“Kanser hücreleri her zaman arkadaşımız. Beğensek de beğenmesek de her zaman taşıyoruz. Ama ne zaman, nasıl kendini belli edeceğini kimse bilemez”.
“Kanserle mücadele bir kanser araştırma enstitüsü gibi hem devlet, hem sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte yürütülmesi gereken bir şeydir... Devlet politkası olabilmesi için özel yasaların geçirilmesi lazım”
“En fazla suçlanan, cinsiyet. Meme kanseri erkeklerde de olabilir. Meme kanseri sadece kadınlara özgü değil, erkekte de olabilir ama erkeklerde oran çok düşük. Yani kadın olmak meme kanseri riskini en fazla artıran faktör. Çünkü her 100 kadın meme kanseri vakasına karşılık, 1 erkek meme kanseri vakası görüyoruz”
“Meme kanserini erken evrede tespit edersek %100 tedavi şansı yani kür veriyoruz. Bunda hastanın şikayeti olmadan taramasını yaptırması önemlidir. Son zamanlarda ameliyat ettiğimiz hastalarımızın yarıdan fazlası tarama programlarında tespit edilmiş olanlardır”
“Kanser ihbarı zorunlu bir hastalıktır. Kanser olan her hastanın kayıt altına alınması gerekir. Kişisel hakları ihlal edilmeden, deşifre edilmeden mutlaka arşivlerde saklanmalıdır. Maalesef Kıbrıs’ta bildirilmiyor, bazı hastalar hastalıklarını saklıyor, deşifre olmak istemiyor, kayıt olmuyor.”
Ödül AŞIK ÜLKER
İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Kıbrıslı Türk Prof. Dr. Varol Çelik, herkesin vücudunda kanser hücresi olduğunu söyleyerek, erken tanının önemine vurgu yaptı.
“Kanser hücreleri her zaman arkadaşımız. Beğensek de beğenmesek de her zaman taşıyoruz. Ama ne zaman, nasıl kendini belli edeceğini kimse bilemez” diyen Prof. Dr. Varol Çelik, “Meme kanserini erken evrede tespit edersek %100 tedavi şansı yani kür veriyoruz. Bunda hastanın şikayeti olmadan taramasını yaptırması önemlidir. Son zamanlarda ameliyat ettiğimiz hastalarımızın yarıdan fazlası tarama programlarında tespit edilmiş olanlardır” diye konuştu.
Türkiye Meme Hastalıkları Dernekleri Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi ve eski başkanı Prof. Dr. Çelik, teşhisten tedaviye meme kanseri hakkında Yenidüzen’e bilgi verdi.
1-7 Nisan Kanser Haftası etkinlikleri çerçevesinde, iki gün boyunca, gönüllü olarak, Kanser Hastalarına Yardım Derneği’nde kadınlara hem bilgilendirmek, hem de endişelerini gidermek amacıyla seminer veren Prof. Dr. Çelik, kanserle mücadelenin devlet ve sivil toplum kuruluşlarının birlikte yürütmesinin öneminin altını çizdi.
Bu arada Kanser Hastalarına Yardım Derneği, kansere karşı farkındalık yaratmak amacıyla bugün Esentepe’de yürüyüş düzenliyor. Esentepe Kansere Karşı Farkındalık Yürüyüşü (Esentepe Fun Run), kanserin vakalarının arttığı KKTC’de “sağlık anahtarı olan hava, su ve toprağın korunmasına dikkatleri çekmek” adına gerçekleştiriliyor.Yürüyüş, saat 09.30’da Carrington Sitesi–Esentepe’de başlayacak.
“Göğüs değil, meme kanseri”
• Soru: Meme kanseri için çoğu zaman halk arasında göğüs kanseri ifadesi kullanılır. Öncelikle meme ve göğüs kanseri arasındaki farkı açıklar mısınız?
• Prof. Dr. Çelik: Göğüs kanseri göğüs boşluğu içindeki akciğer hastalıklarına girer. Meme kelimesi yerine göğüs kanseri deniyor ama meme, memedir. Biz doktorlar hasta “göğsümde kitle” dediği zaman memeden bahsedildiğini biliyoruz.
“100 kadına karşılık 1 erkek meme kanseri vakası”
• Soru: Meme kanserinin sebepleri, risk faktörleri ve belirtileri nelerdir?
