Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Nesil Bayraktar, salgında kararların “fikri sabit” ekonomi kriterlerine göre değil, bilimsel istatistikler kullanılarak alınması gerektiğini söyledi.
“Üç hafta önce kapanma kararını verebilmiş olsaydık, bugün bu kadar çok vaka ile karşı karşıya olmazdık” diyen Dr. Bayraktar, COVİD-19’un kuluçka süresinin 14-21 gün olduğunu ve kapanmanın kuluçka dönemi süresince yapılması gerektiğini vurguladı. Dr. Bayraktar, kapanma süresinin uzatılması gerektiğini de kaydetti.
Dr. Bayraktar, “Bana ‘Tıp ilmine, enfeksiyon hastalıkları, mikrobiyoloji kurallarına göre kapatma kararı verecek durumda mıyız?’ sorusu sorulduğunda, cevabım nettir ‘Evet’. ‘Bu süre ne kadar olmalıdır?’ diye sorulduğunda virüsün kuluçka süresine bakarım, 14-21 gün. Cevap, ‘14-21 gün kapanma olmalıdır’. Bana ‘ekonomik kriterlere göre bu ülke kapanmalı mıdır’ diye sorarsanız, bilmem. ‘Açık mı tutulmalıdır?’ derseniz, ‘Bilmiyorum, hasta insan ne kadar çalışır ki, korkan insan ne kadar alışverişe gider, turist ne ölçüde ağırlanabilir...’” diye konuştu.
Dr. Nesil Bayraktar, halka da seslenerek şunları söyledi: “Bizler hekim olarak, bu kadar emeğin karşılığında ne bekliyoruz? Biz, siz hastayken sizi korumak istiyoruz. İşimizin başında bunu yapmayı sürdürüyoruz. Hemşiremiz, ara elemanlarımız, ambulans şoförleri hepimiz oradayız. Bunu bir yıldır yapıyoruz. Halktan tek talebimiz, lütfen siz de hasta olmamak için bir şeyler yapın. Bu kadar...”
“Üç hafta önce kapansaydık, bugün bu kadar çok vaka olmazdı”
Soru: Bulaşıcı Hastalıklar Üst Kurulu kapanma istediği gün 8 vaka çıktı ve hükümet kapanma kararı almadı. O zaman kapanma kararı alınmış olsaydı şimdiki vaka patlaması engellenmiş olur muydu?
Dr. Bayraktar: Üç hafta önce kapanma kararını verebilmiş olsaydık, bugün bu kadar çok vaka ile karşı karşıya olmazdık. Kapattığınız günden 14-20 gün sonra sonuç alırsınız.Yani bugünkü kapanma bugünü kurtarmak için değildir, 14-20 gün sonrasını kurtarmak için kapandık. Üç hafta önce “kapanalım” dendiğinde amaç, bugünü kurtarmaktı.
“Yatak kapasitesini artırmak yetmez”
Soru: Kapanma için tek kriter vaka sayısı mı?
Dr. Bayraktar: Sadece vaka sayısıyla karar verilmez. R0 değerlerine bakılır yani bir kişi kaç kişiye bulaştırıyor. Bunun 2’nin altında olmasını istiyoruz. Beklenen ve özlenen bir kişinin en fazla bir-bir buçuk kişiyi bulaştırmasıdır. Bu rakam 2’yi geçerse, logaritmik artışlarla başa çıka bilmekten söz etmeniz gerekir. Biz bu sürecin önüne geçmek zorundayız. Neden? Logaritmik artışı tolere edebilecek bir yatak kapasitemizin olmadığını sanırım son günlerde yaşadıklarımızdan sonra anladık. Bunun için yeni bir hastane yapılmış olması, apar topar kullanıma girmiş olması bile bu durumu çözmedi. Acil Durum Hastanesine tamamen taşınmış olsaydık, Pandemi Hastanesi de dolmuş olacaktı zaten. Şu anda Ayaktan Tanı Merkezi doludur, Pandemi Hastanesi’nin bir tarafı da dolmuştur, ikinci tarafını da kullanıma almaya çalışıyoruz. Yatak kapasitesini artırmak yetmez, çünkü dolu yataklara hizmet verecek personel desteği sağlanmak zorundadır.
“Nasıl olur da bir kişinin 15-20 birincil temaslısı olabilir?”
