Salgın sürecinde hem siyasetçi, hem de hekim kimliği ile öne çıkan Dr. Sıla Usar İncirli, Covid-19’ta üçüncü dalgaya dikkat çekti, organizasyon yetersizliğinden yakındı.
CTP Milletvekili Dr. Sıla Usar İncirli, yeniden kapanma riski altında olduğumuzu söyleyerek, tedbir ve denetimlerin yetersizliğini anlattı.
“Üçüncü dalganın geleceğini aylar öncesinden söyledik” diyen Dr. Sıla Usar İncirli, Girne Amerikan Üniversitesi’nden satın alınan Girne Hastanesi’nin tamamlanmadığını ve Pandemi Hastanesi dolduğu anda, yeniden bir kapanma riskiyle karşılaşılacağını kaydetti.
Dalgayı kırabilmek için test sayısının önemine de vurgu yapan Dr. Usar İncirli, “Mevsimler geçiyor ama bu azınlık hükümetinin aklı başına gelmiyor. Hızlı antijen testleri ile test sayısını daha çok artırabilirlerdi ama nedense bu konuda çok büyük bir direnç gösteriyorlar”dedi.
“Ülkemiz kapanma riskiyle yine karşı karşıya kalabilir”
- Soru: Pandemi bir yılı aşkın bir süredir devam ediyor, son günlerde vaka sayılarında artış var, bu da endişeye neden oluyor. Gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Dr. Usar İncirli: CTP olarak pandeminin başından beri dünyadaki gelişmeleri çok yakından takip ettik ve bu pandeminin 2020 yılını tamamıyla kaplayacağını, 2021 yılında da devam edeceğini defalarca şimdiki azınlık hükümetine de, bir önceki hükümete de söyledik. Ama bu hükümetler, şimdiki Cumhurbaşkanı, o dönemin Başbakanı Ersin Tatar ve Sağlık Bakanı pandeminin 2020 yazında biteceğine dair ifadeler kullandı ve hazırlık yapmadı. Onlar bir kapanmayla bu işi tamamen çözecekler, yazda bu iş bitecek ve başka bir hazırlık yapmaya gerek olmayacak zannetti. Biz sonbaharda ikinci dalganın geleceğini en başından dile getirdik, hastane yatak sayısının ve sağlık çalışanlarının sayılarının, fazla sayıda test yapabilmek için laboratuvar imkanlarının arttırılması gerektiğini hep söyledik. Söyleye söyleye, nihayetinde bir Pandemi Hastanesi yaptırdık, muhalefet o dönemde bunu en yüksek perdeden Pandemi Hastanesi’ni söylemeseydi bunu yapmaya hiç niyetleri yoktu. PCR testlerinin sayılarının arttırılması konusunda da çok direnç gösterdiler. Biz her zaman ne kadar çok test yapılırsa, salgının o kadar daha kolay kontrol altına alınabileceğini de söyledik. Geçtiğimiz Mart ayında birinci dalgayı, Aralık-Ocak ayılarında da ikinci dalgayı yaşadık. Ocak ayında tekrar kapandık, bunun nedeni de Pandemi Hastanesi’ndeki yatakların, karantina merkezlerinin dolması, yoğun bakımdaki yatak sayısının azalmasıydı. Sağlık sistemi artık gelen dalgaya göğüs geremiyordu, bunun için de mecburen bir kapanmaya gidildi.
Hastane doluluk oranı, kapanmadaki en önemli kriterdir. Sağlık sistemi baskı altına girdiğinde ya da sağlık sistemi zorlandığında kapanma kaçınılmazdır. Kapanmayı önlemeye yönelik çalışmalar yapılmazsa, ki yeterli yapıldığını söyleyemem, ülkemiz kapanma riskiyle yine karşı karşıya kalabilir.
