Ödül AŞIK ÜLKER
CTP Milletvekili Devrim Barçın, 2025 bütçe yasa tasarısını, “iflas bayrağını çekme yasa tasarısı” olarak nitelendirerek, CTP’nin UBP-DP-YDP hükümetinin karaya oturttuğu gemiyi, yüzdürmeye hazır olduğunu söyledi.
CTP’nin erken seçim önergesinin bugün mecliste görüşüleceğini kaydeden Barçın, erken seçimin bir süre sonra hükümet tarafından da isteneceğini düşündüğünü ifade eden Barçın, “Hükümet, mevcut gelir politikasıyla devam eder, kayıt dışını kayıt içine almak yerine kayıtdışılığı ve vergilerin toplanmasını öteler bir politika izlerse, Haziran 2025 sonrasında, bütçede öngörülen gelirlerle maaşların ödenebilmesi zor görünüyor. Bu zihniyet değişmezse ve mevcut gelir politikasıyla hareket edilirse, hükümet maaşları ödemekte zorlanır” diye konuştu.
2025 yılında öngörülen bütçe açığının GSYİH’nın %5.63’üne denk geldiğine dikkat çeken Devrim Barçın, 41/2019 sayılı Kamu Mali Denetim ve Kontrol Yasası’na göre, bütçe açığının GSYİH’nın %3’ünü geçmesi durumunda, hükümetin bir ay içinde orta ve uzun vadeli iktisadi ve yapısal eylemlerden oluşan aşırı açık düzeltme tedbirleri hazırlaması gerektiğinin altını çizdi ancak hükümette böyle bir çalışma olmadığını söyledi.
Hükümetin KDV oranlarında ve HP ödeneğinin hesaplanmasında yöntem değişikliği gibi bazı düzenlemelerle, bütçe açığını vatandaşların cebine elini atarak karşılamayı amaçladığını belirtti.
Barçın şöyle konuştu:
“2025 yılında tarihi bir bütçe açığıyla karşı karşıyayız. Devletin, vatandaşın cebine elini atacağı bir bütçeyle karşı karşıyayız. Kendi ‘itibar’ından tasarruf etmeyip, sigorta emeklilerinin ve çalışanların maaşlarına göz diken bir yapıyla karşı karşıyayız. 2025 yılında, çalışanların anayasal hakkı olan toplu sözleşme hakkına müdahaleyle karşı karşıyayız. Özetle, 2025 yılı, hukuksuzluğa, ekonomik dar boğazdan çıkış için çaba harcamayanlara, faşizme ve diktatörlüğe karşı bir mücadele yılı olacaktır.”
Soru: 2025 için 136 milyar 280 milyon TL’lik bir bütçe var ve 17 milyar 618 milyon TL açık öngörülüyor. Bu açık ne anlama geliyor?
Barçın: Bütçe, rakamlardan ibaret olmasının dışında, bir yasadır. Bütçe, giderleri ve bu giderleri karşılamak üzere gelirleri öngörür. Bütçe bir yasa olduğu için, hükümete ödenekte öngörülen rakamı harcama yetkisi verir, bütçe meclise sunulduğunda, nereye ne kadar harcanacağı orada yazar. Hükümet, 2025 yılında 136 milyar 280 milyon TL’lik gider olacağını söylüyor, buna karşılık elde edilecek gelir 118 milyar 662 milyon TL, bütçe açığı da 17 milyar 618 milyon TL. Bütçe yasasında, bütçe açığının da, iç borçlanma ile karşılanacağı yazılır.
2025 bütçesinde, 41 yıllık KKTC tarihinin en büyük bütçe açığıyla karşı karşıyayız. Bunu rakamsal büyüklük üzerinden okumuyorum. Bunu, giderleri karşılamadaki oranla okuyorum. Örneğin, 2023 yılında bütçe açığı, giderlerin %8.5’iydi, 2024 yılında bütçe açığı giderlerin %8.6’sıydı. Ama 2025 yılındaki bütçe yasa tasarısında bütçe açığı, giderlerin %12.92’sine denk geliyor.
“Hükümette tedbir çalışması yok”
Ayrıca 41/2019 sayılı Kamu Mali Denetim ve Kontrol Yasası’nda “Genel devlet yönetimi kapsamındaki kamu idarelerinin bütçe açığı toplamı gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) %3’ünü aşamaz” der. 2023 yılında bütçe açığı, GSYİH’nın %2.31’i, 2024 yılında %3’ü iken, 2025 yılında öngörülen bütçe açığı, gayri safi yurtiçi hasılanın %5.63’üne denk geliyor.
