Tribün gibi bir dekorumuz vardı.
Tahtadan yaptırmıştık.
Emeğe de malzemeye de acımamıştı usta.
Yazılı basından gelen bizler henüz televizyonda yeniydik.
Özel televizyonlar hepten yeniydi zaten.
İnsanoğlu için “yaşayarak öğrenmekten” daha etkili bir yöntem yokmuş (!)
Ne zaman ki her program öncesi “dekor kurmak” başımıza kaldı.
“Bu tahta tribünlerle olmaz” dedik.
* * *
İlk programda parti başkanları vardı.
Ama enerjimiz dekoru kurarken bitti (!)
Ter içerisinde kalmıştık.
Özenle ütülenmiş gömleklerimiz sırtımıza yapışmış, kravatlar boynumuzdan kaçmıştı.
* * *
Parti başkanlarının tümü programlarımıza geliyor, yan yana oturuyor, karşılıklı tartışıyor, tümünü sorguluyorduk.
Yurttaş da izliyordu.
Elbette kimi zaman sözler öksüz kalıyordu.
Yani “vaatler” başkaydı “pratik” bambaşka.
Yine de “susarak” ve “saklanarak” koltuğa kurulanlar çok daha büyük işler açacaktı, bu toplumun başına!
* * *
Birkaç akşamdır televizyonlarda Tufan Erhürman’ı izliyorum.
Doğrusu hiçbir eleştiriyi yanıtsız bırakmıyor, sorulardan kaçmıyor, süslü sözlerle gerçeklerin üzerini örtmüyor.
Bilgilendiriyor, yurdun dört bir yanından somut örnekler veriyor, özeleştiri yapıyor, turizmden eğitime sağlıktan ekonomiye kıvılcımlar çakıyor, hukuktan giriyor, demokrasiden ilerliyor, dönüşüm hayallerini anlatıyor.
Ve adeta yalvarıyor: Özgürgün de keşke burada olsa ve tüm toplum ikimizi birden dinlese, gazeteciler bizi birlikte sorgulayabilse...
Serdar Denktaş da olsa… Ve tümü de...
Ve evet özellikle en ciddi iki Başbakan adayı Özgürgün ile Erhürman yan yana gelse.
* * *
“Ne yapacağımızı değil sadece, nasıl yapacağımızı da anlatalım, birbirimizi sorgulayarak bunu yapalım, yurttaşı ülkeyi nasıl yöneteceğimize ikna edelim” diyor Erhürman.
Özgürgün ise “bant kaydı” yapılmış seçme programlar dışında susuyor, siniyor.
* * *
Gözümün önünde halen o tahta tribünler.
Hem başkanlar yan yana gelmiş, hem karşılarına her partiden gençler oturmuş, aynı anda telefonlardan anketler dahi yapmıştık.
Böylesi bir açıklık şimdi nerede?
Şimdi kimileri “dekor” niyetine!
Ve onları sırtında taşımaktan, tüm ülke kan ter içinde!