Ödül Aşık ÜLKER
Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Nilden Bektaş, çevre sorunlarının uzun yıllardır kronik ve çözülemez hale geldiğinin altını çizerek, yıllardır “güdülen yanlış politikalar, yasa tanımaz icraatlar, ekonomik kaygılarla verilen yanlış kararlar, günü kurtarmaya yönelik yapılan” hataların sürekli olarak sorunları tetiklediğini belirtti.
Bektaş, “Ülkemizde çevre her zaman kötü durumda oldu çünkü çevre sorunlarını hala ciddiye almıyoruz. Doğal kaynaklarımızın tümü kirlenme ve hatta yok olma tehlikesi altında. Havamız, suyumuz, toprağımız, bitki örtümüz sürekli olarak kirleniyor ve bunun sonucu olarak da çevre sorunları meydana geliyor. Bu sorunların temelinde de herhalde hiçbir şeyi planlamıyor oluşumuz yatıyor” diye konuştu.
Bektaş şunları söyledi:
“Çevre sorunları uzun yıllardır o kadar kronik ve çözülemez hale gelmiştir ki tüm sorunların bir anda çözülmesini beklemek hayalcilikten öteye geçmez, ancak bu sorunların çözümü için de planlama yapmak, vizyon üretmek, politika oluşturmak zor olmasa gerek. Yıllardır güdülen yanlış politikalar, yasa tanımaz icraatlar, ekonomik kaygılarla verilen yanlış kararlar, günü kurtarmaya yönelik yapılan hatalar sürekli olarak sorunları tetiklemiştir.”
Çevre sorunlarının tek bir kurumun tarafından çözmesi gereken bir konu olarak görülmemesi gerektiğinin de altını çizen Bektaş, CTP-UBP hükümetinin, başarılı bir dönem geçirmek istiyorsa, tüm kurumların uyum içinde çalışmasını sağlamak zorunda olduğunu vurguladı.
“Çevre sorunlarını hala ciddiye almıyoruz”
• Soru: Çevre hayati öneme sahip. Ülkemizde çevre ne durumda?
• Bektaş: Evet, çevre hayati öneme sahip. Çünkü çevre sorunları artık sağlığımızı çok ciddi şekilde tehdit etmeye başladı. İnsan ve diğer canlı varlıkların yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan koşulların tümü her zaman sağlanmalı, aksi halde ekolojik döngü tamamlanmamış olur. Günümüzde ne yazık ki bu döngüye sürekli olarak müdahale ediyoruz ve bu müdahaleden de en çok yine biz etkileniyoruz. Bugün ülkemizdeki hangi çevre sorununa bakacak olursak sağlığımızı da olumsuz etkilediğini görürüz. Ülkemizde çevre her zaman kötü durumda oldu çünkü çevre sorunlarını hala ciddiye almıyoruz. Doğal kaynaklarımızın tümü kirlenme ve hatta yok olma tehlikesi altında. Havamız, suyumuz, toprağımız, bitki örtümüz sürekli olarak kirleniyor ve bunun sonucu olarak da çevre sorunları meydana geliyor. Bu sorunların temelinde de herhalde hiçbir şeyi planlamıyor oluşumuz yatıyor. Örneğin kentlerimizi bile planlayamıyoruz. Plansız yapılaşma da beraberinde diğer çevre sorunlarını getiriyor. Bir kent planlanmasının en büyük amacı herkese sağlıklı bir yaşam sağlamaktır.
Kentlerde konut, çalışma, dinlenme, sanayi, sağlık, ticaret, eğitim alanları ve benzeri alanları planlamak, bu planlara düzgün ve düzenli işleyecek altyapıyı oluşturmak ve özellikle kentteki nüfus artışını ön görerek o kentin gelişmesini de göz önüne alarak planlar üretmek çok önemlidir. Ancak ne yazık ki biz, yıllar yılı bu planları üretemedik ve sonucunda da üst yapı ve elbette ki alt yapı problemlerimiz oldu.
