori) olduğu kaydedilmektedir. Ortaçağ ile Osmanlı döneminde Kıbrıs’taki varlıklarını kanıtlayan eserler arasında Beşparmak dağlarında ünlü Sourp Magar Manastırı, Lefkoşa’da Gotik Notre Dame de Tyre Katedrali (Tortosa Meryem Kilisesi) ve Mağusa’da Ganchvor (Ermeni) Kilisesi yer almaktadır. M.S XIX. yüzyılın sonu ile M.S XX. yüzyılın başlarında Anadolu’daki toplu katliamlardan kurtulduktan sonra sınır dışı edilen Ermenilerin Kıbrıs’taki nüfusu hayli artmıştır. Kıbrıs’a yerleşen Ermeni toplumunun yaptığı en önemli işlerden biri de soykırımda yetim ve öksüz kalan Ermeni çocukları için kurdukları Melkonian Eğitim Enstitüsü olmuştur. Bu okulda yetişen çeşitli değerli sanatçılar, kalifiye zanaatkârlar ve fotoğrafçılar toplumun önemli şahsiyetleri arasında yer almıştır. Ancak Kıbrıs’taki 1963 – 1964 ile 1974 olayları nedeniyle birçoğunun İngiltere ve Rusya’daki Ermenistan’a göç ettikleri ve bu nedenle de nüfuslarının azaldığı kaydedilmektedir. 2013 yılı itibarıyla Kıbrıs’taki nüfuslarının yaklaşık 3500 kişi olduğu bilgileri edinilmektedir.
Sergilemenin ilk vitrininde çağlar boyunca Ermenilerin tarihi geçmişi ele alındıktan sonra Kıbrıs’taki Benediction Nunnary (Kutsanmış rahibe manastırı) içinde bulunan TORTOSA Meryem Kilisesi’nin Ermenilere verilmesini sağlayan Sultan Selim’in Emri (Hüccet) sergideki bir vitrinde yer alıyor. Kıbrıs Ermeni kilisesine ait olan emirde şöyle denilmektedir: “Büyük ve şanlı Kıbrıs Beğlerbeyisi Muzaffer’e bu yazımız vasıl olduğu zaman bilesin ki zamanla azad olan Lefkoşa kalesi Ermenilerinden bazıları gelerek anılan kalede bulunan Dartoza ismi ile bilinen ve eskiden beri onlara ait olan kiliseye halen devlete ait tuz konulduğunu, boşaldığı zaman kendilerine geri verilmesini talep ettikleri cihetle araştırılıp eğer camiye yakın değil ise içerisindeki tuz tamamen boşaltılınca yine batıl ayinlerini yapmak üzere kilise olarak kendilerine verilmesi, fakat eskiden beri var olan binaya fazladan inşaat yapmamaları hususunda uyarıp gereği gibi yapasın ve mührüme itimad edesin. 10-20 Zi’l Hicce 978 H (5-15 Mayıs, 1571 M)”
Yine ayni şekilde Kıbrıs Ermeni kilisesine ait olan ve Lefkoşa’daki Ermeni kilisesinin üçte birinin Ortodoks Rumlara satışının iptal edilmesini öngören 4 Rebî’ü’l Evvel 1023 H (13 Nisan, 1614 M) tarihli Şer-i mahkeme fetvası da sergide yer alıyor.
ERMENİ KİLİSESİ
Sergide Ermeni kilisesinin tarihi geçmişi de anlatılıyor. Verilen bilgilere göre, Hıristiyanlığın M.S 301 yılında resmi bir din olarak kabul edilmesi üzerine bu dini tanıyıp ilan eden ilk millet Ermenistan oluyor. Ermeni kültürünü oluşturan önde gelen unsurların başında ise Hıristiyanlık dini geliyor. Ermenistan’da ilk kurulan Ermeni kilisesi, Ermeni kimliğinin gelişip korunması için gerek Osmanlı İmparatorluğu içinde, gerekse Ermeni diasporasında önemli bir rol oynuyor. Bu kilise de dünyadaki çeşitli yerlere dağılan Ermenilerin manevi merkezi durumuna gelmiş oluyor. Ermeniler asırlar boyunca Bizans geleneğine uygun olarak dini ayinlerde kiliselere yardım yapma geleneğini sürdürdüklerinden kiliselerde büyük bir sanat eseri koleksiyonu birikmiş olur.
Sergide yer alan ve kilisenin kutsal kısmını ana mekândan ayıran bema perdesinin işçilik bakımından çok zengin olduğu anlaşılıyor. XIX. Yüzyıla ait bu perdenin altındaki Ermenice yazıt ise şöyle: “Bu perde Astarak’taki derin kuyuda bulunan Aziz Gregory’nin ruhuna hediyedir. Allah kutsanmış kral Tiridates’ten razı olsun”. Perdenin ortasında Ermeni kralı Tiridates III’ün (M.S 298 – 330) Ermeni aziz aydınlatıcı Gregory tarafından vaftiz edilmesi sahnesi yer alıyor. Sağ tarafta geride, tepesinde Nuh’un gemisi bulunan Ararat dağı vardır ki, bu dağ Ermenilerin milli sembolü sayılmaktadır. Ermenistan’daki Etchmiadzin Patrikhanesi tüm Ermenilerin tarihi ve manevi merkezi olmuştur. Ermeni geleneğine göre Ermeni ulusu Kral Tiridates III’ün izinden giderek onlar da onun gibi vaftiz olmaya başlamışlardır. Bu olay da Ermenilerin Hıristiyanlığa geçişinin bir sembolü olmuştur.
