Ruhu gezgin olanlar bilirler. Yüreğinde bavulun hep toplanmış, ruhun bir sırt çantasında hep gidesin vardır. İşte ben çok uzun zamandan beri öyle bir ruh haliyle yaşarım hayatı...
Adada yaşamanın “esaret psikolojisi” midir bilemiyorum, ama yüreğim her mevsimde başka başka diyarlara takılır durur. Ve ben öyle turla falan da gezmeyi hiç sevmem. Başkalarının benim için seçtiklerini değil, benim keşfettiklerimi severim. Kaybolmayı, o yabancı diyarı bir “hiç” olarak adım adım izlemeyi...
Bu kez farklıydı ama... Can dost Dilek Orhan aradı aylar öncesinden. “Dostlarla bir Sinop yapalım” dedi. Uzun zamandır aklımda olan bir şehirdi Sinop. “Karadeniz’in incisi” diyorlar oraya... Ünlü filozof Diyojen’in doğum yeri... Hani “fenerle gündüz vakti sokaklarda ‘adam, adam gibi adam’ arayan Pontuslu filozof… Ya da yurdunu istila eden Büyük İskender’in ihsan önerisine karşı “gölge etme başka ihsan istemem” diyen o büyük düşünür...
Sabahattin Ali’nin, ünlü hapishanesinde denizin dalgalarını dinleyerek karısı Gönül’e “Aldırma Gönül” diye seslendiği şehir...
Karadeniz’in eşsiz koyları Karakum, Akliman, Hamilos ve Sinop fiyordunun bulunduğu muhteşem sahil şeridi...
Erfelek ve daha onlarca şelalenin eşsiz doğa harikaları...
SAYGIDEĞER GÜRBÜZ’LER…
Sevgili Dilek aradığı zaman Sinop’a dair beynimdeki resmi geçit tablosu böyleydi. Ama beni esas çeken Sinop’u bir Sinoplu ile birlikte gezebilmekti. Şehrin kalbine yolculuğa, oradaki insanların duygu rehberliğinde çıkabilmekti. “ Bu gezideki dostlar kimler?” diye hiç sormadım Dilek’e...
Ve sıcacık bir serüven başladı Ercan’dan yüreği güzel o dostlarla... Atatürk Hava Limanı ve oradan da uçakla Sinop... Sinop’a uçakla seyahat tam bir saat. Türk Hava Yolları tek seçenek olsa da, bu minik havalimanına aslında en iyi seçeneklerden birisi...
Sinop’a uçakla iniş öylesine keyifli ki… Sanki denize iniyor gibisiniz. Daha inmeden o minicik tarihi liman çarpar gözünüze...
Uçak alanında Sinop’un sürprizleri başlıyor. Minicik alanda Dilek Orhan’ın anne ve babası bizi çiçeklerle karşılıyorlar. Öylesine sıcak ve sevgi dolular ki... Anne, Zühal Gürbüz ilerleyen yaşına rağmen çok güzel. Hani insan “Sinop’a adını veren su perisi Sinope’nin torunlarından” herhalde diye düşünmeden edemiyor. Dilek Orhan’ın babası eski CHP Sinop milletvekili. Bütün bir gezi boyunca bizi hiç yalnız bırakmayan Özer Gürbüz aslında tam da Sinopluların abisi...
Zühal ve Özer Gürbüz çifti, yılın altı ayı Ankara’da, altı ayı da Sinop’ta yaşasalar da, onlar tam bir Sinop tutkunu. Ama bu tutkunun karşılıklı olduğu o kadar belli ki… Tüm gezi boyunca Sinopluların ilgisi üzerimizden eksik olmadı. Her gün yerel gazetelerin manşetlerdeydik. Sinoplular bu güzel aileye duydukları saygı ve sevgiyi, bize gösterdikleri muhteşem ilgiyle gösterdiler.
ÖZENLİ BİR GEZİ PROGRAMI…
Dilek Orhan’ın kaliteli turunda, bizim için muhteşem bir program hazırlanmıştı. Alandan Sinop’a inerken şehrin tarihi limanının, kalenin, tersanenin, tarihi hapishanenin yanından geçerek minik otelimiz “Sinop Butik Otel”e varıyoruz. Bu yolculukta en çok rahatsız eden görüntü, tarihi kalenin içine yapılan o çirkin yapılar. İnanılır gibi değil.
Minicik butik otelimiz sanki bizim için tahsis edilmiş kocaman bir ev gibi. Sahibi aynı zamanda Sinop’ta “Nükleere Hayır Platformu”nun eski başkanı ve şimdiki faal üyelerinden Metin Bey... Onunla yaptığım detaylı bir röportajı da sizlerle ileriki günlerde paylaşacağım.
İlk gün öğle yemeği “Teyze’nin Yeri”nde mantı. Sinop hem balık, hem de hamur işleriyle ünlü bir şehir. Aslında Sinop’ta yemek yemek tek kelimeyle tam bir keyif. “Teyze’nin Yeri”ne, kısa keyifli bir yolculukla varıyoruz. Kâh Liman’ın, kâh kalenin içine girerek aslında şehrin otantik kokusunu alıyoruz. Sinop mantısı alıştığımızdan farklı olarak üzerinde yoğurtla değil, cevizle servis ediliyor. Dilek’in önerisi yarısı cevizli, yarısı yoğurtlu… Biz de öyle yapıyoruz. Kimimiz yoğurtluyu, kimimiz cevizliyi beğeniyor… Ama ortak düşünce, Sinop’a gidip de mantı yememek kesinlikle büyük kayıp...
ŞÖLEN GİBİ YEMEKLER…
Sinop gezimiz öylesine itinayla ve dinlenme amaçlı hazırlandı ki, her anı ayrı bir lezzete bürünüyor. Yemekten sonra deniz kenarında kahve keyfi… Sinop’un yüreğine kısa, keyifli yürüyüşler… Sinop’un el işleri merkezi “Medrese”de Sinop işleri, elbiseler, örtüler ama ille de gümüş tepsilerde kahve...
Gece yemeğimiz minik limanın içinde denizin üzerinde “Yalı Restoran”da balık keyfi... Dedim ya bu şehirde yemek yemek tam bir şölen... Yalı Restoran’ta giderken Liman üzerinden yaptığımız minik yürüyüşte hepimiz Liman’a bayılıyoruz. Uzun yıllardan bu yana halâ daha Sinop tersanesini de içinde barındıran bu liman, Girne Liman’ına öylesine benziyor ki… Yüreğimiz bir anda ısınıyor, sıcacık oluveriyor. Yemekte bildiğimiz midye
Sinop’ta her an bir sürprizle karşılaşırsınız. Buraya “Karadeniz’in incisi” diyorlar. Bence burası henüz içinde incileri keşfedilmemiş bir İstiridye... Her açılışında sizi bambaşka keşiflere ve güzelliklere sürükleyen gizemli bir deniz kabuğu...
Gelin bu güzellikleri yudum yuduZm keşfedelim ve haftaya yine Sinop’ta buluşalım. Eşsiz güzellikteki koylarda, doğa harikası şelalelerde ve tarih kokan o gizemli sokaklarda...