Örneğin katı atık problemlerimiz oldu çünkü kentin atıklarını ne yapacağımızı düşünmedik, örneğin atık su problemlerimiz oldu çünkü kanalizasyon ve atık su arıtma tesisleri yapmayı düşünmedik, su problemlerimiz oldu çünkü yeraltı su kaynaklarımızın kullanımını planlamadık. Yağmur suyunu bile değerlendirmedik çünkü kentlere drenaj hatlarını kurmadık. Sanayi tesisleri yaptık ama kentin konut alanları hemen yanında gelişti çünkü bunu bile hesaplayamadık. Sanayiden kaynaklı tüm kirliklerle baş etmek imkansız hale geldi. Tarım alanlarımız da koruyamadık çünkü verimli topraklar kentsel alanlara dönüştü. Madenlerimizi bile koruyamadık çünkü hiçbir planlamasını yapmadık, bırakın bakır gibi değerli madeni koruyup bunu çevre öncelikli planlama ile ekonomik kazanca döndürmenin planını yapmayı, taşı bile düzgün çıkarmayı başaramadık. Gördüğünüz gibi tüm bunlar kocaman çevre sorununa dönüştü ve ne yazık ki kronik hale dönüştü.
Katı atık sorunu...
• Soru: Planlama eksiklikleri büyük çevre sorunlarına dönüştü, dediğiniz gibi de katı atıklar önemli çevre sorunlarımızdan biri. Yıllarca çöplerin çoğu Dikmen çöplüğünde toplandı, şimdi Güngör'de toplanıyor. Güngör'de yapılan projeyi oda olarak desteklemiştiniz, beklediğiniz gibi gidiyor mu? Ülkemizde zaman zaman geri dönüşüm denemeleri yapıldı. Gelinen noktada en ideali nedir?
• Bektaş: Katı atıklar önemli sorun çünkü bu atıkları düzgün bir şekilde toplamayı ve bertaraf etmeyi başaramıyoruz. Belediyeler bu konuda oldukça yetersiz ve ne yazık ki bu konuya sadece çöplerin evlerden alınıp gözden uzak bölgelere taşınması olarak bakıyorlar. Bu atıkları çağdaş sistemlerle toplamayı, katı atık bertaraf tesisleri kurmayı, atığı türüne göre toplayıp atıktan ekonomik değer kazanmayı düşünmüyorlar. Ülkede neredeyse 70’e yakın kontrolsüz çöp alanı oluşmuş durumda ve çok acıdır ki kentlerindeki, köylerindeki çevre ve toplum sağlığını korumak için göreve gelen belediye yönetimleri tarafından kontrolsüz bir şekilde yakılıyorlar.
Atıkların vahşi bir şekilde yakılmasıyla birlikte toksik kimyasallar doğaya salınıyor ve haliyle birçok hastalığa da davetiye çıkarıyor. Bu durum Dikmen çöplüğü için de geçerliydi ve biliyorsunuz ki bu çöp alanı ülkemizin en büyük çöp alanıydı. 9 belediye buraya hiçbir ayrım yapmadan atıklarını getiriyordu ve bu atıklar vahşi depolama dediğimiz yöntemle biriktiriliyordu. Bu çöp alanının o kadar çok sorunu vardı ki başta başkent Lefkoşa olmak üzere tüm civar yerleşim alanları yoğun bir kirliliğe maruz kalıyordu. Çöp alanında kontrolsüz bir şekilde yanan ya da yakılan atıklar yoğun bir hava kirliliğine neden olurken, yağan yağmurlar bir şekilde sızan çöp sularını akışa geçiriyor ve bu sular yaşam alanlarına kadar ulaşıyordu. Kentin vidanjör atıkları bile buraya dökülüyordu.
Yani alanda korkunç bir kirlilik söz konusuydu. Bu alanın kapatılması ve Güngör Düzenli Depolama Sahası’nın açılması çok büyük bir adımdı çünkü ülkemizin gerçek anlamda ilk katı atık bertaraf alanıydı. Ülkedeki tüm katı atıklar bu alana getirilecekti, bu da kurulacak transfer istasyonları ile sağlanacaktı. Ayrıca atıklar türlerine göre ayrıştırılıp geri dönüşüm veya yeniden kullanım teşvik edilecekti. Projeyi tabi ki destekledik çünkü mevcut durum bahsettiğim gibiydi. Ancak projeyi desteklerken projenin eksiklikleri ve boşlukları olduğunu da söyledik. Aslında en büyük sorun projedeki önemli bazı teknik detaylar ve öngörülen birçok şey için finansın nereden bulunacağının net olmayışıydı. Gelinen noktada maalesef bu eksiklikler hala önümüzde durmaya devam ediyor. Ülkedeki tüm çöpler buraya gelemiyor çünkü transfer istasyonları yapılmadı, belediyeler ortak bir yönetim kurarak finans sağlamayı da başaramadı, kullanılabilir atıkların ayrı toplanması da ne yazık ki başarılı olamadı.