Nasıl olur da bir kişinin 15-20 birincil temaslısı olabilir? Bu bizim rehavete kapıldığımızın birinci göstergesiydi. Vaka sayısı az olsa da temaslıları çoksa, temaslılarının bazılarının da pozitifleşmesi beklenir. Vaka sayısı ile beraber temaslı sayısının da bu denli artışını gördüğümüz anda kapanma konusu gündeme gelmişti. O noktada üst kuruldaki yetkililer bunu konuştular ancak sonuç alınamadı, hükümetin kendi bakış açısıyla bu yapılmadı. Şu anda bunun sonucunu yaşıyoruz.
Soru: Pandemi bölümünde çalışan doktor ve sağlık çalışanı kapasitemiz nedir? Pandemi için ayrılmış boş yatak var mıdır?
Dr. Bayraktar: Şu anda pandemide çalışan 12 uzman ve 4 pratisyen doktor var. Yatan hasta sayısı arttıkça pandemi ekibinin büyümesi gerekiyordu, ama mevcut sayı da azdır. Yatak sayısı olarak bakınca, şu anda Nöroloji Servisi boştur ve yedek olarak tutulmaktadır. Ancak bu anlamda her zaman değişiklik olabiliyor.
“Günde 40-50 vaka çıkmaya devam ederse, en fazla bir hafta sonra tüm yataklarımız dolar”
Soru: Vaka sayıları bu hızla artmaya devam ederse, bu yataklar ne kadar zamanda dolar?
Dr. Bayraktar: Eğer günde 40-50 vaka çıkmaya devam ederse, en fazla bir hafta sonra tüm yataklarımız dolar. Şunu da hatırlatmak isterim, hastalık agresif seyrettiği için tedavi süreleri uzadı, tedaviyi 5 günde kesemiyoruz. 5 günde kesmeye kalkar, otelde takibe gönderirsek hasta kötüleşerek geri gelebilir. Hastaneye yatırdığımız kişilerde ağırlıklı olarak zatürre bulguları olan, koronavirüsün akciğerlere inmiş haliyle karşılaşıyoruz ve bunun kötüleşme riski vardır.
Şu ana kadar tedavideki ve takipteki hastalardan, yoğun bakıma giden hasta sayısının az olmasının nedeni erken tanı ve erken tedavidir. Çünkü yoğun bakıma gidişi azaltırsanız mortalite yani ölümlerin oranı düşecektir. Yoğun bakım mortalite oranlarımız dünyayla benzerdir. Biz yoğun bakıma gidişi durdurursak, ölüm oranını da düşürürüz. Bunu şu zamana kadar çok başarılı bir şekilde götürdüğümüze inanıyorum.
COVİD-19 pozitif bir hastanın aynı gün içinde tomografisinin çekilip, muayene edilip, ilaç tedavisinin başlanması, gerektiğinde hastaneye, gerektiğinde izolasyona alınması lüksü çok az ülkede vardır. Biz bunu şu anda başarabiliyorsak, bu çok değerlidir, bunun kıymetinin bilinmesi gerektiğine inanıyorum. Hepimizin İngiltere’de, başka ülkelerde tanıdıklarımız vardır; ateşli, öksürük ve nefes darlığı olanlara bile “evde bekleyin” deniyor. Bizde böyle bir uygulama yoktur. Hakkını vermek lazım, bakanlık bu düzenin kurulması için bizlerle beraber çok emek verdi. İki hükümet değişti, birbirlerinden farklı siyaset yürüttüler ama gerçekten istikrarlı olan Sağlık Bakanlığı’nın tutumuydu.
Bu süreçte donanım olarak bir sürü şey yapıldı ama o donanımı kullanacak ekip kurulmadı, hep böyle bir kriz var. Donanımı elde etmek kolaydır, parasını verirsiniz, kurarsınız. Ancak insan kaynağını oluşturmak kolay değil. Çünkü parasını verseniz bile gelmeyenler olur ve bu çok doğaldır. Salgınla mücadelede çalıştıracağınız bir hekimi işe almak için, o hekime tatminkar bir ücret vermeniz gerekir. Bu da çok mümkün görünmüyor.
“Yoğun bakıma alınan hasta sayısı dünya geneline göre düşük”
Soru: “Yoğun bakıma giren ölüyor” gibi bir algı da var...
Dr. Bayraktar: Yoğun bakıma alınan hasta sayısı bizde dünya geneline göre düşüktür. Bu önemli bir başarıdır. Yoğun bakımdaki ölüm oranlarında da hala ortalamanın altındayız ama “bu çok iyidir, muhteşemdir” diye bir şey söyleyemeyiz. Ancak hastalığın kendi seyri itibarıyla zaten ortalamanın çok çok altında kalmak da mümkün değildir. Çünkü, ne yazık ki korona, altta başka hiç bir hastalık yokken de, hastayı ARDS dediğimiz Akut Solunum Sıkıntısı Sendromu’na çok seri şekilde götürebiliyor. ARDS’nin zaten tek başına öldürücülüğü %75’tir. Bunu korona ile birleştirdiğinizde bu oran daha da artar.
