Karantina okumaları serisi Bulut Unvan ile devam ediyor.
Her kitabın kendi yazılış ve varlık nedeninden bağımsız da okunabileceğini kaydeden Unvan, yaratıcı okumalar yapmanın, kimi metinlerin hakkını vermek için şart olduğunu düşünüyor.
Unvan, “kendi çatılarımız altında kendi gerçekliklerimizle baş başa kaldığımız bu dönemde” edebiyatın, yaratıcı okumaların tek çıkar yolu olduğunu ifade ediyor.
“İnsanlığımızı deneyimlememiz için elzem olduğunu anladığımı ve herkese de bu yönde okumalar yapmasını önerdiğimi söyleyebilirim. Beklediğimiz yeni dünya bir türlü kendini göstermiyor, kriz tüm ekonomik ve sosyal yönleriyle mevcut durumu daha da görünür kılıyor, çelişkiler keskinleşiyor. Ama o yeni dünyaya önce aklımızda yer açmak için, yeni bir dil ve akılla düşünebilmek için yapabileceğimiz şeyler var.”
Bulut Unvan
Doktora öğrencisi
“Her kitap kendi varlık nedeninden bağımsız da okunabilir”
“Beklediğimiz yeni dünya bir türlü kendini göstermiyor, kriz tüm ekonomik ve sosyal yönleriyle mevcut durumu daha da görünür kılıyor, çelişkiler keskinleşiyor. Ama o yeni dünyaya önce aklımızda yer açmak için, yeni bir dil ve akılla düşünebilmek için yapabileceğimiz şeyler var.”
Her kitabın ayrı bir varlık nedeni olduğuna inanırım. Ayrıca her kitabın kendi yazılış, varlık nedeninden bağımsız okunabileceğine, deneyimlenebileceğine de. Yaratıcı okumalar yapmak, kitaba kendi söyleminin dışına taşacak açılımlar yaptırabilmek bence kimi metinlerin hakkını vermek için şart. Bir teori kitabında dilin edasını, ağırlığını, ya da edebi bir metnin kurgudan bağımsızlaşıp teorileşmeye uzanan uçlarını görebilmeyi de bu yüzden önemserim.
Bir arkadaş sohbetinde de belirttiğim gibi, hem siyasal söylemin tıkandığı yeniyi imlemediği hem de fiziksel eylemlerimizin kısıtlandığı kendi çatılarımız altında kendi gerçekliklerimizle baş başa kaldığımız bu dönemde edebiyatın, yaratıcı okumaların tek çıkar yolu olduğunu, insanlığımızı deneyimlememiz için elzem olduğunu anladığımı ve herkese de bu yönde okumalar yapmasını önerdiğimi söyleyebilirim. Beklediğimiz yeni dünya bir türlü kendini göstermiyor, kriz tüm ekonomik ve sosyal yönleriyle mevcut durumu daha da görünür kılıyor, çelişkiler keskinleşiyor. Ama o yeni dünyaya önce aklımızda yer açmak için, yeni bir dil ve akılla düşünebilmek için yapabileceğimiz şeyler var.
Devletin şekillendirdiği ve devlete yer yer sızan düşünceleri görmek için Modern Türkiye'de Siyasî Düşünce ve Tanıl Bora’nın Cereyanlar Türkiye’de Siyasi İdeolojiler kitaplarını, bir ressamın gözleriyle o ressamın kendi içine bakmak için Paul Klee’nin Günlükler’ini, sıkı bir şairin öykülediği bir dünyada başka bir dünyayı deneyimlemek için Ted Hughes’ün İlk Dünya Hikayeleri’ni ve sadece kalbinizde bir blues ezgisi taşımak için Allen Ginsberg, Beat Poet isimli Barry Miles otobiyografisini önerebilirim. Ben bütün bu kitapları arzuladığımın aksine darma dağınık, ritmsiz ve odağımda hep başka düşüncelerin de olmasını engelleyemeden okudum. Ama sanırım dışarıda bıraktığımız dünya da artık bir parça öyle.
