“Kalp krizi geçirenlerin %97’si kurtarılıyor”

Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Kardiyoloji Şefi Dr. Gülgün Göktuna Vaiz, kalp krizinde artış olduğunu belirterek, yılda ortalama 250 kişinin kalp krizi geçirdiğini ve bunların %97’sinin kurtarıldığını kaydetti.

Ödül Aşık ÜLKER

   Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi Kardiyoloji Şefi Dr. Gülgün Göktuna Vaiz, ülkemizde kalp krizinde artış olduğunu, yılda ortalama 250 kişinin kalp krizi geçirdiğini belirtti.

   Kalp krizi geçirenlerin %97’sinin kurtarıldığını vurgulayan  Dr. Vaiz: kalp krizinin kader olmadığına, önlenebilir olduğuna dikkat çekti. Dr. Vaiz, Kuzey Kıbrıs genelinde 10 bin civarında kalp ve damar hastası olduğu tahmin edildiğini de söyledi.

   “Kalp ve damar hastalıklarının artışına şaşırmamak gerekir” diyen Vaiz, damar sertliğine yol açan risk faktörlerinin toplumda giderek yaygınlaştığının altını çizdi.

   Dr. Vaiz, “1974 sonrası değişen yaşam tarzı, beslenme alışkanlıkları, kadınların iş yaşamına adım atmaları, hayatımıza giren arabalarla hareketsizliğin artması, psikiyatristlerin ‘post travmatik sendrom’ diye adlandırdıkları, savaş sonrası yaşanan psikososyal streslerle birlikte 1980li yıllardan itibaren kalp - damar hastalıkları, kalp krizleri ve ani ölümler ülkemizde gündem olmaya başladı” diye konuştu.

   Sağlık Bakanlığı’nın birinci ölüm nedeni olan kalp ve damar hastalıklarına dikkat çekmek ve toplumu eğitmek için bir dizi eylem planı hazırladığını da anlatan Dr. Vaiz, şunları söyledi:

   “Akdeniz’de, jeopolitik ve coğrafik konumu nedeniyle tarih boyunca sayısız medeniyetler gören ve sayısız savaşlar yaşayan Kıbrıs Adası’nın insanları da önlenebilir bir hastalık olan kalp krizleriyle yok olmamalıdır. Çok kültürlü, barış, hoşgörü, iyi niyet, demokrasi, insan hakları ve özgürlüğe duyarlı, çevreye saygılı bir adada, kalbe dost ortamlarda, sağlıklı bir yaşamı tüm dünya insanları gibi Kıbrıslılar da hakediyor.”

“Kalp krizi kader değil”

Soru: Kalp hastalıklarında risk faktörleri nelerdir?
Dr. Vaiz:
Çok uzun yıllar süren araştırmalar sonucunda kalp krizinin kader olmadığı, önlenebilir olduğu saptandı. 20. yüzyılda gelişen teknoloji, şehir yaşamı, tüketilen hazır gıdalar, tütün ve tütün ürünleri, doğadan uzaklaşmanın sağlığa iyi gelmediği ve yaşam tarzının önemi ortaya çıktı. Diyabet, hipertansiyon, yüksek kolesterol, sigara, hareketsiz yaşam, obezite ve ileri yaş risk faktörleridir. Risk erkeklerde kadınlara oranla daha yüksek ve erkeklerde kalp krizinin en fazla görüldüğü ve ölüme neden olan yaş 40-60 arası. Genetik faktörler, stres ve infeksiyonlar da önemli faktörler.

“Artışa şaşırmamak gerekir”

Soru: Kalp ve damar hastalıklarındaki artışı neye bağlıyorsunuz?
Dr. Vaiz:
Kalp ve damar hastalıklarının artışına şaşırmamak gerekir. Çünkü damar sertliğine yol açan risk faktörleri toplumda giderek yaygınlaşıyor. Sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam tarzıyla yakından ilgili olan fazla kilolu, diyabetli ve yüksek tansiyonlu insan sayısı arttıkça, kalp krizi ve inme sıklığı da artıyor. Ülkemizde diyabet ve endokrinoloji uzmanlarının 2013 yılında yaptığı bilimsel bir araştırmada 20 yaş üzerindeki yetişkinlerin %11’inde diyabet, %18’inde gizli şeker tespit edildi. Ayrıca bu çalışma her üç kişiden birinin diyabet riskiyle karşı karşıya olduğunu da ortaya koydu. 

