Genellikle savaşların, çatışmaların ana mimarıdır siyaset.
Ayrılıklar üzerinden ürettikleri siyasetle beslenen siyasetçilerdir genellikle savaşları çatışmaları uzatan, sürdüren.
Ama barışı yapan da toplumları barışa yönlendiren de yine siyaset ve siyasetçilerdir.
KANAL SİM’de Günün Getirdikleri’nde iki siyasetçiyle konuştuk.
Jefferey Donaldson, Kuzey İrlanda’da, en zorlu süreçte, müzakere masasında, barış sürecine katkı koyan bir siyasetçi.
Bir Protestan...
Hala milletvekili olarak parlamentoda.
Denis Haughey, bir Katolik... Eski bir Bakan...
O da barış sürecinin müzakerecilerinden.
Belfast’a ilk gittiğimizde, Annan Planı referandumu yeni yapılmış, çözüm umutları bilinmeyen bir zamana ertelenmişti bir kez daha.
Ama bu kez en büyük umudun ardından yaşanmıştı, hayal kırıklığı.
Belfast, sokaklarında kanlı çatışmalar yaşanmış, insanlar öldürülmüş bir şehirden çok bir çizgi film sakinliğindeydi. Elle çizilmiş binalar, tertemiz sokaklar ve büyük alışveriş merkezleriyle bölünmüşlüğü hiç andırmıyordu.
Belli bölgeleri hariç!
Katolikler ve Protestanların ayrı yaşadıkları kendi bölgeleri, hem ekonomik olarak, hem de yaşam şekli olarak birbirinden tamamen ayrılıyordu.
Duvarlardaki resimler, kayıplar için dikilen anıtlar, intikam için edilen yeminler vardı bu sokaklarda. Ama değişimi ortadan kaldırmıyordu.
Beni havaalanından alan ve anlaşılması zor aksanıyla sürekli konuşan taksici, ailesinin neredeyse yarısını çatışmalarda kaybetmişti. “Bugün biz bunları yaşadıktan sonra artık çocuklarım yaşasın istemiyorum. Onlara düşmanlık aşılamıyorum” diyordu.
Samimiydi.
Yıllar sonra bugün bile hala o sözleri aklımda.
“Bizim yaşadıklarımızı çocuklarımız yaşamasın, daha güzel günlerde büyüsünler” sözleri, romantik sıradan bir söz değil, üzerinde gerçekten itinayla çalıştığı ciddi bir temenniydi.
Çünkü acıyı görmüştü.
Kanı, kaybetmeyi yaşamıştı. Ve anlamıştı ki, kini, öfkeyi düşmanlıkları beslemek, çocuklarını da bu kavgaya kurban vermek anlamına gelecekti.
Bizim Avrupa Parlamentosu seçimlerini gözlemlediğimiz o dönem, Sinn Fein seçimlerdeki en büyük başarısını elde etti.
Terörizmle eş anlamlı tutulan IRA’nın bir başka eş anlamlısı Sinn Fein artık Avrupa Parlamentosu’ndaydı ve bu Kuzey İrlanda için bir dönemin değiştiğinin en açık kanıtıydı.
Donaldson, ailesini teröre kurban vermiş. Yıllarca IRA’ya karşı kin ve öfke duymuş. Ama masaya oturup bu sorunu çözmek için samimiyetle çalışmış.
Bir kez daha aynı şeyleri yaşamamak, bir daha hiç korkamamak için. Çocuklarına daha güzel bir gelecek vermek için.
Haughey, kendi toplumu tarafından işkenceye uğramış, ölümle tehdit edilip, ölümün eşiğinden dönmüş.
Ve bu iki ayrı kanattaki siyasetçi, aynı masada yaşadıkları acıları geride bırakmak için yıllarca çalışmış. Buradaki başarının en önemli sebebinin bütün tarafların masada olmasına bağlıyor, Haughey, “Bu müzakereler 10 partiyle birlikte yapıldı” diyor.
Kuzey İrlanda’da ayrılık ve sıcak çatışma, hem ekonomik, hem de sosyal olarak toplumlara ağır bedeller ödetti.
Çivili sopalarla dövülen gençler, uyuşturucu ve türlü suçların pençesinde teröre ve şiddette aynı dilde cevap verdiler. Dağılan aileler, kaybolan gelecekler sıralandı, yıllarca toplumların karşısına. Göçler yaşandı.
İki toplum arasındaki tek bir harf can aldı.
Protestanlar ve Katolikler “h” harfini farklı telaffuz ediyor. Ve yaşanan sıcak çatışmalarda sadece bu harfin telaffuzuyla belirlenen ayrılığın can aldığı hikayelerini, onlardan dinlemek ve bugün yaşanan değişimi görmek tüyler ürperticiydi.
Donaldson, çocuklarının İrlanda topraklarında yaşamaları için mücadele ettiğini söylüyor ve her şeyin mükemmel olmasa da değişimle gurur duyduğunu anlatıyor.
Kuzey İrlanda Kıbrıs ile gerek sorunun temeli, gerek ise çözüm şekilleri itibariyle önemli farklılıklar içeriyor. Ama örnek alınabilecek benzerlikleri de var.
“Barış bir süreçtir, bitmez” diyor Donaldson.
Haughey, bu süreçte herkesin yer alması gerekliliğine özellikle vurgu yapıyor.
Biz, bugüne kadar toplumların barıştırılması için genellikle çaba koyan sivil toplum örgütleri ve sol siyaseti gördük.
Bugün yarım asırlık sorunun çözümü için aslında ihtiyacımız olan, bütün tarafların ve bütün siyasetçilerin sahneye aynı anda çıkabilmeleri.
Özellikle siyasetçilerin cesaret gösterebilmeleri... Liderlik üstlenebilmeleri...
Siyaset temelde çatışma kültürü üzerinden şekillendi bizde. Oysa tam da farklı bir anlayışa ihtiyacımız var.
Çünkü buna ihtiyacımız var. Bizden sonraki kuşaklar için, üzerinde yaşamak için mücadele ettiğimiz bu toprakların huzuru için buna ihtiyacımız var.
Çünkü aslında masada kavga verdiğimiz bütün o egemenliğin, gücün ve toprağın ana koruyucusu, barış kültürü.