“Allen Ginsberg, Beat Poet” - Barry Miles
Karantina ilk ilan edildiğinde ne kadar uzun süreceğinin, ciddiyetinin, dünyanın pek çok köşesindeki politik yapının etkileneceğinin farkında değildim, öngörememiştim. Bu yüzden önümde olduğunu varsaydığım kısa süreyi içime dönmek, kendimde bulmayı, görmeyi ertelediklerim üzerine düşünmek için geçirmeyi planlıyordum. Elim bu amaca hizmet etsin diye bilinçli bir şekilde bir biyografi kitabına Barry Miles tarafından yazılan “Allen Ginsberg, Beat Poet” adlı kitaba gitti. Daha önce Ginsberg’e yakından bakmak için okuduğum bu kitabı bu kez Ginsberg’den bağımsız olarak yaratıcı bir birey olmanın dinamikleri, bir söylem oluşturmanın incelikleri ve sanatsal sezginin işlevi üzerine düşünmek için okudum. Okurken de karşımdaki büyük resimle kendi ufak tefek, bana ait renklerin kıyasını yaptım. Amerika gibi büyük bir kıtanın bir ucundan diğerine savrulup duran, ezeli göçebe, yaratıcı bir beynin serüvenini Kıbrıs gibi küçücük bir adada kendi odamda okurken kimi yerlerde özdeşlik kurup bir yanımla özgürleştiğimi, beni -hepimizi- çevreleyen fiziksel sınırlardan kurtulduğumu hissettim. Ama diğer yanımla da bunu yine kendi içimde deneyimleyerek, dışımdaki dünyanın somut gerçekliğine müdahale edemeyerek o dışarıdaki, odanın dışındaki dünyayla aramdaki duvarların yükselmesini de deneyimledim.
“Türkiye'de Siyasî Düşünce” ve “Cereyanlar” Türkiye’de Siyasi İdeolojiler Tanıl Bora
Devam eden günlere ve uzayan karantina deneyimime de bu çelişki damgasını vurdu. Kendimi bir yandan gördüklerimi değilse de onları görüş biçimimi değiştirerek kendi gerçekliğime müdahale ederken, diğer yanımla bunun ne ölçüde bir direniş sayılabileceğini daha somut ne yapmak gerektiğini sorgularken buldum. Bu sırada ben odamda bunu yaşarken içinde olduğumuz devlet yapılanmasının da, dünyanın diğer ve görece olarak ileri bölgelerindeki devlet adlı yapılanmaların da patlak veren krizle başa çıkmadaki yetersizliği, eksikliği gözle görülür bir hal aldı. Hayatta olan pek çok önemli düşünce insanı krizin ne anlama geldiği üzerine fikirler ürettiler. Zizek, Agamben gibi düşünürlerin, Ali Akay gibi sosyologların sürecin neye işaret ettiği hakkındaki fikirlerini okurken konunun sadece tarihsel bir aşamada gelinen noktanın deşifresinden ibaret olmadığını, bütün birikimiyle bir devlet ve sermaye okuması yapıldığını gördüm. Bu da beni daha da netleşmeye yönelterek yakın tarihte devletin aldığı tutumlar üzerine daha çok düşünmeye ve okumaya itti. Kendi içinde olduğum devletin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne önemli ölçüde entegre olduğunu, gerçek iktidarın, sadece siyasal değil, maddi, kültürel iktidarların da orada olduğuna inandığım için T.C’nin siyasal yapılanmasını açıklayan Modern Türkiye'de Siyasî Düşünce isimli İletişim Yayınları’nın yayınladığı çalışmaya ve Tanıl Bora’nın Cereyanlar Türkiye’de Siyasi İdeolojiler kitaplarına tekrar göz attım. Bu okumalar her ne kadar yaşanmakta olanı öncesindeki süreçlerle ilişkilendirip daha geniş bir resim görmemi sağladıysa da edilgen kalma duygumdan kurtulmamı sağlamadı.
“Eşik ve Aşk Tahtı” - İlhan Berk
Böyle olunca da can havliyle edebi okumalara geri döndüm. Bir türlü başımın barışmadığı, hakkındaki hislerimi netleştiremediğim şair İlhan Berk’le bir kez daha hesaplaşmaya giriştim. Onun toplu şiirlerinin ilk iki cildi olan Eşik ve Aşk Tahtı adlı kitaplarını aklıma geldikçe, uykusuz kaldıkça, zihnim beni o yöne doğru çağırdıkça okudum.
“Günlükler” - Paul Klee
Edebiyatı da diğer sanatlar gibi görsel bir şey olarak yaşadığım, zihnimde uyanan görüntülerle hesaplaşma içine girdiğim için en sevdiğim ressamlardan Paul Klee’yi bu okumalar sırasında sık sık anımsadım ve onun otobiyografisi sayılabilecek olan Günlükler’ini de ihmal etmedim.
“İlk Dünya Hikayeleri” - Ted Hughes
Klee’nin gerçek dünyanın ölçü birimleri olan fiziksel değerleri alıp onlardan yeni bir görsellik yaratabilmekteki maharetini, sevdiğim şairlerden Ted Hughes’ün öykü kitabı İlk Dünya Hikayeleri’ndeki algı biçimine (bir parça da Bilge Karasu’ya) benzettiğim için Hughes’ü de yeni baştan okudum.