Kan varsa manşet olur!

Süleyman İrvan


Geleneksel gazetecilik anlayışı, çatışmalara odaklanan bir anlayış. “Kan varsa manşet olur” (if it bleeds, it leads),  günümüzdeki yaygın gazetecilik pratiğini en iyi özetleyen gazetecilik deyişidir sanırım.
Barış araştırmalarının kurucularından Johan Galtung, barış gazeteciliğini savaş/çatışma gazeteciliğiyle karşılaştırırken, savaş/çatışma gazeteciliğinin dört temel özelliği olduğunu belirtir. Savaş/çatışma gazeteciliği çatışmalara, şiddete odaklanır; propaganda işlevini yerine getirir; elit odaklıdır; ve zafer odaklıdır. Bunun karşısına koyduğu barış gazeteciliği ise, barışma/uzlaşma odaklıdır; gerçeğe odaklıdır; halk odaklıdır; ve çözüm odaklıdır.
Bu iki bakış açısını yan yana koyduğunuzda ister istemez barış gazeteciliğinin daha cazip bir alternatif olduğunu görürsünüz. Ancak sorun, barış gazeteciliğinin daha doğru, daha etik bir gazetecilik anlayışını yansıtıyor olması değildir. Sorun, bu gazetecilik anlayışının gerçekçi bulunmaması, hayalci görünmesidir. Sorun, barış gazeteciliğinin pratikte savaş/çatışma gazeteciliğine göre daha fazla çaba gerektirmesidir.
Haber değerleri
Herhangi bir gazeteciliğe giriş kitabını elinize alırsanız, şu türden bilgilerle karşılaşırsınız. Olayların haber haline gelebilmesi için bazı özelliklere sahip olması gerekir. Biz bu özelliklere “haber değeri” adını veriyoruz. Nedir bu özellikler? Güncellik, yakınlık, önemlilik, çatışma, etki, sıradışılık, olumsuzluk, insan ilgisini çekme vb. Bir olay bu özelliklerden ne kadarını içinde barındırırsa, haber olma şansı da o kadardır denebilir.  Bu özellikler aslında tipik olarak çatışma gazeteciliği anlayışının özellikleridir.
İki olay ve habere verilen önem
Aynı  gün, Gazimağusa’da iki olay meydana geldi. İkisi de DAÜ’deydi. İlki, Avrupa Barış Araştırmaları Derneği’nin (EuPRA) sekizinci uluslararası konferansı hakkındaydı. Toplam 3 gün süren konferansın başladığı gün, DAÜ öğrencileri arasında bir çatışma yaşanmıştı.
İlkinin önemi şuradan kaynaklanıyordu. Konferansı düzenleyen Avrupa Barış Araştırmaları Derneği, Uluslararası Barış Araştırmaları Derneği altında faaliyet gösteren 5 bölgesel barış araştırmaları derneğinden birisiydi. Avrupa ülkelerindeki barış araştırmacılarını bir araya getiren dernek, bu yıl sekizincisini düzenlediği, iki yılda bir yapılan konferansı için Kuzey Kıbrıs’ı seçmişti. Konferansın 8 oturumunda 20 farklı ülkeden gelen barış araştırmacıları kendi araştımalarını paylaştı. 
Konferansın, Cumartesi günü yapılan son oturumu, Kıbrıs sorunuyla ilişkili akademik çalışmaların sunumuna ayrılmıştı.  Konferansın diğer oturumlarında oldukça önemli sunuşlar yapıldı. Ama ben sadece son oturumdan kısaca söz edeceğim. Oturum başkanlığını üstendiğim son oturumda sunuş yapan DAÜ İletişim Fakültesi doktora öğrencisi ve profesyonel gazeteci Vasvi Çiftçioğlu, “Doğalgaz krizi” olarak adlandırılan krizi Kıbrıslı Türk ve Rum gazetelerinin nasıl haberleştirdiğini araştırmıştı. Çiftçioğlu, her iki tarafın da fazlasıyla askeri terminolojiyle krizi haberleştirdiğini, haberlerde öteki tarafın görüşlerine çok az yer verildiğini söyledi. Kıbrıs Üniversitesi’nden Demetrios Nicolaides, Kıbrıs Rum tarafındaki ekonomik kriz sonrasında kamuoyunun çözüm yönünde daha istekli hale geldiğini ifade etti. Bir musibet bin nasihatten iyidir denir. Yakın Doğu Üniversitesi öğretim görevlisi Dilan Çiftçi, Annan Planı döneminde Kıbrıs Türk medyasının neden barış gazeteciliği yapamadığını anlattı. Son konuşmacı, DAÜ İletişim Fakültesi öğretim üyesi Dr. Mashoed Bailie, barış gazeteciliğinin her şeyi profesyonel gazetecilerden beklediğini, bu gazetecilerin çalıştığı kurumsal yapıları gözardı ettiğini anlattı. Bir gazeteci barış gazeteciliği yapmak istese bile çalıştığı kurumunun editöryal politikalarının buna izin vermeyebileceğini dile getirdi. Ama bazen, Yenidüzen örneğinde olduğu gibi, tersi de olabiliyor. Gazete, barış gazeteciliğini misyon haline getirse bile, kurum içindeki muhabirler bu anlayışla bağdaşmayan haberlere imza atabiliyorlar.  Demek ki barış gazeteciliği ne tek başına gazetecilerin omuzlarına yüklenebilir ne de kurumların.
Evet, biri, barış konulu araştırmalara odaklanan bir uluslarası konferans haberi; diğeri, neden çıktığı pek anlaşılamayan öğrenci kavgası haberi. Yenidüzen, çatışma haberini, büyük bir fotoğrafla manşete çıkardı. Haberin spotunda, “Mağusa’da Kürt kökenli öğrencilerle ülkücü öğrenciler arasında kavga çıktı. Dün gece boyunca da devam eden gerginlik kentte korku dolu bir gece yaşattı” deniyordu.  

***************
OKURLARA ÇAĞRI

Bir buçuk yıldır okur temsilciliği yaptığım Yenidüzen’de gazete okurlarından yeterli düzeyde eleştiri veya şikâyet aldığım söylenemez. Önümüzdeki hafta bu sayfada yayımlanmak üzere, siz değerli okurların görüşlerini bekliyorum. Sorum şu:  Yenidüzen’de okur temsilciliği devam mı etmeli, yoksa gereksiz mi buluyorsunuz?  Görüşlerinizi, okurtemsilcisi@yeniduzen.com adresine gönderirseniz sevinirim.