İmgeler, sesler, cümleler arasında dolanarak geçiyor hayat. Her şey eskiyor büyük bir hızla. Görünen bir yanılsama yalnızca. Ama çağların ötesinden beri aynı şey insanın arayışı. Sevgi ve onay, anlamlı bir hayat istiyoruz. Farkında olmasak, bir girdapta sürüklensek de aradığımız bu. Her an eşikte belirebilecek ölüme karşı direnme gücü için gerekli sevgi. Hayat sonsuz hazlar, keyifler, nimetlerle dolu. Bunların peşinden koşanlar ve pek çoğuna ulaşanlar bile sevgi dolu bir dinginlik anı ile kıyaslayamazlar oburca tükettiklerini. Hırsla, açgözlülükle bundan nasıl uzaklaştıklarının farkında bile değiller. Kirlendikçe kirleniyorlar ve yitirilen masumiyetin gerçek servet olduğunu göremiyorlar.
Hayatın çok ağır geldiği, kabuğuma doğru çekildiğim zamanları anımsıyorum. Derin bir yas içinde boğulmak üzereyken nefes nefese yukarıya fırlardım. Şunu öğretti bana hayat: Hiç kimseden bir şey talep etmeyeceksin. Özgürlük ve bağımsızlığın birinci koşulu bu. Birileri yüce gönüllülükle bir yardım sunsa bile temkinli yaklaşacaksın buna. Bir gün onun diyetini isteyebilirler çünkü. Üzücü ama böyle ne yazık ki. Belki de diyet senin üzerinde kuracakları mikro iktidardır kimi zaman. Ya da senden üstün hissetmekten alacakları haz. İnsan öylesine karmaşık ki.
Bunu öğrenmem için çok zaman geçmesi gerekti ne yazık ki. Bazı istisnalar var tabii. Karşısındakine hissettirmeden, yumuşacık bir katkı sunan ve karşılığında gözlerindeki ışıltıyı, dudaklarındaki gülümseyişi yaptığının fazlasıyla ödenmiş bedeli olarak kabul eden kimi insanlar. Bazen senin tek bir sözün, tek bir telefonun bir başkasının hayatını iyiye doğru değiştirmek için yeterlidir ve bu senin için kesinlikle bir zül değildir.
Başkalarına yapılan iyilik kadar hayatı anlamlı kılan başka bir şey yoktur. Değeri bilinmemiş olsa bile böyledir bu. Talep edilmeden yapılan iyiliktir en değerli olan. Göze sokmadan, hissettirmeden, incelikle yapılan bir iyilik sözünü ettiğim.
Kimi insanlar için en büyük zafer iktidarda olmak ne yazık ki. Başkaları üzerinde kurduğumuz mikro iktidarlar kastettiğim. Hayatın her anında, her alanında bunun vereceği hazzın peşinde pek çok insan var. Her türlü zenginlik ve başarıyı başkalarına gösteriş olsun diye yaşayanlardan söz ediyorum. Her yerde en parlak yıldız olmak peşinde olanlardan.
İnsanın fazla bir şeye ihtiyacı yok ki. Işığını çevreye saçan bir yıldız olmak yeterli. Başkalarının gecesini aydınlatan bir yıldız… Kendimiz için ne kadar alabiliriz ki dünya nimetlerinden. Bazı şeyler beş değil de üç olsa ne değişir sanki.
Bir çocuk saflığıyla bakmayı deniyorum bazen dünyaya. Bunca kirlenmişlik içinde iyi geliyor bu bana.
Geçen akşam Antilogos Tiyatrosu tarafından Feride Çiçekoğlu’nun Uçurtmayı Vurmasınlar romanından sahneye konan oyunu izlerken bunları düşündüm. Masumiyet nasıl da değerli bir şey. Yıllar önce yazılmış, filme de aktarılmış bu romanın en büyük başarısı masumiyetin insanın içini ışıtan gücünü göstermesi belki de. Feride Çiçekoğlu ile yeniden buluşmak, kısa da olsa kaliteli bir zaman geçirmek oldukça keyifliydi.
Hayat bize nasıl acılar verirse versin onların içinden bazı güzellikler devşirmemiz mümkündür kimi zaman. Bunca kötülüğün karanlığı içinde ışıyan bazı yıldızlar, gökyüzünü şenlendiren renkli uçurtmalar bulmamız olasıdır.
Bir kibir ne kadar gizlenmeye çalışılsa da ele veriyor kendini. Ardında bir iktidar hırsı taşıyan bir yardım kalbi hafifletmek bir yana daha da ağırlaştırıyor. Görev icabı sürdürülen akrabalık rollerinin hiçbir değeri yok. Başkaları ne der diye yapılan anne babalık hiç olmasa daha iyi belki de. Gösteriş için yapılan bir yardım bir lanet gibi aslında.
Bir şey kalpten gelmişse ancak o zaman ulaşır başka bir kalbe. Diğer türlüsü doku uyuşmazlığıdır.
Hayat hızla geçiyor ve eskitiyor bazı şeyleri. Zulmeden geçici zaferinin sefasını sürüyor belki ama mutluluk filan değil elde ettiği. Kirli bir zafer korkunç kokusuyla boğuyor kazananı.
Gerçek mutluluk sevgi dolu bir kucaklaşmadır hayatta. Başkalarının kalplerinde gerçek bir yer bulup zulmün ayazından korunmadır. Başkalarının hayatına dokunup daha iyi birer insan olmalarına yardımcı olunca yaşanır bu çoğalma. Bunu en iyi sanatçılar bilir.