“Üçüncü dalganın çıkan bacağındayız”
“Hızlı antijen testleri ile test sayısını daha çok artırabilirlerdi ama nedense bu konuda çok büyük bir direnç gösteriyorlar”
Şimdi üçüncü dalganın içerisindeyiz. Dalgalar yukarı doğru çıkar yani yükselir, bir yerde düz çizer ve sonra iner. Biz şu anda üçüncü dalganın yükselen, çıkan bacağındayız. Üçüncü dalganın geleceğini de aylar öncesinden söyledik. Buna hazırlık yapılması gerektiğini de vurguladık, hükümete önerilerde bulunduk. Üçüncü dalgayı göğüslemek için Pandemi Hastanesi’nin yeterli olmayacağını, yeniden açılma sürecinde haliyle daha çok hasta ile karşılaşacağımızı ve bunların sağlık hizmeti alabilmeleri için daha çok hastaneye ve çalışana ihtiyaç olduğunu söyledik. Biliyorsunuz, Girne Amerikan Üniversitesi’nden devletin satın aldığı Girne Hastanesi’nin inşaatı ilerlemiş durumdadır. Her hafta hatırlatmaya devam ediyoruz ama maalesef Girne Hastanesi’yle ilgili bir adım atılmadı. Önümüzdeki süreçte bu en önemli sıkıntımızdır. Çünkü Pandemi Hastanesi dolduğu anda, yeniden bir kapanma riskiyle karşılaşacağız.
Dalgayı kırabilmek için yani bu yükselen bacağı durdurabilmek için test sayısı çok önemlidir. Test sayısının da arttırılması gerektiğini, en başından beri söylüyoruz. Eğer yeterli test yapmazsanız, virüsü taşıyan kişileri tespit edip izole edemezseniz, virüs yayılmaya devam eder. Test sayılarını artıramadılar, bu arada yeniden açılma süreci başladı. Yeniden açılma sürecinde de çalışma yaşamında özellikle testlerin arttırılması lazımdı. Yenidüzen Gazetesi’nde geçtiğimiz günlerde iş yerlerinin bazılarında PCR yapma zorunluluğunun bir haftadan 14 güne çıktığını ve bazılarında da sürekli PCR zorunluluğunun kaldırıldığına dikkat çekildi. Bu kesinlikle doğru bir karar değildir. Bunun nedeninin ne olduğunu da geçen hafta Maliye Bakanı Sayın Dursun Oğuz söyledi, “PCRlara ödediğimiz para çok yüksek, bu parayı karşılayamıyoruz” dedi. Yani bu azınlık hükümeti test yapmamak için binbir dereden su getiriyor ama anlamıyor ki PCR ya da hızlı antijen testleri yapılmadıkça, test sayısı artırılmadıkça bu dalganın önüne geçemeyiz. Hızlı antijen testlerinin bütün dünyada kullanıldığını, özellikle AB ülkelerinde bu testlerin test sayısının çok arttırıldığını biliyoruz. Biz geçtiğimiz sonbahardan beri hızlı antijen testlerini söylüyoruz ve şu anda ilkbaharın ortasındayız, mevsimler geçiyor ama bu azınlık hükümetinin aklı başına gelmiyor. Hızlı antijen testleri ile test sayısını daha çok artırabilirlerdi ama nedense bu konuda çok büyük bir direnç gösteriyorlar. Şu anda yaygın olarak hızlı antijen testlerini yapmıyorlar ve dönüyorlar bir de PCR zorunluluğunu kaldırmaya çalışıyorlar. Bu yeniden açılmayı tamamen güvensiz bir duruma getiriyor.
Bu arada zaten COVID-19 öncesinde hekim, hemşire ve laboratuvar çalışanı sayısında çok önemli eksiklikler vardı. Bütün bu eksikliklere rağmen, hekimler, hemşireler ve diğer sağlık çalışanları bu bir yılı aşkın süreyi omuzlarında taşıdılar. Münhal açılıp uzman istihdam etmek yerine, hükümet yüzlerce kişiyi mevsimlik işçi statüsünde işe alıp, verimli çalıştıramadı. Bu, Kamu maliyesine ciddi yük getiren ama karşılığında verim alınamayan bir istihdam modeli haline gelmiştir. Yapmaları gereken laboratuvar, hekimlik ve hemşirelik hizmetlerinde eksik olan kadroları münhal ilan edip Kamu Hizmeti Komisyonu eliyle istihdam yapmaktı.
