Kaptan, elindeki haritalara ve planlara baktı. Sonra önündeki göstergeleri inceledi. Ardından başını kaldırıp sağa-sola bakındı. Yardımcısına dönüp,
- Rotayı değiştiriyoruz, dedi. Bu hava koşullarında aynı rotayla devam edemeyiz...
Hesap-kitap yaptıktan sonra, yeni rotanın koordinatlarını yazdı.
Az sonra geminin gittiği yön değişmişti.
Giderek kötüleşen hava şartları yüzünden kaptan dümen kırmayı tercih etmişti.
Gideceği liman yine belliydi sonunda...
Şimdi yaptığı, planlanan rotayla devam etmesi halinde gemiyi, mürettebatı ve taşıdığı emtiaı başına gelebilecek olası zararlardan korumaktı.
Bir başka deyişle, can ve mal kaybı riskini ortadan kaldırmak, en azından azaltmak için yolu ve süreyi uzatma kararı almıştı kaptan...
Bu kritik tercihin sorumlusu oydu...
Tek amacı gemiyi ve içindekileri sağ-salim hedefe ulaştırmaktı.
Bu yüzden ‘zaman’ ve ‘para’ kayıplarını ikinci plana attı.
**
Yardımcı pilotun verdiği son raporu inceleyen kaptan pilot, derhal en yakın havaalanı ile temasa geçilmesini istedi.
Yardımcısı bu talimatı yerine getirmek üzere çağrı yapmaya başladı.
Az sonra istenen temas kurulmuştu.
Acil iniş için izin istiyordu uçak...
Uçuş planına göre varacakları havaalanı güzergahında sorun yoktu. Ancak uçağın göstergeleriyle kulenin verdiği bilgiler arasında tutarsızlık oluşmuştu. Kule, kendi cihazlarının sorunsuz çalıştığını rapor ediyordu. Bu durumda uçaktaki göstergelerin arızalı olma ihtimali yüksek görünüyordu.
Uçuşta herhangi bir sorun görünmüyordu.
Ama göstergelerin arızalı olma ihtimali, kaptana iki seçenek bırakıyordu: Ya uçuşa “arıza yoktur herhalde” diyerek devam edecekti, ya da “arızalı olma ihtimalini göze alamayız” diyerek bir an önce yere inip bakım yaptıracaktı.
Kaptan pilot ikinciyi seçti. Uçağı derhal en yakın havaalanına indirdi.
Tek amacı uçağı ve içindeki yolcularla mürettabatı sağ ve salimen gidecekleri yere ulaştırmaktı.
Bu yüzden ‘zaman’ ve ‘para’ kayıplarını ikinci plana attı.
**
Hava ve deniz ulaşımından bu iki örneğin benzerlerine normal yaşamda da çok sık rastlıyoruz.
Bazen kişisel, bazen ailece, bazen bir bütün toplum olarak...
Ama bunun pek de farkına varmıyoruz.
Aslında her zaman bir ‘rota’mız var bizim de...
‘Plan’larımız...
Varmak istediğimiz hedefler... Yani ‘menzil’...
Ve zaman zaman verdiğimiz ‘mola’lar...
Her öngördüğümüz, her planladığımız kağıt üzerindeki gibi uygulanamıyor tabii...
Beklenmedik ‘fırtına’lar, ummadığımız ‘arıza’lar çıkıyor karşımıza...
Tam ‘herşey yolunda’ derken, bir de bakıyoruz ki bütün planlarımızı alt üst eden gelişmeler oluveriyor.
Bir ‘film’ değil ki hayat... Önceden yazamıyoruz ‘senaryo’muzu...
‘Hedef’ler koyuyoruz önümüze yaşamla ilgili...
Ve bunları hayata geçirmeye çalışıyoruz, beklenmedik ‘rota değişiklikleri’ ve ‘mola’lar olsa da...
Kaptan misali ‘kritik karar’lar vermek gerekiyor bazen...
Eğer belliyse ‘menzil’iniz, korkacak birşey yok o zaman dümen kırmaktan, beklenmedik molalardan...
Yok, ne istediğini, nereye gittiğini bilmiyorsa eğer insan, ya yoldan çıkar, ya da savrulur fırtınada...
**
Aslolan ‘menzil’i kaybetmemek...
Akdeniz’in sık sık köpüren dalgaları, menzilden uzaklaştırıyor bazen kimilerini...
Savrulmalar, hedeften kopmalar oluyor sık sık...
Mola vereyim derken, yanlış limanlarda demir atanlar çıkıyor mesela...
Değiştirdiği rotayı menzil zannedenler, orada farklı tadlar bulanlar ve ‘bulamaca dadananlar’ olabiliyor.
Bazı limanın şarabı güzeldir belki, bazısının çorbası...
Cazibesi bu yüzden belki...
Ama ‘menzil’ orada duruyor: Kaptan’ın köşkünde...
Değişen rota gereği mola verilen limandan kaçmak istemeyenlerin baskısına boyun eğerse bir gün Kaptan, o gemi ‘menzil’e ulaşamaz asla...
Bir de Kaptan bilerek ‘yanlış rota’yı seçerse...
Batar...
Karaya oturur...
Kaybolur...
Kaptan Köşkü önemli bu yüzden...
Onlara güvenmek lazım, fırtına anlarında...
Ve onların da güven vermesi...
‘Menzil’e varmaksa eğer hedef, başka yolu yok bunun...