“Ölümler 10 yıl öncesine göre 10 kat azaldı”

Soru: Kalp ve damar hastalıklarında artış olduğunu söylediniz. Bu nedenle ölümlerde durum nedir? Hastaneye başvuran hasta sayısı nedir?
Dr. Vaiz:
Kalp krizinden ölümler 10 yıl öncesine göre 10 kat azaldı. Dünya genelinde 1960’lı yıllarda kalp krizi nedeniyle hastaneye başvuran 100 hastadan 30’u hayatını kaybediyordu, şu anda 100 hastadan 97’si kurtarılıyor.

   20. yüzyılın başında dünyanın gelişmiş ülkelerini etkisi altına alan kalp ölümlerinin, Kıbrıslıları yaygın olarak etkisi altına alması 1980’li yıllara denk geliyor. 1974’e kadar yaşanan savaş ve gerginlikler nedeniyle kalp-damar hastalıkları ve kalp ölümlerinin geri planda kaldığı düşünülebilir veya ekonomik olarak çok sıkıntılı ve gettolarda geçen yokluk yılları kalp ve damar hastalıklarının yaygınlaşmasını engellemiş olabilir.

Ancak 1974 sonrası değişen yaşam tarzı, beslenme alışkanlıkları, kadınların iş yaşamına adım atmaları, hayatımıza giren arabalarla hareketsizliğin artması, psikiyatristlerin “post travmatik sendrom” diye adlandırdıkları, savaş sonrası yaşanan psikososyal streslerle birlikte 1980li yıllardan itibaren kalp - damar hastalıkları, kalp krizleri ve ani ölümler ülkemizde gündem olmaya başladı. Ancak ne yazık ki, sağlıklı ve yeterli kayıt tutulamadığından ve 1978’de hizmete giren en büyük merkezi hastane olan Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ni 2010 yılında sel basınca kayıtların tamamına yakını yok olduğundan, ancak kişisel kayıtlardan toplanan verileri sizinle paylaşabiliyorum.

   1996-98 yılları arasında bzim ekibimizin yaptığı bir çalışmada, Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde akut miyakard infarktüsü yani kalp krizi tanısı ile yatırılan ve tedavi edilen hastalarda kalp krizi risk faktörleri araştırıldı. Türkiye’de bir kardiyoloji dergisinde de yayınlanan bu çalışmada, Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi, Dahiliye Servisi’ne 1996 yılında 65, 1997 yılında 65 ve 1998 yılında 51 kalp krizi geçiren kişi geldiği saptandı.

2000li yılların ortalarına kadar yılda 70-80 kişi Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nde, 60-70 kişi Mağusa Devlet Hastanesi’nde, yılda toplam 120-130 kalp krizi vakası tespit edildi. Ayrıca yılda ortalama 20-25 kişinin de ani ölüm nedeniyle hastaneye ulaşamadan kaybedildiği saptandı. 2013 yılına kadar Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ne yılda 100-120, Mağusa Devlet Hastanesi’ne 70-75 civarında, yani Kuzey Kıbrıs’ta toplam 200 kişi kalp krizi geçirerek hastanelere müracaat etti.

Buna hastane dışındaki ölümleri de katarsak, yılda ortalama 250 kişinin kalp krizi geçirdiğini söyleyebiliriz. Kalp krizinde artış olduğunu bu rakamlardan görebiliyoruz. Bunların %97’sini kurtarıyoruz. Şu anda Kuzey Kıbrıs genelinde 10 bin civarında kalp ve damar hastası olduğu tahmin ediliyor. İnsanlarımız kalp ve damar hastalıklarına Avrupalılara göre daha genç yaşta yakalanıyor, daha erken ölüyor. Ülkemizde kalp krizi geçiren erkeklerin genellikle 40-60 yaş aralığından olduğu görülüyor. Kalp krizi geçiren en genç hasta 2014 yılında kriz geçiren 29 yaşında bir erkek hastaydı.

   Avrupa Kardiyoloji Derneği, 2006-2007 yıllarında Türkiye ve Güney Kıbrıs’ın da yer aldığı 22 ülkede hastalarda yaşam tarzı, risk faktörü modifikasyonu ve ilaç tedavilerinin etkilerini araştırmak amacıyla bir çalışma gerçekleştirdi. Bu çalışmanın ülkemiz açısından önemi çalışmada çok benzer yaşam tarzımız ve nüfus yapılarımız olan Türkiye ve Güney Kıbrıs’ın da yer almasıdır.

