Simge Çerkezoğlu
Mehmet Ertuğ, hepimizin bildiği özgün, ölümsüz isim. Yıllarca düzenlediği Karagöz gösterileri ile çocuklara tiyatroyu sevdiren, yetişkinlere Karagöz’ü unutturmayan sanatçı... Ben ilk olarak onu Büyükhan’daki gösterileri ile tanıdım. Oysa o tüm hayatı boyunca insanları mutlu etmeye, eğlendirmeye, gülümsetmeye, çalışarak aslında hikâyesinin çok daha eskilere dayandığını anlattı. Bugün sağlığı Karagöz oynatmaya el vermediği için Büyükhan’da bulunan salonu müze yapılmak üzere, olduğu gibi Vakıflar İdaresine bağışladı. Şimdi bu projenin gerçekleşmesini sabırsızlıkla bekliyor. Bu arada Karagöz sahnelemeye nasıl başladığını, unutulmaz anılarını meraklılarıyla paylaşmaya da devam ediyor.
“ÇOCUKKEN BİR KEZ KARAGÖZ OYUNU İZLEDİM, VURULDUM”
Mehmet Ertuğ ilk olarak çocukluk yıllarına Karagöz ile tanıştığını yıllara uzanıyor.
“1939 yılında Arçoz’da doğdum, çocukluğum orada geçti. Bizim köyün insanı espriye çok düşkündü. Bence insan çevresi, ailesi ve öğretmenlerinin etkisiyle belli bir karaktere bürünür. O nedenle de köyün ortamı beni çok etkiledi diye düşünüyorum. Radyo, televizyon, sinema yoktu. En büyük eğlencemiz Karagöz oyunlarıydı. O yıllarda Mulla Hasan isimli bir Karagözcü vardı. Yılda birkaç kez köyümüze gelir, babamın bakkal dükkanının hemen karşısındaki kahvede Karagöz oyunlarını sergilerdi. Mulla Hasan çok usta bir Karagöz oynatıcısıydı. Ben onu bir kez izleyebildim, adeta vuruldum. O yıllarda Karagöz oyununda edep dışı espriler yapılırdı. Bu nedenle de çocukların ve kadınların izlemesine izin verilmezdi. O nedenle bir kez izleyebildim ama o bana yetti.”
“FİKRET DEMİRAĞ ÇOK İYİ BİR ŞAİR OLDU AMA İYİ BİR RESSAM DA OLABİLİRDİ”
Üniversitede edebiyat eğitimi almak üzere Ankara’ya giden Mehmet Ertuğ o yıllardaki zorluklarını, Fikret Demirağ ile kurduğu yakın dostluğunu benimle paylaştı.
“Üniversite eğitimi için İngiltere’ye gitmek istiyordum, o yıllarda televizyon yeni yeni yaygınlaşmaya başlamıştı. Radyo, televizyon üzerine okuma hayalim vardı. Elbette bu kolay değildi, bunun için çok para gerekiyordu, babam buna imkanımız olmadığını söyledi. Bunun üzerine ben de Güzelyurt’da bulunan öğretmen kolejinin sınavına girdim ve kazandım, orada okudum. Ancak okul bitince ilkokul öğretmenliğine başlamadım. O yıllarda Türkiye’de eğitim için burs vermeye yeni başlanmıştı. Ben de bu burs sınavlarına katılıp, Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat bölümünü kazandım. Ankara’da çok güzel yıllar geçirdim. Fikret Demirağ da benim sınıf arkadaşımdı, çok yakın dost olduk. Fikret iyi bir şair olması yanında çok da güzel kara kalem resimler yapardı. Bence çok iyi bir ressam olabilirdi. Hatta benim ve nişanlımın fotoğrafımızdan bir resmimizi çizdi. Ölümsüz bir hatıra olarak bu resmi hala saklıyorum. Üniversite yıllarımda iyi taklitler yapar, saz çalıp türkü söylerdim ancak Karagöz’e ilişkin hiçbir deneyimim olmadı. ”
“ESKİ DERİ PARÇALARINI TOPLAYIP KARAGÖZ, HACİVAT SURETLERİ YAPTIM”
Karagöz oynatmaya öğretmenlik mesleğindeki ilk yıllarda tesadüfen başlayan sanatçı, zaman içinde kendi suretlerini yaparak, kendi hikâyelerini yazarak bu alanda özgün ve ölümsüz olmayı başardı.
