KANLI DERE’NİN TAŞMASINI DEREBOYU GÖLETİ ÖNLEYECEK

Onur Olguner

"İçinden akarsu geçen kentler bahtsız değil, şanslıdır."

Bu yıl da bir yağmurlar ve taşkınlar dönemine girmeye geçtiğimiz gün itibariyle başladık. Yağmur yağdığında ve su yollara ulaştığında her zamanki gibi bunun bir felaket olduğunu düşünerek geçiştireceğiz.  

Halbuki daha önceki köşe yazılarında değinmiştim: Bu taşmalar sürpriz değil. Bunu 1890’larda kaleme alınan İngiliz dönemi belgeleri de belirtmiş. Bu dere yüzyıllardır, yılda bir veya iki kez Trodos’dan gelen yağmur yükü ile taşıyor. Bu yıl da taştı, yollara döküldü ve Lefkoşa’nın sorunu oldu. Ardından da tekrar yeni gündemlerin içerisinde bu konu kayboldu.

Peki çözüm nedir? Benzer sorunu yıllar önce Eskişehir de yaşamıştı. Hani o hayran kaldığımız Porsuk Çayı var ya, işte tam da orada. Porsuk daha kuruymuş o zaman ve kış döneminde yağışlardan dolayı hemen her sene su basarmış Eskişehir’i. Ardından da daha kurak bir çay kalırmış geriye.

Hayır, Kanlı Dere'ye baraj yapmak değil aslında önerdiğim. Fakat bu yaklaşım, New Orleans şehrinin 2005 yılında Katrina Kasırgası'ndan sonra yaşadığı süreç ile birleştiğinde bizler için ciddi bir kılavuz haline geliyor.

Şehirde suya karşı yapılan planlamanın her zaman felaketlere açık olduğunu fark eden New Orleans, bir seri su kanalı ile birbirine bağlanan kent parklarını öneriyor. İçerisinde küçük göletlerin bulunduğu bu parklar, şehre yüksek miktarda su gelmesi halinde suyun depolanacağı bölgeler olarak çalışıyor.

Gelin bizler de on yıllardır devam eden bu su taşkınlarını önlemek için bir seri önlem alalım:

  • Öncelikle suyun akışını engelleyemeyeceğimizi kabul edelim. Akarsu önüne konulan her seti yıkar, üzerine yapılan apartmanı devirir ve her zaman ilerlemeye devam eder. Bizler akarsuyu sadece yönlendirebiliriz, depolayabiliriz, ihtiyacımız olduğu noktalarda kullanabiliriz, ama akmasını engelleyemeyiz.
  • Kanlı Dere'nin Mehmet Akif Caddesi'ne paralel olan bölgesini, ‘Dereboyu Dere Projesi’ kapsamında rehabilite edelim. Bu rehabilitasyonda, güneyde olduğu gibi bir seri havzalar yaratarak suyun farklı noktalarda göletlenmesini sağlayalım.
  • Dereboyu'nun arkasında bulunan ağaçlık alanı Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı ile de istişare ederek ‘Dereboyu Ormanı'na çevirelim. Halihazırda ağaçlık olan bu alanı Dereboyu Caddesi ile entegre ederek Lefkoşa’nın kent ormanı olarak hayata geçirelim.
  • Yapacağımız kazılar ile Dereboyu Ormanını, içerisine yapay bir gölet barındırmaya uygun hale getirelim.
  • Yağışların artarak Kanlı Dere'yi doldurduğu zamanlarda suyun büyük bir kısmını Dereboyu Ormanı'nda oluşturduğumuz Dereboyu Göleti'ne yönlendirelim.
  • Böylece yüzyıllardır Trodos’tan gelen suyun sel felaketine dönüşmesini engelleyelim, kent parkımıza yapacağımız göletimizi besleyelim ve sıcak yaz aylarında Kanlı Dere’nin kurumaması için bu suyu kullanalım.
  • Bu projenin sonunda ise Lefkoşalıya yaz ve kış aylarında piknik yapabileceği, bisiklet sürebileceği, yoga derslerine katılabileceği ve kim bilir belki de balık avlayabileceği küçük bir göletli Lefkoşa Kent Parkı'nı sunalım.

Tabii, bu vizyon bugüne kadar belediyecilik ile ilgili kafamıza koyduğumuz kalıpların ötesine geçtiği için bizlere imkansız ve başarılamaz gelebilir. Çünkü maalesef ülkemizde bugüne kadar belediyeciliğin başarısı hep yol yapmak ve çöp toplamak ile değerlendirilmiştir.

Aslında belediyecilik hayal etmek ile başlayan, ardından projelendirmenin yapıldığı ve hayallerin gerçeğe dönüştürüldüğü bir kamu yönetimidir. Bizler kent ormanı hayalini başarılmaz görürken, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi bundan çok daha uçuk olan Porsuk Çayı'nı halk plajına çevirme projesini gerçekleştirmeyi başarmıştır. Ve bunu Avrupa Birliği'nden fon alarak değil, borç alarak hayata geçirmiştir.

Bizler, elimizde böylesine büyük potansiyeller varken hem sorunlarımızı çözecek, hem de içerisinde göleti olan bir kent ormanını Lefkoşa’ya kazandıracak kabiliyete sahibiz. Yeter ki isteyelim, yeter ki vizyonumuzu ortaya koyalım, yeter ki hayal etmekten korkmayalım.