İnsanlarını kovdular. Anıları, acıları ve yaşanmamışlıklarının delik deşik edilmiş bellekleri ile kovdular... Kapalı Maraş (Varoşha), için hep 'hayalet şehir' denildi. Fakat kimse o hayaletlerin sürgün edilenlerin belleğinden sızan acı bir sızı olduğunu, hafızanın ve geride bırakılamayan geçmişin yıkıntılar içindeki huzursuzluğu olduğunu görmek istemedi.
Kapalı Maraş'a (Varoşha), hukuki açıdan veya güç ilişkilerindeki konumu noktasından bakabilirsiniz. Halbuki Maraş'ın hayaletlerinin bizzat orada yaşanmışlıklar biriktirmiş insanların ortadan bölünen yaşanamamışlıkları olduğunu çok dar bir kesimin dışında dillendiren olmadı.
Şimdi ise Maraş’a (Varoşha), gözümüzün önünde, çirkin ve kötücül gülümseyişleriyle yeni bir fetih hareketi düzenliyorlar... Bayraklarıyla, mescitleriyle, TOKİ'leriyle ve sosyal medyadan paylaşılan arka fonda yıkıntıların olduğu vıcık vıcık turistlik fotoğraflarla... İnsanlarını yıllar önce kovdular, şimdide de hayaletlerini kovuyorlar...
***
AKP'nin Maraş adımını pek çoğumuz hayretler içinde izledik. İlk şok geçtikten ve hiçbir şey yapamadıktan sonra ise ne yazık ki o kahreden normalleştirme çarkları işlemeye başladı. Fakat kendi adıma ilk şokun ardından beni dehşete düşüren bir başka süreç işlemeye başladı. Hayalet kent olarak Maraş imgesinin yerine iki farklı imge ikame edilmesi. Biri bizzat iktidar tarafından üretilen diğeri ise doğrudan gündelik hayatın içine sirayet etmiş bir sıradanlıkla oraya gidenler tarafından üretilen Maraş imgesi... İlki bolca Türkleştirme ve islamileştirme sosu içeren bir “fetih edilen kent” imgesi sunarken, öteki bununla at başı gidercesine “gösteriye açılmış, sosyal medya insanın narsizmine batırılmış tarihi turistlik bir kent” imgesi sunmakta. İlk şokun ardındaki dehşet süreci de burada başlıyor işte...
I
Fethedilen bir kent imgesi
Bir imgenin inşası semboller, kanaatler ve kavramlar üzerinden şekillenir. Özellikle iktidar sembollerinin devreye girmesi yaratılmak istenen imgenin içeriği de bizzat yaratıcısı tarafından belirlenebilir. Kapalı Maraş'ın bir kısmının AKP tarafından açılması ile ortaya çıkan kavram ve imajlar, Maraş imgesinin iktidar gözüyle yeniden üretilmesini sağlamakta. Kısaca bu imgenin nasıl adım adım örüldüğüne bakalım.
Maraş'ın açıldığı ilk gün Türkiye ve kktc bayrakları ile içeriye girilmesi, ele geçirilmiş bir bölgenin böğrüne zafer bayrağı dikmek ile eş değerdi. 'Zafer havasının' fotoğrafları ile medyadaki temsili tam da bu algıyı pekiştirmekte.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimlerden önce Maraş ile ilgili yaptığı bir açıklamada, “Kapalı Maraş Kıbrıs Türkü'nündür. Bunun bir defa böyle bilinmesi lazım. Bunun üzerine spekülasyonlar yapmaya gerek yok. Bugüne kadar hep kapanın elinde kaldı” ifadeleri tam da iktidarın fetihçi ve agresif karakterini sunmakta, bununla birlikte bugüne kadarki “Maraş'ın esas sahiplerine verilmesi” anlayışı yerine “Maraş Türktür” anlayışını ikame edilmektedir.
Fethedilen bir kent imgesini pekiştiren bir başka görüntü ise Fuat Oktay'ın geçtiğimiz hafta Maraş ziyaretinde basına verdiği pozlar ve çizdiği imajdır. Fuat Oktay'ın bilinçli bir şekilde verdiği görüntünün birbiriyle bağlantılı üç ayrı okumasını yapabiliriz. Bunun ilki Oktay'ın Maraş ziyaretini geleneksel yörük poşusu takarak yapması idi. Oktay, Türkiye'de AKP'nin son yıllarda açılış, festival, güreş veya benzeri 'şenlikli' etkinliklere katılırken kullandıkları yörük poşusunu takması rastgele bir imaj çalışması değildi. Yörük poşusu Türkiye'de son yıllarda bir iktidar sembolü haline gelmiştir. Bu sembol bir yandan AKP'nin kültürel alandaki türkleştirme gayretinin ifadesi iken, diğer yandan da kutlamalarda takılan, mutlu ve sevinçli bir anda takılması tercih edilen sembol haline geldi. Fuat Oktay'ın Maraş ziyaretinde yörük poşusu takması bir çeşit zafer ve kutlama havasında olduklarını göstergesi ama yanı zamanda hakimiyeti ve türkleştirme hevesinin de meydan okurcasına ifade edilmesidir. Oktay'ın yanına Afrika ve Meclis olaylarının başrol oyuncusunu alması ise, bir intikam mesajı olarak algılanabilir.
