Hem Kıbrıslıtürkler, hem Kıbrıslırumlar için okullar, ambarlar ve evler inşa ediyormuş…
Kıbrıslıtürkler için Korovia’da (Kuruova), Galinoporni’de (Kaleburnu), Pergama’da ve başka yerlerde okullar inşa etmiş…
Okul inşaatlarında bir numaraymış…
Aynı zamanda benim yaşadığım sokakta bulunan, mahallemizin en güzel evi olan Hakim Zeka Beyi’nin Çağlayan’daki evini de inşa etmiş!
Strovulos’ta, Mağusa’da ve Lefkoşa’da ortaokul ve liselerin inşaatlarını yapmış…
Boğaz’da, Karpaz’da, Lisi’de (şimdiki Akdoğan), Derinya’da ambarları o inşa etmiş… Trikomo’da Nikolaides Sineması’nı da o yapmış – ayrıca gerek Mağusa, gerekse Lefkoşa bölgesinde pek çok ev inşa etmiş…
Çok sakin, dürüst ve barşçıl bir insanmış ve her zaman hem Kıbrıslıtürkler’den, hem de Kıbrıslırumlar’dan büyük saygı görürmüş…
Torunu Katerina’ya göre, onunla çalışan insanlar, ondan o kadar memnun kalırlarmış ki… Yanında çalışan bazı Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumlar, daha sonra ünlü müteahhitler olmuşlar…
Karasavva çok uzun boyluymuş, 1.90’mış boyu, oğlu Fanos’un anlattığına göre… Fanos’a göre balık yemeyi severmiş ve haftasonları birkaç arkadaşıyla tavernalarda buluşup yeyip içmeyi, birazcık da dans etmeyi severmiş…
Fanos, “Lefkoşa ve Mağusa’da pek çok okul inşa ettik… Aynı zamanda Karpaz’ın Kıbrıslıtürk köylerinde de okullar inşa ettik… Lisi’de ve başka yerlerde kooperatif ambarlarını da biz inşa ettik” diye anlatıyor.
Karasavva o zamanlar küçük oğlu Fanos’u da yanında götürürmüş çalışmaya… Fanos, babasının yanında Kıbrıslıtürkler’in de çalıştığını hatırlıyor…
“Zaman zaman babam bana ‘Git söyle bir türkü söylesin filan’ derdi ve ben de gider sözünü ettiği Kıbrıslıtürk işçilerden çalışırken türkü söylemelerini isterdim… Bunları hatırlarım” diyor Fanos…
O günlerden aklında kalan pek çok Türkçe sözcük var…
O da çalışmak üzere Rodezya’ya gitmiş (şimdiki Zimbabve) ama artık Kıbrıs’a dönmüş…
Karasavva’nın ailesiyle tanışmaktan mutlu oluyorum ve onur duyuyorum – Karasavva döneminin önde gelen insanlarındanmış – yeteneklerini okullar, evler, ambarlar inşa etmek için kullanmış… O barışçıl bir insan olmuş hep, hiçbirşey yakıp yıkmamış, hep yapmış, insanlarımızın hayatlarını kolaylaştıracak, güzelleştirecek, onlara faydalı olacak şeyler yapmış ancak savaş denen felaket “iyileri” bir yana, “kötüleri” öbür yana koymuyor – tam tersine ölenlerin, öldürülenlerin, acı çekenlerin ezici çoğunluğu “iyi” ve “barışçıl” insanlar oluyor…
Savaşı tetikleyen, savaşın yolunu açanlar ise tek bir çizik almadan paçayı kurtarıyorlar genellikle…
İyi yürekli, barışçıl Karasavva da savaşın sillesini yemiş: Sevgili eşi öldürülmüş, “kayıp” edilmiş, yanındakilerle birlikte… Ne mutlu bana ki, ailesinin ve okurlarımın yardımlarıyla onların nerede gömülü olduğunun bulunmasına bir nebzecik katkıda bulunabildim…
Okurlarımın yardımlarıyla Trikomo’nun hem Kıbrıslıtürk, hem de Kıbrıslırum “kayıpları”nın bir kısmının gömü yerlerini bulmayı başarmış olmak beni mutlu ediyor… Ve bu insani çaba aramızda bir bağ oluşturuyor – tıpkı Karasavva’nın isteyeceği gibi, ailesiyle bir dostluk kurmamızı sağlıyor…
Karasavva’nın “mirası”, her iki toplumdan da oluşturduğu dostluklardı, şimdi ailesi de beni ve eşimi, Sevilay Berk ve ailesini bu etkinliğe davet ederek, bu geleneği sürdürüyor…