“Mesleğimde ikinci yılımdı. Namık Kemal Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapıyordum. Okul müdürü bir gün beni yanına çağırdı ve Karagöz oynatıp oynatamayacağımı sordu. O yıllarda Karagöz oynatmak pek de hoş karşılanmazdı. Ben arkadaşlar arasında iyi taklitler yapar, Karagöz pasajları anlatırdım ama hiç Karagöz oynatmamıştım. Sanırım bunu duyduğu için benden böyle bir ricada bulundu. Olurdu, olmazdı derken beni yüreklendirdi. Suretimiz ve perdemiz de yoktu ama müdür bana her şeyi sağlayacağını söyledi. Böylece öğrencilerle birlikte çalışmamızı talep ederek, yılsonuna bir Karagöz oyunu sahnelememizi istedi. Her şey böyle başladı. Yılsonunda oyunumuzu velilere ve halka sergiledik. Çok beğenildi. Ben de bundan cesaret alarak kendimi yavaş yavaş bu yönde geliştirdim. Önce davulcuların eski deri parçalarını toplayarak kendi Karagöz, Hacivat suretlerimi yaptım. İlk Karagöz oyunum Lefkoşa, Ortaköy’de bulunan eğlencelerin, düğünlerin yapıldığı Neptün isimli salonda Yaşar Ersoy’un da teşvikiyle oynattım. Bu olay benim için bir başlangıç oldu.”
“BÜYÜKHAN’DAKİ ODAYI VAKIFLARA BIRAKTIM, MÜZE YAPILACAK”
Yıllarca farklı mekanlarda Karagöz oyunu sahneleyen Mehmet Ertuğ, her zaman insanları mutlu etme hevesiyle çalıştı. Lefkoşa’da Büyükhan’ın açılması ise yıllardır beklediği fırsatı ona getirdi.
“Yıllarca festivallerde, panayırlarda, köylerde, düğün salonlarında pek çok farklı mekanda bu işi yaptım. Artık elli, atmış kişilik küçük bir yerim olsun istiyordum. Lefkoşa’da tarihi Büyükhan’nın açılacağını duyunca, kendime burada bir yer kiralamak istedim. Bu iş için bulunmaz bir fırsattı. Kiralamak için seçtiğim oda hanın en büyük odasıydı. Zamanında orası han işletmecisinin eviymiş. Ailesi ile orada yaşadığı için, hayli genişti. Elbette isteyeni de çoktu. Neyse ki bana kiraladılar. Böylece 2002 yılında bu odayı kiraladım, bu odada on yılı aşkın süre Karagöz oynattım. Gösterilerim büyük rağbet gördü. Okullar adeta sıraya giriyor, günde beş kez aynı oyunu oynattığım oluyordu. Sadece kendi insanlarımıza değil turistlere, İngilizce, Almanca dillerinde pek çok gösteri yaptım, pek çok ünlü insanı, elçileri, diplomatları, siyasetçileri bu odada ağırladım. Artık sağlığım bu işi yapmama el vermiyor. Sesimi neredeyse kaybettim. Sanırım yıllarca bu işi yapmak, sesimi çok kullanmak buna neden oldu. Artık emekliyim. Büyükhan’da bulunan odayı olduğu gibi Vakıflar İdaresi’ne bıraktım. Bana burayı bir müzeye dönüştüreceklerini söylediler. Kişisel eşyalarımı alarak kendime başka bir dükkan kiraladım, zamanımı orada geçiriyorum. ”
“SADECE KARAGÖZ OYNATMADIM, SURETLER YAPARAK ÖZGÜN OYUNLAR KALEME ALDIM”
Ertuğ sadece Karagöz oynatmadı, bu konuyu araştırdı. Tarihsel sürecini öğrendi, oyunları özgünleştirdi. Kendi suretlerini yaptı, Kıbrıs’a özgü hikayeler kaleme aldı. Sahnelediği her oyunun hakkını verdi, böylece namı ülkeyi aştı.