“55 yaş üzerini aşılamak için 82 bin doz aşıya daha ihtiyaç var”
“Hükümet organize değil, sağlık sitemi ve ekonomimiz kırılgan bir yapıda yer alıyor. O nedenle, özellikle Kıbrıs’ın kuzeyinde Covid-19’la mücadelede aşılama çok önemli”
- Soru: Aşılama konusunda da tartışmalar var. Hakkı olmadan aşılananlar oldu, defalarca aşılama programları hazırlandı, değişik başvuru noktaları açıklandı. Geçen hafta 40 bin aşı bekleniyordu ama gelmedi. Hükümet yetkilileri bu 40 bin aşının gelmesiyle aşılamada 50 yaşın altına inileceği söylüyor. Aşılama konusundaki durumu nasıl görüyorsunuz?
- Dr. Usar İncirli: Anlattıklarımızı gerçekten hiç duymayan, umursamayan, kendi ajandasıyla davranan bir hükümetle karşı karşıyayız. Şu ana kadar 55 bin insana yetecek kadar aşı geldi. Bunların çok önemli bir kısmı TC’den gelen Çin menşeili Sinovac, bir kısmı da AB’den gelen
Pfizer-Biontech ve AstraZeneca aşılarıydı. Sayın Başbakan da, Sayın Sağlık Bakanı da 65 yaş üzerinde 8 bin kişinin aşılanmadığını söyledi. İstatistik Kurumu’nun verilerine göre 55 yaş üzerinde 33 bin kişi var. Bu durumda 55 yaş üzerini, yani 41 bin kişiyi tamamlamak 82 bin doz aşı demektir. Dolayısıyla gelecek 40 bin aşıyla 55 yaşın altına inme durumu yoktur, hatta 55 yaş üzerini bile bitirme imkanı olmadığı açıktır.
COVID-19 öldürücü bir hastalıktır ve bu nedenle riskin yüksek olduğu hastalar öncelikle aşılanmalıdır. Zaten 65 yaş üzeri yani ileri yaş ve kronik hastalıkların eşlik ettiği kişilerde riskin çok daha büyük olduğunu biliyoruz. Bizim ülkemiz için aşılama çok daha önemlidir. Daha büyük ülkeler daha yavaş gidebilirler. Bizim kırılganlığımızın yani sağlık sistemimizin güçsüz olması, ekonomimizin sıkıntıda olması ve birçok şeyi organize edememiş bir hükümetle bu süreci götürüyor olmamız bizi çok sıkıntıya sokuyor. O yüzden bu dönemde Kuzey Kıbrıs’ın COVID-19’la mücadele edebilmesi için aşılama çok önemli. Çünkü aşılandığı takdirde insanlar ölümcül olan hastalıktan korunabilecekler. Tabi aşı pandemiyi bitirecek bir şey değildir.
Ekonomiyi kurtarma stratejisiyle yapılacak aşılama...
“Şu anda aşıların ne zaman geleceğini bile bilmeyen, ancak geldiği zaman haberi olan bir yönetimle karşı karşıyayız”
İleri yaşa aşı elbette yapıyorlar ama ekonominin çarklarını çevirebilmek için özellikle yükseköğretimde, turizm sektöründe, inşaat sektöründe çalışmaya, üretmeye ve ekonomiye katkıda bulunmaya devam edebilmesi için aşılamanın daha farklı stratejilerle de yürütülmesi lazım. Ekonomiyi iyileştirmek için, ekonomiyi kurtarma stratejisiyle yapılacak aşılamaya da yakın bir zamanda geçebileceğimiz görünmüyor. Şu anda aşıların ne zaman geleceğini bile bilmeyen, geldiği zaman haberi olan bir yönetimle karşı karşıyayız.
TC ile KKTC Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü’nü imzaladı ama o protokolün içerisinde COVID-19’un yarattığı sorunlarla baş edebilmek için hiçbir kalem yok. Protokolden sonra, benim bilebildiğim kadarıyla, kayda değer bir kaynak aktarımı da olmadı. Bu arada geçen hafta Maliye Bakanı meclis kürsüsünde devletin 385 milyon TL borçlandığını açıkladı. Bunlar çok ciddi sorunlardır. Çok kötü bir yönetimle karşı karşıyayız. COVID-19’un yarattığı etkilerin üzerine bir de kötü yönetim biniyor, bunlar ülkemizin geleceğini tehlikeye atan sorunlardır.
- Soru: AstraZeneca aşılarıyla ilgili değerlendirmeniz nedir? Bazı yan etkilerinin ortaya çıktığı açıklanmıştı...