41/2019 sayılı yasa, bütçe açığı GSYİH’nın %3’ünü geçerse, hükümetin bir ay içinde orta ve uzun vadeli iktisadi ve yapısal eylemlerden oluşan aşırı açık düzeltme tedbirleri hazırlayacağını ve bunu da meclisin bilgisine sunacağını söylemektedir. Ancak hükümette, kesinlikle, böyle bir çalışma yoktur. Daha yılın başında, 41/2019 sayılı yasasının öngördüğü bütçe açığının GSYİH’nın %3’ünden fazla olacağı, bütçe açığının GSYİH’nın %5.63’ü olacağının öngörülmesi neticesinde, aşırı açık düzeltme tedbirlerinin bütçeyle sunulması veya bütçe içinde olması gerekirdi.
“Devletin bütçesi açık verebilir”
Devletin bütçesi açık verebilir. Giderlere, “Okul eksiği var, okul yaptırıyorum, hastane eksiği var, hastane yaptırıyorum, yolları tamir ettirip aydınlatıyorum diyerek ödenekler koyabilirsiniz. Dolayısıyla giderler, halkın kamusal sağlık, kamusal eğitim ve kamusal ulaşım ihtiyaçlarını karşılamak için artmıştır, bu sebeple gelirler giderleri karşılayamamakta olup, halka sunulacak kamusal hizmetleri karşılamak için borçlanıyorum” derseniz, sorun yoktur. Ama bu bütçenin içerisinde, maalesef yeni okul, yeni hastane yapımı ve benzeri harcamalara hiçbir kaynak ayrılmamıştır.
Ülkemizde, bizim hastanelerimizin hizmet veremediği noktalarda, hastalarımız yurt içine veya yurtdışına sevk ediliyor. Bir devlet, sosyal devlet gereği, vatandaşına kamusal sağlık hizmeti sunamadığı bir noktada, bu hizmeti özelden alması yönünde sevk etmesi doğru bir uygulamadır. Ancak bu, devlet kendi altyapısını güçlendirmeyecek demek değildir. Örneğin, 2022 yılında, %94.51 enflasyon varken, yurtiçi sevklere ayrılan pay 90 milyon TL idi. 2023 yılında, %83 enflasyon varken, 130 milyon TL oldu. 2024 yılında yurtiçi sevklere ayrılan rakam 230 milyon TL. 2024 yılında %60 enflasyon öngörülürken, 2025 yılı bütçesine baktığımızda, geçen seneye göre yurtiçi sevklerin %445 artırılıp, 1 milyar 250 milyon TL olacağı söyleniyor. Enflasyonun 7 katının üzerinde yurtiçi sevklere kaynak aktarılması akıl alır değil ve akıllarda farklı soru işaretlerine yol açabilecek bir konudur. Bu artış, “devlet hastanelerine yatırım yapmayacağım ve hastaları özele sevk edeceğim” demektir. Özele sevkler tabi ki olacaktır, ama özele sevki azaltmak için kendi altyapınızı güçlendirmelisiniz. 1 milyar 250 milyon TL ile bin kişiye hitap ediyorsanız, bu rakamı altyapıya ayırırsanız, belki de 3 bin kişiye hizmet verebileceksiniz ve yatırım da daimi olarak size kalmış olacak.
Soru: 2025 bütçesinde en çok hangi kalemlerde artış var?
Barçın: 2024 yılı bütçe yasa tasarısına göre, 2025 yılı bütçe tasarısında giderler %73.13, gelirler %66.38 artmış görünüyor. Geçen seneye göre en büyük artış %150 ile mal ve hizmet alımı giderlerindedir. Bundan sonra gelen en yüksek artış sırasıyla %92.04 ile sermaye giderlerinde, %71.15 ile cari transferlerde, %66.67 ile faiz giderlerinde görünüyor. Diğer tarafta, yedek ödenekler dediğimiz kalemde de %69.72 artış var. En düşük artış ise, geçen seneye göre, herkesin doğru diye bildiği yanlış, %50.30 ile personel giderlerinde oldu. Ayrıca personelin sosyal güvenlik sistemi, sigorta- ihtiyat sandığı yatırımları için de ayrılan ödeneklerde %40.07 artış oldu. Dolayısıyla 2025 bütçe yasa tasarısında en düşük gider artış oranı personel gideri ve sigorta-ihtiyat sandığına yatırım kaleminde olmuştur.