“Henüz vaka sayılarında en üst seviyesinde değiliz”
Soru: Şu anda vaka sayılarında peak, en üst noktada mıyız?
Dr. Bayraktar: Bu peak seviyesi değil, daha peak görmedik, göreceğiz. Bence Kıbrıs’ın kuzeyi birinci dalgayı şu anda yaşıyor. İlk dalganın neye benzediğini şimdi gördük. Henüz bunun en üst seviyesinde değiliz. Şu andaki bu kapanmanın sağlayacağı tek şey birinci dalgayı yavaşlatmak olacak. Dilerim bu kapanmayı uzatırlar.
Mart’ta kapandık, çünkü biz de dünya da ne yapacağını bilmiyordu. Son dönemde “hasta olduğumda ayakta da geçirebilirdim”, “yatırım, ilaç verirler” gibi rahatlık vardı. Şimdi insanlara ağır vakaları duydukça, gördükçe, öğrendikçe tekrar bir korku geliyor. Korkmak yerine, “korkmamak için ne yapabilirim” diye düşünmeliyiz. İnsanlarımızın olabilecekleri birazcık öngörmelerini temenni ediyorum. Bizler hekim olarak, bu kadar emeğin karşılığında ne bekliyoruz? Biz, siz hastayken sizi korumak istiyoruz. İşimizin başında bunu yapmayı sürdürüyoruz. Hemşiremiz, ara elemanlarımız, ambulans şoförleri hepimiz oradayız. Bunu bir yıldır yapıyoruz. Halktan tek talebimiz, lütfen siz de hasta olmamak için bir şeyler yapın. Bu kadar... Motivasyonumuzu bu noktada kaybediyoruz. Eğer biz bir yıldır tedirgin ve ailelerimize yaklaşırken iki kere düşündüğümüz bir hayat sürüyorsak, beklentimiz, insanların artık kendini koruyabileceği bilince bir yılın sonunda gelmesidir. Halk, ekonomik kaygılarla “sokağa dökülelim, maskeleri çıkaralım” ya da “eve kapanalım, dükkanları kapatalım” noktasında. Yani iki uç algı seçimi söz konusudur. Oysa dünyanın yeni normali bu değildir. Dünyanın yeni normali hijyen şartlarını, sosyal mesafeyi oturtup, maskeni takıp işini yapmaktır. Çünkü koronavirüs bitecek, bir başka virüs gelecek. Sonsuza kadar kapalı kalamayız.
“Bir hastalık vardır ve bundan dolayı genç, yaşlı demeden insanlar ölüyor”
İlk başta başarı ne bizim çalışma sistemimiz, ne de şahane yönetimimizle elde edildi. İnanırım ki, bizim panik halinde vermeye çalıştığımız tıbbi desteğin yanında, halkın tedbirlere karşı çok iyi bir uyumu vardı. Şu anda bu söz konusu değil, iki bölgede kapanma kararı alınmasının ardından şehirlerarası göç bunu gösterdi zaten. Bizim bu anlamda tam desteğe ihtiyacımız var. Biz halktan eve kapanarak bize destek olmalarını istemiyoruz. Bizim istediğimiz, herkesin tedbirlerini alarak işlerine devam etmeleriydi. Tedbirler uygulanmış olsaydı vaka sayıları artmamış, herkes işine devam ediyor olacaktı. İspanyol gribinin olduğu dönemlerden fotoğraflara baktığımızda, insanların daktilo başında eldivenleriyle ve maskeleriyle çalıştıklarını görürüz. H1N1’in ikinci salgınında, çocukların bir kısmının önden bir kısmının arkadan okula girdiklerini görüyoruz. Belli ki o dönemde çocuklar için eldiven yokmuş ve anneleri çocuklarının ellerine, kollarına kadar uzanan çoraplar giydirmiş. Hayat devam etmiş. Şimdi bu kadar teknolojik şartlar altında, bunu sürdüremiyor oluşumuzda bir sıkıntı olmalı. Bunu ülke siyasetine mi, halkın bilinçsizliğine mi bağlamak gerekir, bilemiyorum. Ama ekonomik bahanelerle kimse kimseyi ne kandırsın, ne de galeyana getirsin. Gerçek olan şudur ki, bir hastalık vardır ve bundan dolayı genç, yaşlı demeden insanlar ölüyor.
