Kamu düzeni hayatın her alanını zehirliyor.
Çalışma yaşamına, disiplinine, alışkanlıklarına dair bir "zehirleme" bu!
“Çalışmasam da olur” anlayışı bir rol model gibi kopyalanıyor.
“Kaytarmak” denen eylem normalleşiyor.
Hizmet almaya korkuyorsunuz.
Yalvar yakar oluyor ya da işinizi görmek için bir tanıdık arıyorsunuz mutlaka…
Öylesine bir başıboşluk, keyfilik, laubalilik, sorumsuzluk var ki, anlatılmaz.
İşini hakkıyla, sorumlulukla, özveriyle, şevkle, ilgiyle yapan "azınlık" da giderek yıkılıyor.
***
Daha "istihdam" aşamasında başlıyor haksızlık...
İşinin ehli olmayan, yandaşlık ve hatırla göreve getirilen, saygı görmeyen yöneticiler de bu düzene eklenince, dehşet bir manzara ortaya çıkıyor.
***
"Kamu Reformu" siyasal dönüşümlerin ilk adımlarından biri olmalıdır mutlaka!
Olamıyor.
Öylesine güçlü bir statüko oluştu ki bunu kırmak kolay değil.
En önemli "muhalifler" dahi bu dişlinin bir parçası, bu pratiğin bir aktörü, bu yapının menfaat sağlayıcısıdır.
***
Kamu düzeninin "zehirlediği" ortam bütçeden yasamaya, sendikal yaşamdan sivil topluma tüm unsurları yozlaştırıyor, bencilleştiriyor, evrensel doğrulardan uzaklaştırıyor.
Özel sektörü de etkiliyor bu durum!
Değiştirmek, dönüştürmek için çok da düşünmeye gerek yok.
Kamusal hizmet organizasyonu en başarılı hangi ülkeyse, araştırır ve oradaki sistemi kopyalarsınız.
Cesaret, irade ve kararlılıkla uygularsınız.
Hayat değişir.
"Biz uymaz" korosu anında karşınıza çıkar bu durumda, eminim…
"Bizim farklı gerçeklerimiz var” denir…
***
"Kamu Reformu"nun gündeme geldiği her dönemde, bu girişim iki yolla geriye püskürtülür.
Sol cenahtan "Türkiye dayatması" denir, böylece statüko kendi dayanışmasını güçlendirir.
Sağ cenah ise bunu oy popülizmi üzerinden ele alır ve en önemli “sermayesini” korumak için farklı gündemlere yönelir.
Deveye hendek atlatmak, pireye kuyu kazdırmak kadar imkânsıza dönüşür mesele…
“Kademe ilerleten” diplomalar!
Neden “kamu zehirliyor” diye yazdım…
“Sahte Diploma” meselesi de çoğunlukla kamudaki statükoya hizmet ediyor.
Bir yandan uyduruk üniversiteler para kazanırken, diğer yandan kamuda “kademe ilerlemesi”nin önü açılıyor.
***
Sevgili Sami Özuslu soruşturdu, araştırdı ve Çalışma Dairesi’nden elde ettiği verileri Meclis’te açıkladı.
Hani hep diyorlardı ya, “Bir gazetecinin Meclis’te ne işi var?”
Bilgiye, veriye, kanıta dayalı vekilliğin önemini gösterdi bir kez daha…
“Araştırmacı gazeteci” diyorduk, şimdi “araştırmacı milletvekili” oldu.
Son 4 senede “Yüksek Lisans” diploması ile “kademe ilerlemesi” alan kazanan kamu görevlilerinin rakamlarını inceledi.
Bu amaçla en fazla hangi üniversitenin diplomaları kullanıldı dersiniz?
Elbette sabıkalı Kıbrıs Sağlık Bilimleri ve Toplum Üniversitesi!
Kurucusu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde “vekil” olduğu için kimsenin dokunmadığı üniversite bu!
Eğitim kaydı yapıyor halen…
Ulusal Birlik Partisi’nin eski “Eğitim Bakanı” vermiş iznini, sonra üniversitenin “mütevelli heyeti”ne girmiş, sonra hapse…
Hükümetin bir vekili bu üniversiteye hiç gitmeden diploma aldığını itiraf etmesine rağmen halen “Yüce Meclis” koltuklarında oturuyor, dokunulmuyor.