Çalışmaya göre Türkiye koroner olay sonrası sigara kullanımında %23.1 ile Avrupa’da birinci iken, Güney Kıbrıs %17.2 ile ikinci sırada yer alıyor. Sigara içiciliği Türkiye’de hem erkeklerde hem de kadınlarda önemli bir sorun olmaya devam ediyor. Özellikle batılı ülkelerde sigara kullanım sıklığı azalırken, Türkiye’de %20 artış var. Hollanda, Almanya ve İtalya gibi ülkelerde kalp-akciğer canlandırma programına katılanların oranı %40-50’lerdeyken, Türkiye’de bu oran %2,1. Maalesef bu konuda Kuzey Kıbrıs Türkiye istatistikleriyle uyumlu gibi değerlendirilebilir.

“Kalp krizi zamana karşı bir yarıştır”

Soru: İlk yardım eğitimi konusunda zayıf olduğumuz ortada. Kalp krizi geçiren birine ne yapılabilir?
Dr. Vaiz:
Kalp krizi zamana karşı bir yarıştır. Hekim için en önemli olan tıkanan damarın bir an önce açılmasıdır. İlk 2 saat bizim için önemlidir. Müdahale uzadıkça komplikasyonlar artar. Hastanın hayat kalitesi düşer ya da hasta yaşamını kaybeder. Ülkemizde mesafeler kısa, bu kalp krizi geçirenler için avantaj sayılabilir. Eğer ilk yardım eğitimi almamışsanız ve bir kişinin kalp krizi geçirdiğini düşünüyorsanız, hastanın bilinci açıksa ona bir tane aspirin çiğnetin. Bu kalp krizinden ölümleri yüzde 30 azaltıyor çünkü aspirinin pıhtı çözücü etkisi var.

“Kalp krizi geçirenlerin %95’i sigara içiyor”

Soru: Kalp ve damar hastalıklarından korunmanın yolları nelerdir? Ülkemizde durum nedir?
Dr. Vaiz:
Sağlıklı beslenmeye özen gösterilmeli. Haftada en az 2,5-5 saat veya günde 30-60 dakika orta şiddette fiziksel aktivite yapılmalı. Sigara, tütün ve tütün ürünlerine maruz kalınmamalıdır. Sigara tıpta “insanlık düşmanı” ilan edilmiştir. 2013 yılında İngiltere’de yapılan bir araştırmada 50 yıl sigara içen 300 kişi izlendi.

Bu araştırmada sigaranın insan ömrünü 10 yıl kısalttığı ortaya kondu. Kalp krizi geçiren hastaların %95’i sigara içiyor.
   Kuzey Kıbrıs’ta kalp ve damar sağlığı açısından almamız gereken çok yol var. 2014 yılında Dünya Kalp Örgütleri kalbe dost ortamlar yaratmanın önemine vurgu yaptı ve kalp hastalıklarının önlenmesinin kişisel sorumluluk olmadığını da öne çıkardı.

Başka bir deyişle, “sigara içme”, “sağlıklı beslen” ve düzenli egzersiz yap” önerilerinden başka atılması gereken adımlar da var, “kalbe dost ortamlar yaratmak” gibi. Çocukların oyun alanlarında, okullarda, yetişkinlerin boş zamanlarını geçirebilecekleri, her tür spor faaliyetini yapabilecekleri ve teşvik edilebilecekleri alanların sağlanması çok önemli.

Kalbe dost ortamların yaratılması için devlete, belediyelere, işverenlere çok önemli görevler düşüyor. Sigara dumanının olmadığı, aşırı yorgunluğa, strese, uykusuzluğa yol açmayan bir iş ortamının sağlanması kalp ve damar sağlığına büyük katkı sağlar. Tek tek tüm bireyler buna katılmadan başaramayız. Öncelikle yöneticilerden sağlıklı bir çevre yaratmalarını talep etmeliyiz. Bu yolda yapılacak sivil toplum çalışmalarına katılmalıyız. Kendi hayat tarzımız ve katılımımızla örnek bir davranış sergilemeliyiz.

Tedavi...