“Bir başkasının ölmesine neden olabiliriz”
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Nesil Bayraktar, gecikmeden hastaneye gitmenin önemini vurgulayarak, “Gecikme de ciddi bir problemdir ve bu gecikme sağlık sisteminden kaynaklanmıyor. İnsanlar hastaneye geç geliyor. İnsanlar karantina sürecinin anlatıldığı kadar kötü, anlatıldığı kadar fakirleştiren bir şey olmadığını bilmelidir. Tabi ki zordur, karantinada herkes eşit olmayabilir. Olmasını hepimiz temenni ediyoruz, ama mevcut kaynaklarla sağlanabilen her neyse elde olan olur. Bu aşamada karantinadan kaçacağız diye pozitif kalırsak, belki biz hastalığı ayakta geçiririz ama bir başkasının yoğun bakımda ölmesine neden olabiliriz” diye konuştu.
“40-50 vaka çıkıyorsa, bunun 10’unun ağır olması çok doğaldır”
Soru: Son dönemde vakaların daha ağır tabloda gelmesini ve hastalığın daha ağır seyrediyor olmasını neye bağlıyorsunuz? Mutasyon mu yoksa insanlar hastaneye geç mi geliyor?
Dr. Bayraktar: Bunun farklı sebepleri olabilir. Birincisi mutasyon olabilir ama ama bununla ilgili net bir veri olmadan “öyledir” diyemeyiz. İkincisi, test yapmaktan kaçmaları sonucunda çok fazla yayılma oldu. Bunu yılbaşı akşamından, denetlenmemiş kumarhanelerden, gizli açılmış barlarda yapılmış gece partilerinden anlayabilirsiniz. Bu yayılma sürpriz bir şey değildir. Yılbaşıyla ilgili çekilmiş görüntülere baktığımda, “Aralarında 3 tane pozitif varsa, 20 gün sonra bittik” diye düşünmüştüm. 20 Ocak gelmeden vaka sayıları artmaya başladı. İnsanlar şuursuzca bir araya geldiler, maskesiz... Artık belki kendi normallerini geri istediler, toplumsal psikoloji açıdan bunu da anlayabiliriz. Vakaların daha ağır geliyor olmasının üçüncü nedeni de saklanmadır. Saklandıkları için, bir anda küme küme pozitifleşmeler oldu.
Bu hastalıkta ne kadarının ağır zatürre, ne kadarının orta, ne kadarının hafif seyredeceği bellidir. %60-70 hafif geçirir. Bu durumda 20 vakada bir ya da iki kişi ağır olacaktır. Şimdi 40-50 vaka çıkıyorsa, bunun 10’unun ağır olması çok doğaldır.
Soru: Aşılama konusunda bir karmaşa var, hala bir düzen olduğunu söylemek zor. Neden organize olamıyoruz, hazırlanamıyoruz? Aşılanma öncesinde gerekli prosedürün uygulanmadığını, formların doldurtulmadığını biliyoruz...
Dr. Bayraktar: Aslında form oluşturuldu. Hatta aşı hazırlık aşamalarında Temel Sağlık Dairesi bir form oluşturdu, Tabipler Birliği de destekledi. Her iki aşı için de belli formlar vardır. Ancak bunların hazırlanmış olduğu halde neden doldurulmadığı konusunda benim hiç bir bilgim yok.
Soru: Yapılan test sayısını yeterli buluyor musunuz?
Dr. Bayraktar: Normalde, açıkken günlük 3000-3500 test yapmak yeterlidir. Kapanma süresince test kapasitesi artırılmalıdır çünkü temas kesilmiştir, en azından öyle kabul ediyoruz. Temas kesilmişken tespit edilen vaka alındığında, 14 gün sonra ortaya çıkabilecek vakaların ve 14 gün sonra bulaştıracak vakaların da önü alınmış olur. Şu anda belli bölgelerde rastgele testler de yapılmaktadır.
“Kapanma kuluçka dönemi süresince yapılmalıdır”
Soru: Vakalardaki artış sonrasında önce Lefkoşa ve Girne kapandı, perşembe akşamı da tüm ülkede sokağa çıkma yasağı uygulamaya kondu. Girne 10 Şubat, diğer bölgeler 3 Şubat’a kadar kapalı. Sağlık Bakanı Pilli bu sürenin yetersiz olduğunu ve 21 güne tamamlanması gerektiğini söyledi. Siz ne düşünüyorsunuz?