“Mal ve hizmet alım giderlerinin, enflasyonun üzerinde artması kafalarda soru işareti yaratıyor”
Soru: Geçen seneye göre, en büyük artışın %150 ile mal ve hizmet alımı giderlerinde olması normal mi?
Barçın: Değil. Mal ve hizmet alım giderlerinin, enflasyonun bu kadar üzerinde artması kafalarda soru işareti yaratıyor. Çünkü bu hükümet, maalesef, Anayasa’ya aykırı bir şekilde yasa gücünde kararnamelerle, bazı hususları ihale kapsamı dışına çıkardı. Kaldı ki, ihale içerisinde olan hususların da, usulsüz ihaleler yapıldığı için bozulduğunu görüyoruz. Bu kalemdeki artışın, vatandaşa hizmet olarak dönecek bir mal ve hizmet alım gideri olmasını öngörmüyorum.
“Personel giderlerine enflasyonun altında artış, hayat pahalılığı ödeneğine müdahalenin resmidir”
Soru: Personel giderlerinin enflasyon oranının altında artmış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sendikalar, HP hesaplama yönteminde değişiklik yapılacağına dikkat çekti ve buna tepki gösterdi....
Barçın: Personel giderlerine enflasyonun altında bir artış öngörülmesi, meclise henüz gelmemiş olmasına karşı sendikalarla teknik kurulda paylaşılan, hayat pahalılığı ödeneğine müdahalenin resmidir. Benim okuduğum kadarıyla, hükümetin hazırladığı taslakta artık konsolide kaldırılmıştır, hayat pahalılığının maaşlara yansıma şeklini değiştirmek hedeflenmektedir. Yaptığımız hesaplamalarla, artık çalışanlar sadece temmuz ve ocak aylarında, yani 12 ayda sadece iki ay alım gücünü koruyabilecektir, diğer 10 ay boyunca enflasyon altında ezilecektir. Bunu, devletin bütçe açığını kapatmak için bir hamle gibi görebiliriz. Enflasyonun maaşlara yansıtılma şeklinin değiştirilmesiyle, alım gücünü pahalılık karşısında koruyamamakla karşı karşıya kalacak kesimler, sadece kamu çalışanları değildir. Hayat pahalılığı ödeneğini 43 bin sigorta emeklisi de alıyor. Asgari ücret belirlenirken de, hayat pahalılığının altında olmayacak şekilde düzenleme yapılması prensibiyle hareket ediliyor. Hayat pahalılığının gerçek oranda maaşlara yansıtılmaması yönündeki çalışmayla hükümet, bütçe açığının bedelini vatandaşın cebine elini atarak karşılamak istiyor. Komitede, taslağı görmememize rağmen, vatandaşın mal ve hizmet alımlarında ödediği KDV oranlarında da artış için bir çalışma olduğunu öğrendik.
Günün sonunda, hükümetin bu düzenlemeleri, bütçe açığını ücretli çalışanlar, emekliler ile piyasadan mal ve hizmet alan tüm vatandaşların cebine elini atarak karşılamak için yaptığını görüyoruz. Ama kendi lükslerinde kesinti yok, kamu maliyesine bir disiplin getirme yok.
Örneğin, Başbakanlık’ın 2025 bütçesinde geçici işçi ödeneklerinin %101 arttığını görüyoruz. Genel bütçede, personel giderleri %50 artarken, sadece Başbakanlık’ın geçici işçi kaleminin %101 artması, “yandaş istihdamı yapacağım” demektir. Yani hükümet, bir taraftan ücretli çalışan, emekli ve tüm vatandaşların cebine elini atıyor, diğer taraftan devletin elde ettiği kamu kaynağını, halkın ödediği vergileri yandaş istihdamına kullanıyor. Bu da bize, aslında bu ülkede kaynak olduğunu ancak kaynağın adil dağıtılmadığını gösteriyor.
Külliye’nin idamesi...