XVIII. Yüzyıla ait ikinci bir Bema perdesi de sergilemede yer alıyor. Bu perde önceleri bir Müslüman namaz halısı iken, daha sonra iki uzun kenarına azizler ve ortasına ise İsa tasviri işlenerek Bema perdesine dönüştürülmüştür. Perdedeki yazıtta, Apuht’da oturan usta Sargis’in oğlu Gaspar tarafından atalarının ruhları için Aziz Nashan Kilisesi’ne hediye edildiği kayıtlıdır.
SERGİDEKİ KÜTAHYA SERAMİKLERİ
Sergideki en önemli malzemeler arasında M.S XVIII. Yüzyıla ait Kütahya duvar seramikleri, Kütahya seramiğinden yapılmış gülümdanlık, ibrik, matara ve tabak gibi eşyalar yer alıyor. Sırlı Kütahya seramiklerinin bazılarının üzerlerinde bitki motifleri, bir matarada ise St. George’nin ejdere mızrağını sokması motifi işlenmiştir. Bilebildiğimiz kadarıyla Bursa ile İznik’in (Nicaea) güneydoğusunda bulunan Kütahya, özellikle M.S XVIII. Yüzyılda seramik kapları ve çinileriyle ünlü bir şehirdi. Üretilen çiniler ise Osmanlı İmparatorluğu topraklarındaki saraylar ile camilerin bezenmesinde kullanılıyordu. Kütahya’da gerçekleştirilen arkeolojik kazılar kentteki seramik imalatının M.S XV. yüzyıla kadar uzandığını ortaya çıkartmıştır. Seramiklerde hâkim renk mavidir. Çok renkli seramikler ise M.S XVIII. Yüzyılın ikinci çeyreğinde ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Kütahya seramikleri Çin’den ithal edilen yüksek kaliteli Çin porselenlerinin etkisi altında kalmıştır. Bu nedenle de bazı Kütahya seramiklerinde Çin porselenlerinin formları, modelleri ve renkleri taklit edilmiştir. Ermenilerin kullandığı en eski seramik ve çiniler genellikle dini konuları içermektedir. Bunlar ise Kudüs’teki St. James Katedrali’nin restorasyonu için M.S 1718 yılında yapılmışlardır.
Bazı Kütahya sırlı duvar seramikleri çiçek motifleriyle bezenmiştir. Sergideki seramiklerden birinin üzerindeki Ermenice yazıt ise şöyle: “Bu ev diyakoz Panos’un oğlu Shamghoul tarafından kullanılmak üzere yapılmıştır. Tanrım onu kötülüklerden uzak tut ve sevdikleri ile arkadaşlarını mutlu et. 1757”.
SERGİDEKİ KİLİSE MALZEMELERİ
Sergide ayrıca değişik kilise malzemelerine de yer verilmiştir. Koleksiyonda bulunan M.S XVIII-XIX. Yüzyıla ait haçlar, yaldız, mine, cam boncuk ve ikinci derecede kıymetli taşlarla süslenmiştir. Yine ayni şekilde bir kâse de bu şekilde süslüdür. Dış kenarında kazınarak yazılan Ermenice yazıda, vaftiz çocukları Yriv ve Hagop’un vaftiz babaları olan İstanbul patriği Yovhannes Paghish’e, Kudüs’teki St. James Manastırı ziyaretine beraberinde götürmesi için verildiği kayıtlıdır.
Üzerlerinde süsler ve dini motifler bulunan kilise malzemeleri de sergide yer alıyor. Bunlar arasındaki XVIII. Yüzyıla ait günlük buhurdanlığı ile kapaklı küçük kutular dikkat çekici. Gümüşten ve metalden yapılan kapların üzerlerinde ise bağışlandıkları kiliselerin adları ile bağışlayanların isimleri Ermenice yazılı.
Kabzaları altın işlemeli olan çelikten yapılmış bir kılıç (şimşir) ile bir kama da sergide yer alıyor. Kılıcın üzerindeki Ermenice yazıtta 1721 yılında yapıldığı ve Hovanes’in oğlu Serapiona’ya ait olduğu kayıtlıdır. Yine Ermenice olan kama yazıtında ise 1723 yapıldığı ve İsa’nın hizmetkârı Hadji Melikset’e ait olduğu yazılı. Kılıcın kılıfı ise gümüşten yapılmış çiçek motifleriyle rölyef olarak bezenmiştir. Kılıcın gerisinde ise çeşitli Ermeni kıyafetlerini yansıtan bir tablo yer alıyor.
Bir sulu boya tabloda ise Küdüs’teki St. James Patrikhanesinde bir rahip betimlenmektedir. Yazında Ressam Karl Friedrich Heinrichf Wemer (1808 – 1894) tarafından yapıldığı kayıtlı.
Geçici sergide Kıbrıslı ünlü Ermeni fotoğrafçılardan Haigaz Mangoian, Vahan & Ardashes Avedissian ve Gyrakos Zartarian’ın objektifinden Lefkoşa fotoğraflarına yer verilmesiyle sergilemeye ayrı bir görsellik de kazandırılmış oluyor. Sergilemenin sonunda ise serginin açılmasına olanak sağlayan Garabed ile Anahid Kalfayan’ın anısına bir imza defteri açıldığını belirterek, bugünkü yazımızı da bu şekilde sonlandırmış olalım.