***
Türkiye’den “kurtarıcı” olarak apar topar geldi ya YÖK!
Boşuna değil…
Her iki üniversite de aynı yoldan geldi zaten…
***
“Bu insanlar halkımıza daha yararlı olmak ve kamusal hizmet standardını yükseltmek için eğitim aldılar” desem, tek bir kişi inanır mı?
Yüksek Lisans diploması sahipleri dahil!
Şimdi ne olacak?
Bu “şaibeli” kademe ilerlemeleri de mercek altına alınacak mı birer birer?
Yoksa..
Üniversiteler açık kalacak...
“Yüksek Lisans” diplomalı dostlarımız üst düzey yükselecek…
Biz de gece gündüz vergi, fon, pul, ruhsat, harç ödeyeceğiz öyle mi?
Yeni inşaat izinleri keşke dursa
Biliyorum, kimileri hemen "batarız" diye bağıracak.
Batmazsınız, merak etmeyiniz.
Epeyce semirdiniz çünkü...
Yoksullar zaten bu inşaatlardan payını almıyor.
Belki bir avuç müteahhit de enerjisini planlı, sürdürülebilir, çağdaş yapılaşmaya ayırır.
***
Belediyeler “inşaat ruhsatları”ndan topladığı parayla yol mu yapıyor, kanalizasyon mu?
Yeni okul yok, hastane yok, yol yok, elektrik yok!
Hep yama!
Nereye gidiyor bu paralar?
***
"Dünya Çevre Günü"nde en anlamlı çağrılardan birini Biyologlar Derneği'nden Hasan Sarpten dostumuz yaptı.
Yeni inşaat izinlerinin geçici olarak durdurulması istedi.
"Her yerde imar planları çıkana dek!"
Haklı!
“Yakında imar planı çıkar, yasaklanır" hesabıyla köy, kent, köşe, bucak her yerde delice bir inşaat furyası başladı.
Ne tarımsal arazi tanıyorlar, ne yeşil alan...
Ne kat sınırı var, ne de alt yapı...
Beton sektörüne esir olduğumuz yeter!
Yeni inşaat izinleri durdurulursa o durumda toplumun tüm kesimleri ülkenin tamamı için planlamaya yönelebilir.
Betona boğulmayız!
Yeşil alan ve parklar planlanır, kanalizasyon ve yollar dikkate alınır böylece...
Bu çirkinlik son bulur.
“Devlet Ajansı” ağzıyla dezenformasyon!
“Avrupa Parlamentosu’na Almanya 96, Fransa 81, İspanya 61, Polonya 53, Romanya 33, Belçika 22, Portekiz, Yunanistan, Macaristan ve Finlandiya 21, Avusturya 20, Bulgaristan 17, Danimarka ve Finlandiya 15, Hırvatistan 12, Litvanya 11, Slovakya 9, Lüksemburg ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi 6 milletvekili gönderecek.”
Anadolu Ajansı yazdı bunu!
Türk Ajansı Kıbrıs da aynen yayınladı.
Avrupa Birliği’nin “Güney Kıbrıs Rum Yönetimi” diye bir üyesi yoktur.;
Bunun adına “dezenformasyon” derler.
Yalan bilgidir bu…
Uydurmadır.
Anadolu Ajansı’nı anlarım da…
En azından Türk Ajansı Kıbrıs’taki arkadaşlar, ceplerinden kimlik kartlarını çıkartsalar da baksalar, ülkenin adını okuyacaklar.
Türkçe de yazıyor üstelik!
Biliyorum kimi efsaneler vardır, yazılı olmayan kurallar, değişmeyen alışkanlıklar, başımıza bela almayalım güdüleri, nihayetinde, “böyle gelmiş böyle gider” halleri…
* (Dezenformasyon, kasıtlı olarak yanıltıcı, yanlış veya eksik bilgi yayılması anlamına gelir. Bu tür bilgi, genellikle bireyleri veya toplulukları yanlış yönlendirmek, manipüle etmek veya belirli bir görüşü, ideolojiyi veya politikayı desteklemek amacıyla kullanılır. Dezenformasyonun amacı, doğru bilgiyi çarpıtmak ve kamuoyunu yanıltmaktır.)