“Karagöz oyunlarını çok araştırdım, bu oyun hakkında pek çok söylence dolaşıyor. Bana göre en doğrusu Osmanlıda başlamış olması, dünyaya da Karagöz ismiyle yayılması. Karagöz gösterilerinin çok yaygın olduğu bir diğer ülke Yunanistan’dır. Onlar da Osmanlı himayesinde yaşadıkları yıllarda Karagöz’ü öğrendiler, hala bugün Garagozis (καραγκιόζης) ismiyle oynatmaya devam ediyorlar. Bence bu geleneğe sahip çıkıyor olmaları çok güzel. Karagöz’e dair yaptığım araştırmalar yanında oyunlar da yazdım. Baktığımızda tüm oyunlarımın özgün olduğunu söylemek mümkün, hatta bazıları tamamen özgündür. Bazı gösterilerim geleneksel oyunlardan uyarlamadır. Elbette tüm uyarlamalarımda Kıbrıs ağzı kullanıp, Kıbrıs’a özgü esprilere yer verdim. Bunun yanında güncel olaylarla ilgili, her dönem yeni Karagöz hikayeleri kaleme aldım. Eski Karagöz oyunlarında da bu yapılıyordu. Güncel olaylar üzerinden, eleştirel oyunlar sahneleniyordu.”
“HAYATIMIN EN UNUTULMAZ ANI AŞIK VEYSEL İLE TANIŞMAMDI”
Tüm hayatı boyunca pek çok insana dokunan sanatçı en unutulmaz anılarından biri olan Aşık Veysel ile tanışmasını büyük mutlulukla, hala en küçük detayına kadar hatırlıyor.
“En unutulmaz anılarımdan biri kuşkusuz Aşık Veysel ile tanışmamdır. Gazi Eğitim Enstitüsünde öğrenciyken görme engelli bir sınıf arkadaşım sayesinde onunla tanıştım. Özel bir gece için Aşık Veysel görme engelliler okuluna konsere gelmişti. Arkadaşım beni de davet etti. Tam kapıdan girerken bir Kıbrıslı kardeşimiz olarak beni onunla tanıştırdı da. Aşık Veysel Kıbrıslı olduğumu duyunca çok hoşuna gitti. Ada’da gerginliklerin olduğu yıllardı. Hemen durumumuzu sordu. Gece başladı, önce gençler hünerlerini sergilemeye başladı. Beni de arkadaşlarım sürpriz yapıp sahneye davet etti. Sesim güzeldi, okulda arkadaşlarla hep türkü söylerdim. O gece de benden türkü söylememi istediler. Ben de Gelini Gelini isimli bir uzun hava söyleyip, sonunu da Kıbrıs gelini diye bağladım. Büyük alkış aldım, Aşık Veysel de çok beğendi. Gece boyunca Aşık Veysel’i dinledik, bize saz çalarak hayat hikayesini de anlattı. Hatta doktorların ona gözlerin açılabilir dediğini ama bunu istemediğini kendine bu şekilde bir dünya kurduğunu, hayatını böyle geçirmek istediğini de anlattı. Oradaki görme engelli çocuklar bunu anlatmasının ardından Aşık’ı büyük bir coşkuyla alkışladı. Onlara nasıl bir moral verdiğini, Aşık Veysel ile geçen o geceyi unutamam.”