Bunları söylerken çok üzülüyorum çünkü inanın bu sorunların çözümü o kadar basit ki. Ama dediğim gibi belediyelerin hala katı atık sorununa bakışı anlattığım gibidir. Planlama yok. Kadrolarında uzman yok. Kısacası vizyon yok. Geri dönüşüm için de aynı şeyler geçerli. Gelişmiş olan tüm ülkelerde katı atıkların tekrar kullanılması ya da atık azaltma sistemleri çok iyi bir şekilde uygulanmakta ve çöp alanlarının olmazsa olmazları arasında gelmektedir. Ekonomiye olan katkısı da göz önüne alındığında katı atıkların yönetiminde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu net olarak görmekteyiz. Ülkemizde şu anda atık kağıt-karton toplama, plastik toplama, atık yağ ve atık lastikler ile ilgili bazı tesisler ve çalışmalar var. Ancak yeteri kadar tanıtım ve bilgilendirme yapılmadığından ötürü bu atıklar da zaman zaman toplanamamakta dolayısıyla değerlendirilememektedir. Bu atıkların toplanması sağlanmalı, diğer geri kazanılabilir yada yeniden kullanılabilir atıklar için de çalışmalar yapılmalıdır.
“Kaliteli yakıt kullanımı çok doğru adım, filtre ile devam etmeli”
• Soru: Hava kirliliği de önemli bir sorun. İki elektrik santrali var ve yıllardır filtresiz çalıştırılıyorlar. Geçtiğimiz günlerde Kıb-Tek'in düşük kükürtlü yakıt alımı yapacağı açıklandı ancak oda olarak siz de kaliteli yakıt alımının hava kirliliğini azaltacağına ancak tamamen yok etmeyeceğine, filtrenin gerekliliğine dikkat çektiniz. Bu konuda başka ne söylemek istersiniz? Ayrıca ülkemiz için güneş veya rüzgar gibi alternatif enerji seçenekleri hayata geçirilebilir mi?
• Bektaş: Yıllarca zehirlendik. Bu santrallerden çıkan tüm zehirli gazlar havamıza, toprağımıza, suyumuza karıştı. Dünyada bir örneği var mıdır bilemiyorum ama hem kullandığımız yakıtın en kalitesizini seçtik, hem de bacadan çıkacak duman için hiçbir önlem almadık. En azından ikisinden biri bile yapılsaydı yarattığı çevre ve sağlık sorunları bu kadar korkunç boyutta olmayacaktı. Yani en basit anlamda kötünün iyisi olacaktı.
Yıllardır kurulan tüm hükümetlerin çalışma programlarında, tabiri caizse kopyala yapıştır yöntemiyle yer alan filtre takılacağı ve kaliteli yakıt kullanılacağı konusu hiç bir zaman hayat bulmadı. Gelinen aşamada güzel bir adım atıldı ve kaliteli yakıt kullanımı için düğmeye basıldı. Olumsuzlar yanında her zaman olumluyu da kamuoyunun bilgisine getiren odamız bu gelişmeyi takdirle karşıladı. Çok doğru bir adımdır ve takdir ediyoruz. Bu adımın filtre takılması adımı ile devam etmesi gerekmektedir. Bunun geçici bir iyileşme sağlayacağı, santralin yarattığı çevre sorunlarını yok etmeyeceği unutulmamalıdır. Bunu şöyle açıklayabilirim; santrallerden şu anda Kükürt Dioksit, Azot Oksitler , Karbondioksit, Ozon, Hidrokarbonlar ve Partiküller Maddeler kontrolsüz bir şekilde doğaya salınmaktadır.