• Prof. Dr. Çelik: Meme kanseriyle ilgili birçok faktör belirtiliyor ama bu faktörlerin tümünü taşıyan kişi hasta olmayabileceği gibi, bunlardan bir tanesini taşımayan hastalar da olabilir. Yani risk faktörlerinden bir kısmı veya hepsi bir kadında varsa mutlaka meme kanseri olacak demek değil, hiçbiri olmayan bir kadın meme kanseri olmayacak demek değil. En fazla suçlanan, cinsiyet. Meme kanseri erkeklerde de olabilir. Meme kanseri sadece kadınlara özgü değil, erkekte de olabilir ama erkeklerde oran çok düşük. Yani kadın olmak meme kanseri riskini en fazla artıran faktör. Çünkü her 100 kadın meme kanseri vakasına karşılık, 1 erkek meme kanseri vakası görüyoruz.
Erken adet görmek, geç menopoza girmek de risk faktörleri. Emzirmek koruyuculuk faktörünü yükseltiyor ama 10 çocuk doğurup emziren de meme kanseri olabiliyor ya da hiç doğum yapmamış bir kadın meme kanseri olmayabiliyor.
Memede görülen bazı lezyonlar meme kanserinin öncüsü olabilir. Daha önce sık meme biyopsisi geçirmiş hastalarda bu oran artabilir.
Obezite son yıllarda ciddi boyutta suçlanıyor çünkü östorojen temel taşı kolesteroldür. Mümkünse bu hastalığa yakalananların çok daha fazla dikkat etmesi gerekiyor. Düzenli spor yapanlar meme kanseriyle daha az karşılaşıyor.
30’a yakın neden var ama bunlar olunca meme kanseri olur demek değil. Örneğin akciğer kanseri olan hastaların %90’ı sigara içicisidir. Ama meme kanseri için böyle bir şey söylemek mümkün değil.
Yaş faktörü önemli, meme kanseri 40-60 yaş arasında çok daha fazla görülüyor. Ama bu demek değildir ki 40 yaş öncesinde veya 60 yaş sonrasında olmaz. Özellikle Türkiye’de yapılan çalışmada dünya standartlarına göre Türkiye’de 35 yaş altı meme kanseri Avrupa ve Amerika’ya göre 5 kat daha fazla olduğunu ortaya kondu.
Genç yaşlarda meme kanseri...
• Soru: Kuzey Kıbrıs’ta da, Avrupa’ya göre daha genç yaşta meme kanseri görülüyor...
• Prof. Dr. Çelik: Daha önceki yıllarda genç yaşlarda meme kanseri görme oranımızla bugünkü oran maalesef aynı değil. Bu hastalık 20li, 30lu yaşlarda çok sık, hamilelikte, doğumdan sonra lohusalık dönemlerinde sık karşılaştığımız bir durum.
• Soru: Daha genç yaşlarda olmasını neye bağlıyorsunuz?
• Prof. Dr. Çelik: Bizim toplumumuz daha genç, daha dinamik. Avrupa’da yaşlanan bir toplum var. Farkındalık çok önemli. Ayrıca kullandığımız tanı araçları arttı.
“Ailesel başka, genetik başka”
• Soru: Meme kanserinde genetiğin etkisi nedir?
• Prof. Dr. Çelik: Yanlış bilinen bir şey daha var, ailesel ve genetik meme kanseri farklı şeylerdir. Ailesel demek, ailemizde olabilir ama bu mutlaka diğer jenerasyona da geçecek demek değil. Genetik olduğu zaman diğer jenerasyonu tehdit ediyor. Bunu tespit etmek için genetik testler yapılıyor. Meme kanserinde genetik geçiş düşük, %5-10 arasında. %90-95 sporadik denilen yani herhangi bir aile öyküsü olmadan çıkan meme kanseridir.
“Taramada en yaygın yöntem mamografi”
• Soru: Teşhis yöntemleri nelerdir? Ülkemizde bu konuda her imkan var aslında...
• Prof. Dr. Çelik: Evet var. Meme kanserinin teşhisinde kullandığımız üç modalite var. Biri ultrasonografi, ikincisi mamografi ve üçüncüsü de meme MR’ı. Biz yaşına ve lozyonun şüphesine göre bunlardan hangisini kullanacağımıza karar veririz. Ama dünyada da tarama amaçlı kullanılan en yaygın yöntem mamografidir. Mamografi 1970’li yıllarda kullanılmaya başlandı ama hala tarama modaliteleri arasında ön plandadır. Mamografilerde standart mamografi, dijital mamaografi, tomosentez var ama bunların biribirlerine çok büyük üstünlükleri saptanmamıştır.
