Umut ışığı yeniden parladı. Rum veya Türk herkes gözlerini dikti, kulaklarını açtı, bekliyor.
4-5 ay süren ‘Sözcük Oyunları Oyunu’nun ardından iki lider nihayet biraraya geldi.
Asıl ilginç olan ise, zamanında, liderlerden birinin Annan Planı’na “Evet” diğerinin ise
“Hayır” demiş olması.
Dün, herkesin ama herkesin gözü kulağı şu ‘tarihi’ Ledra Palace Oteli’ndeydi.
Neler görmüş neler geçirmişti şu Ledra Palace Oteli ? Aralık 1963’e kadar Lefkoşa’da
konaklayan turistlerin bir numaralı tercih noktasıyken, Aralık 1963’te, Türk kesimini kurşun
yağmuruna tutan bir Rum kalesi olmuştu. Sonra, Birleşmiş Milletler’in karargahına
dönüşmüş; daha sonraları da, iki tarafından liderlerinin ilk toplantılarına ev sahipliği
yapmıştı.; Ve daha neler neler yaşanmıştı sarı taşlı bu büyük binanın içinde.....
Evet..İşte dün, Kuzey’de de Güneyde de gözler, kulaklar bu tarihi otel, Ledra Palace’a
dönüktü yine. Umut dolu ama kuşkulu bir bakış vardı o yöne doğru. Çözüm için en en
iyimser olanlar bile kuşkuluydu. Acaba iki liderden biri, son dakikada, ne yapar yapar gene
‘sıfır’ noktasına dönülmesine neden olur muydu ?
Neyse...İlk gün kazasız belasız geçti bitti. İnanamadık ama ortak bir bildiri bile çıktı
sonuçta.
Sonuç: Adil ve kalıcı bir çözüm için müzakereler hemen başlayacaktı.....
***
Çok kişi, sonuna kadar gidilmesi halinde, Annan Planı gibi kapsamlı bir plan çıkacağı
noktasında hemfikir. Yeni planın adını koyanlar bile var: Ban Ki Mon Planı.
‘Annan Planı’ gibi ‘Mon Planı’ da referanduma sunulacak neticede. Her iki tarafta da
“Evet” diyenler de olacak “Hayır” diyenler de. Ve sonuçta, ayrı ayrı her iki tarafta da “Evet”
diyenler çoğunluktaysa, mesele bunca yıl sonra bitmiş olacak. Yeni bir sayfa açılacak
beraberce.
Ya “Hayır” diyenler çoğunlukta olursa ne olacak ?
Bu soruya cevap verirken 100 tane olasılıktan söz etmek mümkün.
Mesela...Birileri çıkıp ,
“Biz elimizden geleni yaptık. Bundan sonra hiç karışmıyoruz. Başınıza geleni çekin...” mi
diyecek ?
“Sizin çözüm mözüm istediğiniz yok. Bunca yıldır dünyayla dalga geçiyorsunuz.
Çözümü biz bulacağız siz de kabul edeceksiniz...” mi diyecek ?
Kuzeyde, yine birileri çıkıp, “Ya Taksim Ya Ölüm- Türkiye’ye bağlanalım ” mı diyecek
?
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasını mı isteyecek ?
“Çözümsüzlük de çözümdür” mü diyecek ?
Hiç bilemem doğrusu....
***
“Evet mi Hayır mı ?” noktasına gelmezden önce masada aşılması gereken bir sürü sorun var. Bu bir gerçek. Ama hem ‘masa’ aşamasında hem de ‘evet-hayır’ aşamasında Kıbrıslı Türkler ve Rumlar çok ama çok önemli birkaç soruya cevap vermek zorundalar.
Gerçekten bir çözüm istiyorlar mı istemiyorlar mı ?
Çözüm için ayrı ayrı ‘hayallerinin’ sınırı nerede başlıyor nerede bitiyor ?
Ve sonraaaa..... “To be or not to be”.... “Olmak ya da olmamak”.... Olacaksak nasıl
Olacağız ? Şimdiye kadarki gibi mi ?
Ya olmayacaksak ?..... Bilmiyorum.