- Dr. Usar İncirli: AstraZeneca aşısı aslında dünyada çok yaygın kullanılmış bir aşıdır ve düşük riskli olarak bazı yan etkilerden söz edilmektedir. Herhangi bir risk faktörü olmayan, ciddi damar sorunları olmayan, ileri yaşta olmayan insanların AstraZeneca aşılarında ciddi sorunlar olmayacağına inanıyorum. Yan etkileri olsa bile fazla oranda değildir. Az önce de belirttiğim gibi, üçüncü dalganın çıkan, yükselen bacağındayız ve bu dalgada insan kaybetmemek için aşılamanın yoğun bir şekilde sürmesi gerekiyor.
“Pandemiyi durduracak olan şey, etkili ilaç bulunmasıdır”
“Salgını önleyecek ve bunu bir mevsimsel üst solunum yolu enfeksiyonu haline döndürebilecek olan yegane unsurun etkili bir ilaç tedavisi olduğunu düşünüyorum. Bunun Ocak-Şubat 2022’de olacağını öngörüyorum.”
- Soru: Pandemi ne zaman, nasıl bitecek?
- Dr. Usar İncirli: Pandemi 2021 yılı içerisinde bitmeyecek, yaz aylarında pandemi bir miktar aşağıya doğru düşecek ama devam edecek. Çünkü pandemiyi durduracak olan şey aşı değildir. Pandemiyi durduracak olan şey etkili ilaç bulunmasıdır. Şu anda COVID-19’a karşı herhangi bir etkili ilaç yoktur, şu anda tedavisi tam olarak mümkün olmayan, ölümcül bir hastalıktır. Aşı çalışmalarının yanı sıra ilaç çalışmaları da sürmektedir ve literatürden ilaç çalışmalarının 2022 kışında güzel haber vermeye başlayacağını takip ediyorum. Etkili bir ilaç çıktığı takdirde pandemi bütün dünyada sonlanacak ama bu koronavirüs ortadan kaybolmayacak. Salgını önleyecek ve bunu bir mevsimsel üst solunum yolu enfeksiyonu haline döndürebilecek olan yegane şeyin etkili bir ilaç tedavisi olduğunu düşünüyorum. Etkili ilaç tedavisinin de Ocak-Şubat 2022’de olacağını öngörüyorum. Azınlık hükümeti de pandeminin 2021 yılı içerisinde kendiliğinden ortadan kalkacağı hayaline kapılmasın.
“Azınlık hükümeti bir kısır döngüye girdi”
- Soru: Ev karantinasının uygulamaya gireceği açıklandı. Şu anda da kontrolsüz bir ev karantinası olduğuna dair haberler de var. Sizin ev karantinası konusuna yaklaşımınız nedir?
- Dr. Usar İncirli: Vaka sayıları arttıkça karantinada olan insanlar unutuluyor. Kimin nerede olduğu, ne ihtiyacı olduğu unutuluyor. Çünkü bu karantinalarda yeterli görevli yok. Sağlık çalışanları bu süreçte çok yoruldu, çok ezildi. Bazıları hasta oldu, sistemden çekildi, onların temaslıları da sistemden çekildi. Hal böyle olunca, çalışan insan sayısı da azaldı. O yüzden merkezi karantinalarda olan kişileri bile takip etmekte çok zorluk çekiyorlar. Sayın Maliye Bakanı Dursun Oğuz, merkezi karantinayla ilgili çok yüksek meblağlarda ödeme yapıldığını söylüyor. Azınlık hükümeti bir kısır döngüye girdi. Test parası bulamadıkları için test yapamıyorlar, merkezi karantina ücretlerini ödeyemedikleri için ev karantinasını gündeme getirdiler. Ben prensip olarak ev karantinasına karşı değilim ama bunun altyapısının ve denetimlerinin mutlaka yapılması gerekiyor. Bununla ilgili altyapı yapıldığından da emin değilim.
“Hükümet insan sağlığına zarar verdi”
“Sağlık sistemi baskı altına girdiğinde kapanma kaçınılmazdır. Eğer yeterli tedbir alınmaz, denetim yapılmazsa, ki yapıldığını söyleyemem, ülkemiz yeniden kapanma riskiyle karşı karşıyadır.”
- Soru: Bütün bu karmaşanın, krizlerin içinde, pek çok yer kapalıyken bir gala yapıldı, iki de kurultay var. Bunlar hem pandeminin gidişatını ve hem de toplumu nasıl etkiliyor?