• Soru: Kontroller için önerdiğiniz yaş ve sıklık nedir?
• Prof. Dr. Çelik: Genelde 40 yaş altı hastalarda mamografiyi çok sık kullanmayız, çok özel durumlarda, ailesinde meme kanseri olan veya genetik geçiş olduğunu düşündüğümüz kişilerde 30lu yaşlarda da mamografiyi kullanabiliriz ama bu yaş grubunda ultrason, 40 yaş üzerinde de hem ultrason hem mamografi kullanıyoruz.
Yanlış bilinen bir başka şey de, meme MR’ının en iyi teşhis yöntemi olduğudur. Hayır, meme MR’ı sorun çözücü bir modalitedir. Ultrason yapılır, mamografi yapılır, bir sorun varsa onu çözmek için veya özel bazı durumlarda meme MR’ı istenir. Meme MR’ı her hastada yapılacak veya rutin yapılan birşey değildir.
Tanı yöntemlerinde, fiziki muayene yapıp, aile öyküsünü ve kendi geçmişini öğrendikten sonra radyolojik yöntemleri kullanıyoruz ama bu yöntemlerle meme kanseri tanısı konamaz. Meme kanseri tanısı konması için doku örneklemesi yapılması, yani biyopsi ile parça alıp patoloji yapılması lazım. Eğer şüphe çok fazlaysa bizim tercih yöntemimiz genel anestezi altında hastayı uyutmak, kitlenin çıkartılması, ameliyat esnasına yani frozen yöntemiyle tanı konmasıdır. Frozen bir ekip işidir, tek başına cerrahın yaptığı bir şey değildir. Patoloğun da ameliyathanede olmasını gerektirecek birşeydir. Özel deneyim isteyen bir durumdur.
Tedavi...
• Soru: Bildiğimiz kadarıyla meme kanserinin tedavisiyle ilgili de ülkemizde imkanlar mevcut. Tedaviyle ilgili de bilgi verir misiniz?
• Prof. Dr. Çelik: Meme kanseri için dört temel tedavi prensibi var, cerrahi operasyon, kemoterapi, radyoterapi ve hormon tedavisi. Tedavi yöntemleri, hastalığın evresine göre değişebiliyor. Meme kanserinde cerrahi operasyonda sadece memeye yönelik ameliyat değil, aynı zamanda koltuk altının da durumunun belirlenmesi lazım. Memeye yönelik iki ameliyat yöntemi var, memenin tamamının alınması veya koruyucu cerrahi dediğimiz memenin bir bölümünün alınması. Koruyucu cerrahi yapılabilmesi için hastanın erken evrede olması lazım. Meme kanserinin 4 evresi var, evre 1 ve 2’ye erken evre denir. Koruyucu cerrahi için meme içinde yaygınlık olmaması lazım. Yani belli kurallar içinde meme kanserinde koruyucu cerrahi yapabiliriz. Meme kanserinin ilk geçebileceği istasyon koltukaltı lenf bezleridir. Onun için de son yıllarda özel bir yöntemle meme başının arkasına özel bir boya veriyoruz, o da gidip en şüpheli lenf bezini boyuyor ve biz bezeyi bulup ameliyat esnasında çıkarıyoruz, ameliyat esnasında patolog bezeyi de inceliyor, ameliyat ona göre şekilleniyor. Çok sayıda lenf bezi alınmamasının en büyük avantajı ameliyat sonrası yaşanabilecek lenfödem ihtimalini düşürmesi.
Genellikle önce ameliyat sonrasında kemoterapi, daha sonra radyoterapi, en sonda da hormon tedavisi yapılır ama son yıllarda kemoterapinin ameliyat öncesi kullanılması yaygınlaşmaya başlandı. Bunun en büyük amacı meme koruyucu cerrahiye uygun olmayan hastalara kemoterapi verip kitlenin küçülmesini veya tamamen kaybolmasını sağlamak. Memeyi yüksek evreden düşük evreye getirip, erken evre fazına sokup koruyucu cerrahi operasyon yapmak.
“Erken evrede %100 tedavi şansı”
İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim üyesi, Kıbrıslı Türk Prof. Dr. Varol Çelik, meme kanserinin erken evrede tespit edilirse, %100 tedavi şansı olsuğunu kaydetti. İşte Çelik’in açıklamaları:
“Meme kanserinin erken evrede tespit edilirse, %100 tedavi şansı yani kür veriyoruz. Bunda hastanın şikayeti olmadan taramasını yaptırması önemlidir. Son zamanlarda ameliyat ettiğimiz hastalarımızın yarıdan fazlası tarama programlarında tespit edilmiş olanlardır. Bu hastalara ameliyat sonrasında “size %100 tedavi edici imkan sağladık” deme şansımız oluyor. O yüzden tarama programlarına her kadının yaşı geldiği dönemde katılması lazımdır.