Soru: Ülkemizde kalp ve damar hastalıklarının tedavisiyle ilgili durum nedir?
Dr. Vaiz:
Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ne 1980li yıllarda koroner bakım üniteleri kuruldu. İlk kalıcı pace maker, eko holter ve efor testleri 1992 yılında uygulanmaya başlandı. 1998 yılında koroner anjiyografi laboratuvarı çalışmaya başladı.

2007 yılında Kalp Damar Cerrahisi kuruldu, balon ve stent uygulamaları başladı. Şu anda yılda ortalama bin kişiye koroner anjiyografi yapılıyor, 150-200 civarında balon ve stent uygulanıyor. Yılda 200-300 civarında da by-pass operasyonu yapılıyor.

Eylem Planı- Ulusal Kalp Sağlığı Politikası...

Soru: Ülkemizde kalp sağlığı konusunda bir politika, eylem planı var mı?
Dr. Vaiz:
Sağlık Bakanlığı ülkemizde birinci ölüm nedeni olan kalp ve damar hastalıklarına dikkat çekmek ve toplumu eğitmek için bir dizi eylem planı hazırladı. Sivil toplum örgütleriyle ortak eylem, basın-medya aracılığıyla toplumun eğitilmesi, yanlış alışkanlıklarımıza dikkat çekilmeye çalışılıyor. Yaşam tarzımızı gözden geçirmemiz, sağlıklı beslenip, hareket etmemizin önemine vurgu yapılıyor.

   Henüz bir ulusal kalp sağlığı politikamız yok, bu konuda alınacak yollar var. Ülkemizde kapalı alanlarda sigara ve tütün ürünlerinin içilmesi 2008 yılında bir yasayla düzenlendi ancak denetimlerin tam anlamıyla sağlanamadığını görüyoruz. Ulusal kalp sağlığı politikaları kapsamında fiziksel aktivite alışkanlığı teşvik edilmeli, sağlıklı beslenme yaygınlaştırılmalı, yeterli sağlık personeli sağlanmalı, akıllı ilaç seçimi benimsenmeli, romatizmal kalp hastalıkları yok edilmeli, doğuştan kalp hastası olanlara daha kaliteli hizmet verilmeli, kalp damar hastalıklarının kılavuzu hazırlanmalı, ilk yardım bilinci yükseltilmelidır. Ayrıca ülkeye özgü kalp hastalığı risk skoru yaratılmalı, ulusal veri tabanları geliştirilmelidir.

“Sağlıklı bir yaşamı Kıbrıslılar da hakediyor”

Soru: Son olarak ne eklemek istersiniz?
Dr. Vaiz:
Başta Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Amerikan Kalp Birliği (AHA) ve Avrupa Kardiyoloji Derneği (ESC) olmak üzere 25 örgüt bir araya gelerek bir ittifak kurdular. İttifak, bulaşıcı olmayan hastalıkları azaltmayı hedef koydu.

Amaç, 2025 yılında bu hastalıkların yol açtığı erken ölümleri %25 oranında azaltmak. Bulaşıcı olmayan hastalıklar arasında kalp ve damar hastalıkları ile diyabet de var. Bu küresel ittifak, bu hedefe ulaşabilmek için 8 basamaklı bir çalışma belirledi. Bunlar hareketsiz yaşam tarzını %10, aşırı alkol alımını %10, tuz tüketimini %30, sigara içiciliğini %30, yüksek tansiyonu %25 azaltmaya ek olarak diyabet ve şişmanlıktaki artışı durdurmak, ilaç ve danışmanlık masraflarının %50’sinin karşılanması, mutlak gerekli ilaç ve teknoloji masraflarının %80’inin karşılanması olarak sayılabilir.

   Akdeniz’de, jeopolitik ve coğrafik konumu nedeniyle tarih boyunca sayısız medeniyetler gören ve sayısız savaşlar yaşayan Kıbrıs Adası’nın insanları da önlenebilir bir hastalık olan kalp krizleriyle yok olmamalıdır. Çok kültürlü, barış, hoşgörü, iyi niyet, demokrasi, insan hakları ve özgürlüğe duyarlı, çevreye saygılı bir adada, kalbe dost ortamlarda, sağlıklı bir yaşamı tüm dünya insanları gibi Kıbrıslılar da hak ediyor.

Röportaj Haberleri