Yine aynı ziyarette Fuat Oktay’ın çocuklarla birlikte poz vermesi ve onlara Maraş’ta oyuncaklar dağıtması, Maraş’a dair bir yandan saf diğer yandan da gelecek vaat eden bir bölge anlamı yüklemekte. Çocuklarla birlikte verilen pozlar, Maraş’ı “bir gün sahiplerine verilecek bir geçmiş nesnesi” olarak değil, iktidarın gözünde “çocukların yarını, geleceğe dair bir arzu nesnesi” olarak yeniden anlamlandırmaktadır. Anıları ve yaşanmamışlıklarını Maraş’ta bırakmaya zorlanan, bir zamanlar genç olan fakat artık yaşlanan hüzünlü Kıbrıslı Rum temsilinin yerini, iktidarın ikame ettiği, gülümseyen, saflık ifade eden ve geleceğe doğru umut vaat eden neşeli Türk çocuğu temsili aldı.
İktidarın türkleştirme ve belleksizleştirme gayretinin yanına tabii ki islamileştirme girişimini de eklememek olmaz. Oktay’ın yaptığı ziyarette, Maraş’taki mescidi ibadete açma niyetini beyan etmesi ise üçüncü noktayı, islamileştirme boyutunu gösteriyor.
Ve son olarak da daha birçok şeyin başlangıcını imlercesine Türkiye'deki yeşil inşaat sermayesinin iştahının kabarması, Maraş'a girmeleri ve bu arzuyu açık açık ifade etmeleri... İktidarın Maraş'ı, türklerştirme, hafızasızlaştırma ve islamileştirmenin yanında aynı zamanda yeniden yapılandırılma ve yatırım alanına olarak bir sermaye birikimi kaynağına dönüşmesi anlamına geliyor.
Tüm bu göstergelerin yanında, Erdoğan’ın “Maraş’ta piknik yapalım” çıkışı ise kötülüğün nasıl da sıradanlaştırılabileceğine dair çok net bir örnek. Yıkıntının belleğini, belleğin yıkıntısına çevirmek; üzerine acılar çökmüş bir kentin acıları üzerinde keyif yapmak ve en önemlisi, ötekinin, yani Kıbrıslı Rumlar’ın imgesindeki Maraş’ı da dağıtmak. Sadece yeni bir Maraş imgesi inşa etmek değil, bunu yaparken de başka türlü bir Maraş olasılığının önüne geçmek, Maraş’ı şimdisiyle değil geçmişiyle ve geçmişinin temsilleriyle de yok ederek tekrar kurmak. AKP iktidarının hedefi sadece bir kent olarak Maraş değil. Aynı zamanda acısı sinmiş bedenlerdeki Maraş algısını da dağıtmak, insanları da Maraş üzerinden vurmak.
Halbuki ‘mülkiyet hakkıdır’, ‘kim esas sahibidir’ sorunlarının ardına gizlenen ve kanamaya devam eden derinden fısıldayan başka bir sorun var. O da yaşam hakkı sorunu… Maraş’ta yaşam hakkının hala gasp ediliyor oluşu… Dün kapalı iken, bugün ise fethedilirken…
II
Turistlik bir kent imgesi
Maraş'ın “fetih edilen bir kent” imgesinin yanında bir de “eğlenmelik, gezmelik ve yıkıntılar karşısında gülücüklü fotoğraflar çekilip paylaşmalık turistlik bir kent” imgesi de yaratılmakta. “Dark turizm” açıklamaları, Maraş'ın aynı zamanda bir tüketim nesnesi olarak yeniden tasarlandığının göstergesi idi. Fakat iktidarın Maraş hamlesinin tamamlayıcısı, sıradan insanların Maraş'ı fotoğraflarının arka fonuna dönüştürdüğü sıradanlaşmış bir kötülük oldu.