- Dr. Usar İncirli: Bütün bu pandemi sürecinde ve kapanmalarda en çok unutulan spor ve sanat faaliyetleri oldu. Sporcular çok önemli zaman kaybettiler, performans kayıpları oldu. Şimdi yeniden başladıkları zaman sakatlanma ihtimalleri yüksektir. Bütün bunların ötesinde, bu azınlık hükümeti toplumun yürüyüş bile yapamayacağı, evcil hayvanını bile dolaştıramayacağı kadar sert kısıtlamalar yaptı. Bunlar çok yanlış. Genel halk sağlığı bu hareketsizlikten çok önemli şekilde etkilendi, başka hastalıklara zemin hazırlandı. Dahası hareketsizlikten dolayı da psikolojik olarak insanlar daha kaygılı ve depresyona daha yatkın oldular. Kısacası Sağlık Bakanlığı ve hükümet, insanları eve kapatarak, sportif faaliyetleri de en sert şekilde kısıtlayarak insan sağlığına zarar verdi. Bütün bunlar tedbirler alınarak yönetilebilirdi ama bunları yapmaktan çok aciz, aklına bile getiremeyen bir hükümetle karşı karşıyayız.
Sanat faaliyetleri de çok ciddi şekilde sekteye uğradı. Dahası, yaşamını sanattan kazanan insanlar da ekonomik bir çöküntüye girdi. Benim mecliste bu konuda yaptığım konuşmanın ardından bazı gösterileri ve bazı sportif faaliyetlerini açma kararı verdiler.
Ben prensip olarak hem sanat, hem de spor faaliyetlerinin sürmüş olması gerektiğini düşünüyorum. Bunlar kapalıyken gala yaptılar, bu bir çifte standarttır ve kesinlikle yanlıştır.
Bu ülkemizde yaşayan herkesi çok rahatsız etmiştir. Bu ülkede alınan kararlar, tedbirler bu ülkede yaşayan herkesi kapsar, “bazıları için geçerlidir, bazıları için geçerli değildir” gibi bir yaklaşım kesinlikle doğru değil.
“Bu azınlık hükümeti en kısa sürede gitmesi gereken bir hükümettir”
Bu azınlık hükümetinin aklında sadece kurultay hesapları ve bu kurultay hesapları için yapmakta oldukları atamalar var. Şu anda ülkede ekonomik kriz, sağlık krizi, eğitim krizi, çalışma yaşamı krizi ve ciddi bir siyasi kriz vardır. Ama bu azınlık hükümeti bütün bu krizlere tamamen sırtını dönmüş durumdadır. Hiç umurlarında bile değildir, karşımızda sadece kendi çıkarlarının peşinde koşan bir insanlar topluluğu duruyor. Bu azınlık hükümeti bu süreci yönetemedi, çok kötü yönetti. Bundan sonraki dönemde de yönetebileceğine dair hiçbir ihtimal yoktur. Dolayısıyla bu azınlık hükümeti en kısa sürede gitmesi gereken bir hükümettir.
“Pandemiden sonra ülke olarak bir enkazın altında kalacağız”
- Soru: Seçimi kendi hükümet programına koymuş bir hükümet, daha sonra seçim çağrısı yapmış bir Başbakan var ama şu anda bir seçim havası yok, unutuldu mu?
- Dr. Usar İncirli: Aslında unutmadılar, bu gün içinde bile görüş değiştirebilen, duruma göre konuşan bir hükümet... Bu azınlık hükümeti bugüne kadar birçok yanlışlıklar, eksiklikler ve kötü yönetim şekli ortaya koydu. Halk bundan dolayı bu krizleri yaşıyor. Pandemi bittikten sonra ülke olarak bir enkazın altında kalacağız ve her şeyi baştan yapmamız gereken bir sürece gideceğiz. O yüzden biz, CTP olarak pandemi sürecinde neyi koyabilirsek onu koruyabilmek için çok öneriler yaptık, çok çalıştık ama öyle görünüyor ki bu azınlık hükümeti dinleyip, yapabilme kapasitesi olmayan bir hükümettir. En erken zamanda gitmelerinin, bu halkın bugünü ve yarını için çok büyük faydası vardır.