Kullanılacak kaliteli yakıtla sadece kükürt salınımı kontrol altına alınırken diğer gazların salınımı engellenmeyecektir. Bunun da takdir edersiniz ki tek yolu baca gazı arıtma tesislerinin kurulmasıdır. Dilerim, atılan bu güzel adım santralin diğer çevresel etkilerinin de en aza indirilmesi için atılacak diğer adımlarla devam eder. Tabi ki dediğiniz gibi alternatif enerji üretme yöntemlerinin de düşünülmesi gerekir. Çünkü bir termik santral için ne kadar çevresel önlem alırsanız alın mutlaka çevreye zarar verecektir. Ülkemizde rüzgar gibi, dalga gibi enerjilerden ve özellikle güneş enerjisinden daha fazla yararlanabilmemiz gerekiyor. Son zamanlarda güneş enerjisi konusunda bireysel kullanım arttı, bu güzel bir adımdır, bu enerjinin kazanımının devlet eliyle de yapılması gerekmektedir.
“Göz yuman tüm devlet kurumlarının araştırılmasını talep ediyoruz”
• Soru: Çevre Platformu olarak Karpaz Özel Çevre Koruma Bölgesi içerisinde kaçak yapılaşmaların artmasıyla ilgili Yüksek Yönetim Denetçisi’ne şikayet dilekçesi verdiniz. Yıllardır özel çevre koruma bölgelerinin layıkıyla korunamadığını gözlemliyoruz. Bu konuda talebiniz nedir, neler yapılması gerekiyor?
• Bektaş: Biliyorsunuz ki ülkemizde yıllardır, siyasi çekişmelerden ötürü, yüksek yönetim ve insan hakları denetçisi yani Ombudsman atanamıyordu. Gelinen aşamada bu mevkiinin atanması yapıldı ve ombudsmanımız göreve başladı. Bu çok güzel bir gelişmedir çünkü çağdaş toplumlarda görevini yapmayan kamuyu şikayet edebileceğiniz, yönetim ile ilgili sıkıntılarınızı paylaşabileceğiniz bağımsız bir kurumun varlığı çok önemlidir. Bizler aslında Ombudsman’a kaçak yapıları değil, genel olarak özel çevre koruma bölgelerindeki yasalara uymayan ve kaçak yapılaşmaya göz yuman kamu yönetiminde yer alanlar kişi ve kurumları şikayet ettik. Yıllarca çeşitli hükümetlerde yer alan müdür ve müsteşarlar, şube amirleri ve personelleri bu konuda üzerilerine düşen görevleri yapmadılar. Bizler de bu konuların araştırılması için suç duyurusunda bulunduk. Aslında bunu 2 yıl önce yaptık ama Ombudsman mevkisinin boş olmasından dolayı konu detaylı olarak incelemeye alınamadı.
Geçtiğimiz günlerde ombudsmanın bizzat kendisi bizleri arayarak konuyu takibine alacağını ve kendisiyle bu konuya ilişkin bilgi, belge, doküman vs. paylaşmamız konusunda çağrıda bulundu. Bizler de tüm hazırlığımızı yapıp dosyamızı sunduk. Dosyamızı ve talebimizi şu şekilde özetleyebilirim, ülkemizde 7 bölgede koruma alanları ilan edilmiş, yönetim planları hazırlanmıştır fakat hemen hiçbir bölgede hiçbir zaman uygulanamamıştır. Bu bölgelerin başında Karpaz bölgesi gelmektedir. Karpaz bölgesi Kuzey Kıbrıs’ın en zengin “Doğal Habitat” alanıdır. 24 Şubat 1988 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile Milli Park statüsüne kavuşmuştur. Bölge,1995’de Doğal ve Arkeolojik Sit Alanı ilan edilmiş, 2004’te Karpaz Emirnamesi ile bu niteliklerin korunması gereği vurgulanmış, 2007 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla da Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilmiştir.
Ayrıca, AB tarafından da Natura 2000 direktifi ile habitat alanının uluslararası düzeyde korunması gerektiği önemle belirtilmiştir. Yani kısaca bugüne kadar çıkarılan yasalar ve alınan kararlar bölgenin öneminin ısrarla altını çizmesine rağmen bölge, hiçbir zaman hak ettiği şekilde korunamamıştır. Bölge, kaçak inşaatların, yasadışı yapılan yolların, kaçak kiralamaların, devasa festivallerin ve çevresel tahribatların baskısı altındadır. Defalarca yıkım kararı çıktığı halde uygulanmayan kararlar bölgedeki vurdum duymazlığın da en açık göstergesidir. Bizler işte bu yasa tanımazlığı ve buna neden olanları, yasaya aykırı ve yetkisini aşan izin veren ve yetkilerini zamanında kullanmayarak göz yuman tüm devlet kurumlarının araştırılmasını talep ediyoruz. Dilerim sorunların çözümü için bir adım atılmış olur.
