KARANFİLLER TUTUŞURKEN

Neşe Yaşın


Sonra bir bomba patlıyor birden… Sen gülümserken, dans ederken… Sonra ölüyorsun. Ölmezsen yaralanıyorsun; kolun, bacağın kopuyor. Havada uçuyorsun, savruluyorsun. Bombaya uzaktaysan da yaralanıyorsun. Ölümü seyrederken yaralanıyorsun. Birilerine sarılmak istiyorsun; bir avuntu, bu ruh ayazını ısıtacak bir sıcaklık arıyorsun. Bir kolektif depresyon halinin içinde buluyorsun kendini. Bu yas evinde sessizliğe gömülüp dinginleşmeyi bekliyorsun. Gözyaşların akıp gitsinler, seni arıtsınlar diye bekliyorsun. Sonra sözcüklerin resmigeçidi başlıyor. Yalanın saldırısı başlıyor. Dayanılmaz bir uğultu…

Çocuktum ve şiddet vardı. Ölümleri gördüm. Yıkımı, haksızlığı, ihaneti, yalnızlığı, kirlenmeyi gördüm. Sevdiğim şeylerin birden elimden alınışını… Kelimelerin, nefretin dilinin, ruhta patlatılan bombaların yaptığı tahribatı gördüm. Kıskançlığı, hırsı, ikiyüzlülüğü, bir başkasını yok etme çabasını gördüm. Görüp hastalandım. İçimin dehlizlerine kaçtım. Çocuktum, çaresizdim.

Kötülük hep oradaydı. Bakışlardaki nefretle ürperirdim. İşittiklerim, bazı okuduklarım kanımı dondururdu. Bütün kimliklerim saldırı altındaydı. İsyandaydım. Ötekiydim. Lanetliydim.

Dünya çok güzeldi ama her şeye rağmen. Doğan her günün içinde sevinçler ışıldardı. Bazı insanların gözleri, bakışları çok güzeldi. Seslerinden yıldızlar akardı. Denizler, nehirler, dağlar, ovalar çok güzeldi. Seyretmeye doyamazdın. İyiliğin, güzelliğin, barışın tarafında duranlarla doluydu dünya. Bazen nasıl da gülümseyişlerle bezenirdi her yan. Bir barış buluşması örneğin. Hep beraber aynı özlemi taşımak, aynı şarkıyı söylemek, aynı kalpte, bir ortak hayalin gövdesinde atmak… Vicdanın tarafında olmak, sevginin tarafında, daha güzel bir dünyayı arayanlar ve kurmaya çalışanların tarafında olmak ne güzeldi.

Yaşanan her kötülük, karşılaşılan her felaket dünyanın nasıl da muhteşem bir yer olabileceğini anımsattığı için böyle acı. Ölüm, yaşamak muhteşem bir şey olduğu için böyle acı.

Hayata sahip çıkmaktan başka çare yok o zaman. Adaleti ve barışı aramaktan başka çözüm yok.

Bütün bu kötülükler, bu şiddet, bu vahşet neden var? İnsanlar arasındaki ilişkiler, insanlar ve doğa, insanlar ve her türlü nebatat ve mahlûkat arasındaki ilişkiler neden hep yıkım, yok etme, öldürmeye dair?

İnsanın içinde neler olup bitiyor; birbirimizle ilişkilerimiz neden bu kadar sorunlu? Yazılarımda bunlara bakmaya çalıştım hep. Bu dünyayı iyileştirebilmek için ne yapılabilir sorusuyla boğuştum. Baktığım her yerde, okuduğum kitaplarda bu soruların cevaplarını aradım. Öfkeyi, isyanı şiddete dönüştürmeden sükûnetle çözümler bulunabilir mi üzerine kafa yordum.

Dilimizle, davranışlarımızla bir başkasını üzmeden, ezmeden,  üzerinde iktidar kurmadan bir değişim yaratabilir miyiz sorusunun cevabını aradım.

İnsan önce kendinden başlamalı diye düşündüm hep. Kendi içindeki karmaşadan, potansiyel kötülükten, potansiyel şiddetten…

Bu yazıyı yazarken Ankara’daki katliamın üzerinden günler geçmiş olmasına rağmen hala çok üzgünüm. Sadece uzun uzun susmak istediğim bir noktadayım. Böylesine acımasız, böylesine haksız ölümler karşısında söylenecek her söz iğreti ve eksik duruyor.

Katliama dair bütün bu imgeler kendi çağdaş söylencelerini oluşturmakla meşgul. Ben de vicdanımı bir karanfil olarak bırakıyorum o alana.

Böyle derin acı anları insanları radikal kararlar almaya iten zamanlardır. Kapıyı çekip çıkarsın. Bir direnişe katılırsın, ülke değiştirirsin, bir tekneyle denize açılırsın ve saire. Bunların hepsi hayata tutunmaya dair şeyler.

Acıların ve üzüntülerin yıkıcı etkilerini, insanın kendine zarar vermesini düşünmek bile istemiyorum.
Bütün bu çekilenlerin bir aydınlık, dönüşüm yaratacak bir dinamizm olarak geri geleceğine, daha güzel günlerin yakında olduğuna inanmak istiyorum yalnızca.

“Diyelim ki öldürdüler
Nereye gömülür
             yıldızlardan bakan?