Dr. Bayraktar: Hem bir bilim insanı, hem de pandemide çalışan bir hekim olarak Sayın Bakan’ın söylediğine % 100 katılırım. Sayın Bakan’ın ve Bulaşıcı Hastalıklar Üst Kurulu’nun bu konuda söyledikleri kesinlikle doğrudur çünkü COVİD-19’un kuluçka süresi 14-21 gündür. Bir haftalık kapanma yersizdir, vakalar aynı sayılarda devam edecek, kapanma kuluçka dönemi süresince yapılmalıdır.
Bu kararlar fikri sabit ekonomi kriterlerine göre değil, bilimsel istatistikler kullanılarak alınır, alınmalıdır. Eğer bir kapanma kararı verdiysek, bu kararı dayandırdığımız bilimsel gerekçeler kapanmanın süresini belirler, belirlemelidir.
“Hasta insan ne kadar çalışır, korkan insan ne kadar alışverişe gider”
Bana “tıp ilmine, enfeksiyon hastalıkları, mikrobiyoloji kurallarına göre kapatma kararı verecek durumda mıyız?” sorusu sorulduğunda, cevabım nettir “Evet”. “Bu süre ne kadar olmalıdır?” diye sorulduğunda virüsün kuluçka süresine bakarım, 14-21 gün. Cevap, “14-21 gün kapanma olmalıdır”. Bana “ekonomik kriterlere göre bu ülke kapanmalı mıdır” diye sorarsanız, bilmem. “Açık mı tutulmalıdır?” derseniz, “Bilmiyorum, hasta insan ne kadar çalışır ki, korkan insan ne kadar alışverişe gider, turist ne ölçüde ağırlanabilir...”
“Bedelini hem ekonomik, hem de sağlıkla ödediğimizi kimse unutmasın”
Soru: Bu süreçte, Mart’tan bu güne yönetenler doktorları, uzmanları ne kadar dikkate aldı?
Dr. Bayraktar: Açıkçası hükümet edenler Mart’ta Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi’yle çok daha iyi işbirliği içindeydiler, o dönemde biraz da korkunun etkisiyle öyle olduğunu düşünüyorum. Son dönemde, ekonomik kaygılar fazla arttığı için, bilimsel kriterlerle ekonomik kriterler örtüşmüyor, bu yüzden uzlaşma konusunda zorluklar yaşandığını basından da yakından izliyoruz. Ancak bunun bedelini hem ekonomik, hem de sağlıkla ödediğimizi kimse unutmasın.
Soru: Geçmiş açılma tecrübemize bakarak, bundan sonraki açılma nasıl olmalı?
Dr. Bayraktar: Herkes maskenin, hijyenin önemini anlamalı ve maskeden daha etkili olduğuna inandığımız sosyal mesafeyi mutlaka korumalı. Banka kuyruğunda da, alışveriş kasasında da, okulda çocuğunu beklerken de, ikili sohbet sırasında da... Yeni normallere adapte olunacağından emin olarak açılma adımı atmak zorundayız. Testlerin düzenli yapıldığından da emin olmalıyız. Vaka sayılarının ve temaslıların sayıları değerlendirilerek kapasitemiz gözden geçirilerek değerlendirme yapmak lazım. Karantina koşullarının insanlarımızın korkmayacağı noktaya getirmek belki bu dönemde daha çok önem arzetmektedir.
“Mart’tan daha kötü durumdayız”
Soru: Şu anda başa, yani Mart’a mı döndük yoksa daha mı kötü durumdayız?
Dr. Bayraktar: Daha kötü durumdayız. Mart’ta yoğun bakımda yaş ve altta yatan hastalıklar bakımından risk grubundaki hastalarımız vardı. Oysa şu anda yoğun bakımda genç hastalarımız var, altta yatan başka hastalığı olmayanlar da var. Vaka sayısının artışıyla, yoğun bakıma giren hastalar da değişti. Ölenler de var.
Gecikme de ciddi bir problemdir ve bu gecikme sağlık sisteminden kaynaklanmıyor. İnsanlar hastaneye geç geliyor. İnsanlar karantina sürecinin anlatıldığı kadar kötü, anlatıldığı kadar fakirleştiren bir şey olmadığını bilmelidir. Tabi ki zordur, karantinada herkes eşit olmayabilir. Olmasını hepimiz temenni ediyoruz, ama mevcut kaynaklarla sağlanabilen her neyse elde olan olur. Bu aşamada karantinadan kaçacağız diye pozitif kalırsak, belki biz hastalığı ayakta geçiririz ama bir başkasının yoğun bakımda ölmesine neden olabiliriz.