Rekonstrüksiyon...
• Soru: Meme rekonstrüksiyonu ne zaman yapılabilir?
• Prof. Dr. Çelik: Memesi alınan hastalarda artık eskisi gibi geniş ameliyatlar değil, meme cildini koruyarak aynı seansta veya kemoterapi, radyoterapi sonrasında meme rekonstrüksiyonu yapılabilir. Memesi alınan bir kadın istediği zaman, isterse 20 yıl sonra bile meme rekonstrüksiyonu dediğimiz yeniden yapılandırma ameliyatı yaptırabilir.
• Soru: Bu süre uzadıkça rekonstrüksiyonu daha zor olur mu?
• Prof. Dr. Çelik: Zorlaşmaz ama hastalarda genellikle yaptırmama yönünde bir temayül ortaya çıkıyor.
• Soru: Rekonstrüksiyon, yeniden yapılandırma ameliyatının hastalığın yayılmasına neden olacağı, nüksettireceği veya maskeleyeceği gibi iddialar da var. Bu konuda durum nedir?
• Prof. Dr. Çelik: Öyle bir bilimsel veri yok ama tabi ki bizim arzumuz hastanın memesini koruyacak şekilde ameliyat yapmak. Maskelemeyi en iyi çözebilecek modalitelerden biri meme MR’ı ile takiptir.
Angelina Jolie etkisi...
“Ailenizde, annenizde, teyzenizde var diye mutlaka gidip iki memeyi de boşaltalım, silikon veya kendi dokunuzdan koymanız doğru değil”
• Soru: Angelina Jolie’nin memelerini boşalttırmasından sonra pek çok kadın meme kanserinden korunmak, riski düşürmek adına aynısını yaptırdı. Buna siz nasıl bakıyorsunuz?
• Prof. Dr. Çelik: Bu “Angelina Jolie etkisi” diye kitaplarda da yer almaya başladı. Angelina Jolie’nin annesine yumurtalık kanseri nedeniyle bir genetik test yapılıyor. Bu test pozitif çıkınca Angelina Jolie’ye de test yapılıyor ve test sonucunda kanser riski taşıdığı anlaşılıyor. Eğer genetik taşıyıcılık varsa risk azaltıcı ameliyat önerilebilir ama annenizde, teyzenizde, kız kardeşinizde var ama genetik testiniz negatifse böyle bir ameliyatın koruyuculuğu söz konusu değildir. Sizde olmadan yapıldığı zaman bu ameliyat %90 önleyicidir, %10 risk vardır. O yüzden ailenizde, annenizde, teyzenizde var diye mutlaka gidip iki memeyi de boşaltalım, silikon veya kendi dokunuzdan koymanız doğru değil.
Son yıllarda yaygınlaşan bir başka şey de, meme kanseri olan hastaların diğer memesini de koruyucu olarak aldırmalarıdır. Bu belki biraz daha kabul edilebilir bir durum ama bildiğimiz bir gerçek var ki meme kanseri olmuş bir hastanın karşı memesinde meme kanseri gelişme riski her yıl için %0,5-1 arasındadır. Yani 10 yıl yaşayan bir hastada %5-10 risk, 20 yıl yaşayan bir hastada %10-20. Bunu hasta ile çok detaylı değerlendirmek lazım, “bir taraf meme kanseri, diğer tarafı da hemen boşaltalım” demek doğru değil. Görüntüleme yöntemlerinde bir sorun varsa, biyopside bir sorun varsa yapılmasını öneriyoruz ama her meme kanseri olan hastanın sağlıklı olan diğer memesinin de alınması çok rutin bir olay değil.
• Soru: Meme kanseri olan bir hastanın başka kanserlere yakalanma riski sağlıklı birine göre farklı mıdır?
• Prof. Dr. Çelik: Çok yüksek değil ama genetik taşıyıcılık söz konusu olan hastalarda yumurtalık kanseri olma riski artıyor. Ama genetik taşıyıcılık olmayan bir hastada öyle birşey yok. Meme kanseriyle kolon kanserini de ilişkilendiren çalışmalar var ama çok yüksek oranda değil. Meme kanseri olan bir hasta mutlaka başka bir kanserler de karşılaşacak diye birşey söz konusu değil.