Yıkıntıların önünde şort, şapka, güneş gözlükleriyle çekilen gülücüklü turistlik fotoğraflar... Model fotoğraf çekimleri, kurşun izlerinin varlığını sürdürdüğü duvarların önünde derinlere bakan insan fotoğrafları... Ve bunların sosyal medyada bolca paylaşılması, Maraş'a gidip yıkıntı arka fonuyla fotoğraf çektirmenin neredeyse toplumsal bir statü haline gelmesi... Facebook duvarına yerleştirilen yıkık duvar resimleri, instagram hikayelerinden akıp giden delik deşik bina resimleri... Silinip giden insan hikayeleri... Acılı insan hikayelerinin yerine geçen gülücüklü instagram hikayeleri... Anıları ve insanları sürgün edilmiş bir kentin hızlıca tüketilecek bir gösteri nesnesine dönüştürülmesi... Ve bu gösterinin utanmazca tekrar etmesi...
74'ün kurbanı olan bir kent... Kıbrıs'taki çözümsüzlüğün kurbanı olan bir kent... AKP'nin fetihçi arzularının kurbanı olan bir kent... Ve şimdi de sosyal medya insanının narsizminin kurbanı olan bir kent... Kapalı Maraş'ı bu kez de sosyal medya insanın kötücül narsizmi kurban ediyor.
Kendisini sadece göstererek var eden kişi, acılarla harmanlanmış bir kenti, kendi küçük ve aciz gösteri dünyasının bir nesnesine dönüştürerek yeniden üretiyor. Maraş'ı kendi dünyasının bir kurbanı olarak yeniden üretirken de, bütün tarihsel ve insani bağlamından söküyor. Her çekilen selfinin, her paylaşılan güneş gözlüklü ve gülücüklü fotoğrafın 'ötekinin' acısına değen bir yürek burgusuna dönüştüğünü düşünmüyor bile. Çünkü hiç düşünmüyor aslında. Onun tek derdi, bir film sahnesi bulmuşçasına kendisini bu platformda en iyi şekilde göstermek...
Her gösteri ayini aslında bir kötülük ayinine dönüşüyor...
Önce insanlarının kovulduğu bu kentte şimdi de kovulan insanların anıları sürgün ediliyor. Maraş'ın sokaklarındaki anıların, gerçek insan hikayelerinin, duyguların, hüzün ve sevinçlerin, belleğin ve hatırlamanın yerine, sosyal medya insanın vıcık vıcık narsizmi ikame ediliyor... İnsanların kovulduğu yetmezmiş gibi, şimdi de hikayelerini, belleklerini ve anılarını kovuyoruz. Hatırlama ve yüzleşme kabiliyetini yitirmiş bir insan topluluğu haline geliyoruz.
“Farkında değilmişim gibi çek” yapmacılığı yerini, “Bunca acı hiç çekilmemiş gibi çek dostum” pişkinliğine bırakıyor. Bir kez daha sıradanlaşmış kötülüğün kıskancında hissediyoruz kendimizi... Ve bunu öylesine sıradanlaşmış bir şekilde yapıyoruz ki, kendi cehennemimizi yarattığımızı sezmiyoruz bile... Arka fona konu olmuş her Maraş fotoğrafında, başkasının acısına ve anısına ne kadar kör ve sağır, ne kadar utanmaz ve boş olunabileceğini görüyorum...
Tarihsel ve toplumsal bağlamından kopartılan bir Maraş imgesi, salt bir tüketim ve gösteri malzemesi haline getiriliyor. Halbuki Kapalı Maraş, insanların yüzleşme ve geçmişle hesaplaşma, 'ötekinin acısını' hissetme ve empati yapma zemini olmalıydı.
Yıkıntılar karşısında çekilen gülücüklü fotoğrafların bir Kıbrıslı Rum'un üzüntüsünün nedeni olabileceğini düşünemedikten, dikilen bayrakların, açılacak olan mescidin, yapılacak olan pikniğin bir başkasının acıları ve anıları üzerine basıp geçmek olduğunu göremedikten, geçmişin üzerine, geçmiş hiç yaşanmamış gibi basıp geçmenin özgürleşme değil, kendi iktidarının içinde daha fazla tutsaklık olduğunu kavrayamadıktan sonra, kim ne derse desin, geriye sadece kötülük kalır.
Kapalı Maraş, hem insani hem de tarihsel ve toplumsal bağlamından kopartılarak yeniden üretiliyor. Bir iktidar arzusu, bir fetih nesnesi ve sosyal medya insanının narsizmine kurban giden bir gösteri arka fonu olarak... Ve tüm bu süreçler içinden çıkılmaz bir cehennem gibi örgütleniyor. Bu cehennemin içinde cehennem ile bütünleşmemiş, ondan ayrıksılığını koruyabilmiş her kim varsa, sıkı sıkı birbirimize sarılmalıyız...