“Yürünecek daha çok yolun olması gerektiği bilinmeli”
• Soru: CTP-UBP hükümet programında çevreyle ilgili çok sayıda madde var. Beklentinizin yüksek olduğunu söylemiştiniz. Sizce çalışmalar nasıl gidiyor?
• Bektaş: Evet, programda çevreye her zamankinden fazla yer verilmiş olması ve yapılacak olanların da takvimlenmeye alınması haliyle beklentimizi de artırmaktadır. Bu sorunun yanıtı aslında uzun, çünkü her maddeyi ayrı ayrı değerlendirmemiz ve tartışmamız gerekiyor. Size anlattıklarım belki de yapılan ve yapılmayanları görmeniz açısından bir örnek olmuştur. Ancak elbette ki hükümet programında yer alan ve yapılmayan çok madde vardır. Ben bunları tek tek saymak istemiyorum ama yürünecek daha çok yolun olması gerektiği de bilinmelidir. Aslında yapılması planlanan bu maddeler programlara yazılırken, gerçekten reel akılla ve inanarak yazılması gerekmektedir.
Bu programlar yapılması gerekenler listesinden çok, yapılacaklar listesi şeklinde olmalıdır. Elbette tüm sorunların çözüleceğini bizler de bu programlarda görmek istiyoruz ve talep ediyoruz ama sorunların çözümünün de hemen olamayacağını biliyoruz. Çevre sorunları uzun yıllardır o kadar kronik ve çözülemez hale gelmiştir ki tüm sorunların bir anda çözülmesini beklemek hayalcilikten öteye geçmez, ancak bu sorunların çözümü için de planlama yapmak, vizyon üretmek, politika oluşturmak zor olmasa gerek.
Yıllardır güdülen yanlış politikalar, yasa tanımaz icraatlar, ekonomik kaygılarla verilen yanlış kararlar, günü kurtarmaya yönelik yapılan hatalar sürekli olarak sorunları tetiklemiştir. Çok önemli bir diğer husus da, çevre hiç bir zaman tek bir kurumun üstlenmesi ve çözmesi gereken bir konu olarak görülmemelidir. Nitekim, hükümet programlarında taahhüt edilen konuların yerine getirilmesi için ayrı ayrı bir çok kuruma görev düştüğü görülmektedir. Çevreyle ilgili olarak bu kurumların başında da yerel yönetimler gelmektedir. Yerel yönetimler, kendilerini bu hükümet programından ayrı tutmamalı, üzerine düşen tüm sorumlulukları layıkıyla yerine getirmelidir. Hükümet de sürekli olarak denetleyici görevini yerine getirmelidir. Hükümet başarılı bir dönem geçirmek istiyorsa tüm kurumların uyum içinde çalışmasını sağlamak zorundadır. Kurumlar da buna uymak zorundadır.
“Herkes sorunun bir parçası”
• Soru: Son olarak ne söylemek istersiniz?
• Bektaş: Çok bilindik bir söylem vardır; “çevrenin sorunu yoktur, bizim kendi elimizle yarattığımız sorunları çevreye yerleştirmemiz vardır”. Herkes aslında sorunun bir parçasıdır. Hatta sorunların çözümüne kendilerini adayan Çevre Mühendisliği bilimine dair, Prof. P. Aeaerne Vesilind’ e ait bir yüzleşme saptaması çok yerindedir;.“Çevre Mühendisleri kendilerini kişisel ve çevresel etiğin yüksek standartlarına adamışlardır.
Kendileri çözümün bir parçası olmaya çalışırken tüm insanlığın aslında problemin bir parçası olduğunu bilirler.” Hepimizin yarattığı bu sorunlarla yüzleşeceği, çözümün bir parçası olduğunu unutmayacağı bir yıl dilerim. Herkese iyi seneler.