Çevresel faktörler...
• Soru: Kıbrıs’taki CMC, taş ocakları, sivrisineklerle kimyasal mücadele gibi bazı çevresel faktörler kanserlerin olmasında etken olabilir mi?
• Prof. Dr. Çelik: Çevresel faktörler dünyanın her yerinde konuşuluyor. Elbette çevresel faktörlerin genel anlamda kansere etkisi olduğu söyleniyor. Özellikle bazı kimyasalların bazı kanserlerle çok yakın ilişkisi olduğu bir gerçek. Ama Kıbrıs’ta etkisinin ne olduğunu tam net söyleyebileceğimiz istatistiki çalışma yok. Adamızda nüfusumuza göre hangi kanserin ne kadar olduğuna dair veri olmadığı için bunu bilimsel olarak cevaplamak mümkün değil. Meme kanserinde herhangi bir kimyasal suçlanmıyor. Meme kanserini tetikleyici etkenlerin başında radyasyon gelir.
Mamografideki radyasyon kanseri tetikler mi?
• Soru: Bazen mamografide verilen radyasyondan da çekinebiliyor kadınlar...
• Prof. Dr. Çelik: Mamografide hastanın aldığı radyasyon oranı Avrupa’dan Amerika’ya yapılan uçak yolculuğunda alınan radyasyonla eşit orandadır. Meme kanserini erken yakalayabilmek için hala en güçlü silahımız mamografi. Halk arasında yanlış bir söylem var, “mamografi çektirildiği zaman radyasyon alınıyor, kanser olmasa da bu radyasyon kanseri tetikliyor” diye. Bu kesinlikle çok yanlış bir ifadedir.
• Soru: Memedeki kitlenin ağrılı ya da ağrısız olması kanser açısından belirleyici bir unsur mudur?
• Prof. Dr. Çelik: Öyle bir kural yok. Kanserin kendisi ağrı yapmaz ama kansere eşlik eden bir fibrokistik değişiklik ağrı yapar. “Ağrısı varsa, kanser değil”, “ağrımaz, mutlaka kanserdir” diyemeyiz.
“Erken tanı çok önemli”
• Soru: Kuzey Kıbrıs’ta bir kanserle mücadele politikası var mı ve kanserle mücadelede hangi noktadayız?
• Prof. Dr. Çelik: Erken tanıda, erken teşhis merkezlerinde bayağı etkiliyiz. Belli dönemlerde tetkikler için insanlar çağrılıyor. Ama kanserle mücadele kanser araştırma enstitüsü gibi hem devlet, hem sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte yürütülmesi gereken birşeydir. Sivil toplum kuruluşu olarak Kanser Hastalarına Yardım Derneği bu konuda öncülük yapıyor ama bu masanın bir ayağıdır. Diğer ayakların da desteklemesi gerekir. Devlet politkası olabilmesi için özel yasaların geçirilmesi lazım.
Aslında kanser ihbarı zorunlu bir hastalıktır. Kanser olan her hastanın kayıt altına alınması gerekir. Kişisel hakları ihlal edilmeden, deşifre edilmeden mutlaka arşivlerde saklanmalıdır. Maalesef Kıbrıs’ta bildirilmiyor, bazı hastalar hastalıklarını saklıyor, deşifre olmak istemiyor, kayıt olmuyor. Bu saklanacak bir durum değildir. Saklamak hastanın kendi psikolojisiyle alakalı bir durumdur ama dertleri paylaştığınız zaman daha rahat çözümlenir.
Kanser hücreleri her zaman arkadaşımız. Beğensek de beğenmesek de her zaman taşıyoruz. Ama ne zaman, nasıl kendini belli edeceğini kimse bilemez.
Soru: Son olarak ne eklemek istersiniz?
Prof. Dr. Çelik: Erken tanı çok önemli. Her kadın hiçbir şikayeti yokken periyodik olarak kontrollerini yaptırmalıdır.
***
Yürüyüş...
Kanser Hastalarına Yardım Derneği, kansere karşı farkındalık yaratmak amacıyla bugün Esentepe’de yürüyüş düzenliyor.
Esentepe Kansere Karşı Farkındalık Yürüyüşü (Esentepe Fun Run), kanserin vakalarının arttığı KKTC’de “sağlık anahtarı olan hava, su ve toprağın korunmasına dikkatleri çekmek” adına gerçekleştiriliyor.Yürüyüş, saat 09.30’da Carrington Sitesi–Esentepe’de başlayacak.