Diğer taraftan toplumda tepkilere neden olan külliye tamamlanmak üzere... Külliyenin idamesi için bütçede kaynak bulunur ama tartışılması gereken, bu kaynağın külliyenin idamesine harcanmasının gerekli olup olmadığıdır. Yeni binalar yapılabilir, bu alanlara taşınılabilir ama bunlar kamusal sağlık ve kamusal eğitim altyapısına harcamalar yapıldıktan sonra olur. Cumhurbaşkanlığı bütçesinde temizlik giderleri 2024 yılına göre %233 artışla, 2.9 milyon TL’den 9.9 milyon TL’ye yükseliyor. Elektrik masrafı % 1675 artışla, 7.7 milyon TL’den 141.8 milyon TL’ye çıkıyor. Bina sigorta ücretleri % 6300 artışla, 292 bin TL’den 10.5 milyon TL’ye yükseliyor. Genel bütçe % 73, eğitim bütçesi % 51 ve sağlık bütçesi sadece % 41 oranında artış varken, Cumhurbaşkanlığı bütçesi % 197 oranında artıyor. Okul, hastane, yol gibi yığınla ihtiyaç varken, devasa bir yükü kamu bütçesinin boynuna asmak kabul edilebilir değildir.
“İzaz ikramdan %50 tasarrufla, yılda iki okul yapılır”
Soru: Siz olsanız ne yapardınız?
Barçın: 2025 bütçesinde, tüm bakanlıklara konulan izaz ikram kalemindeki ödenek 197 milyon 802 bin TL’dir. Sadece bakanlar, müdür ve müsteşarlar, kendi izaz ikram kaleminden %50 tasarruf etse, bunun karşılığı 5 milyon 494 bin Euro olur ve bu da iki okul demektir. Sadece izaz ikramdan %50 tasarrufla, yılda iki okul yapıp, beş yıllık hükümet döneminde bu ülkeye on yeni okul binası kazandırılırdı. Bütçede bunun gibi bir çok kalem vardır.
“Maliye Bakanlığı, bilerek, gelirleri gizliyor”
Hep giderler konuşulur ancak gelirleri de konuşmak gerekir. Gelirler noktasında, özellikle Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı limanlarda, Trafik Dairesi’nde ciddi seyrüsefer paraları, kayıt harçlarından ciddi gelirler elde edilmektedir. Maliye Bakanlığı’nın, öngördüğü rakamların üzerinde gelir elde edildiğini komite toplantısında tespit ettik. Maliye Bakanlığı, bilerek, gelirleri gizliyor. Çünkü yasa gereği, Maliye Bakanlığı, belediyelere mahalli gelirlerin %9.25’ini aktarabilir. Maliye Bakanlığı, kendi gelirlerinden belediyelere kaynak aktarmamak için, gelirlerini düşük gösterme yönünde politika izliyor. Ama devlet bir bütündür, merkezi idaresiyle, yerel idaresiyle... Vatandaş, birincil noktada hizmet aldığı yer olarak, hem mutluluk hem kalite bakımından belediyeleri ifade eder. Dolayısıyla UBP’nin, bu ülkeye yapmış olduğu en büyük kötülüklerden biri de, yerel yönetimlere ayrılacak kaynağı bir gider olarak görmesidir. Belediyelere ayrılan kaynak aslında bir gider değil, vatandaşa hükümetin yapmadığı altyapı yatırımlarının ve hizmetlerin belediyeler tarafından götürülmesidir. Biz CTP olarak, belediyelere ayrılan kaynağı, vatandaşa götürülen bir hizmet olduğunu gördüğümüz için kendi dönemimizde asla gelir gizlemeyeceğiz, belediyelerimize ayrılan kaynağın artırılması için gerekli yasal çalışmaları yürüteceğiz.
“Bütçenin açık vermesinin ana nedeni, toplanması gereken gelirin toplanmaması”
Gider azaltma noktasında yapılabilecek şeyler, gelir artırıcı noktalardan daha azdır. Hep ödenekler kısmında yoğunlaşırız, giderleri azaltabileceğiniz yerler vardır ama bunlar birkaç kalemdir. Bütçenin açık vermesinin ana nedeni giderlerin fazla olması değildir. Ana neden, ülkede gerçekten toplanması gereken gelirin toplanmaması, kayıt dışı ekonomideki büyüklük ve aflar nedeniyle vergi ödeme alışkanlıklarındaki bozulma neticesinde devlet gelirinin azalmasıdır. Forex yani Kaldıraçlı İşlemler Yasa Tasarısı, kripto paraların kayıt altına alınıp yapılan işlemlerden vergi geliri elde edilebilecek yasa tasarıları mecliste duruyor, bekliyor ve hükümet tarafından hiçbir adım atılmıyor. CTP’nin önüne koyduğu hedef, başta giderlerden tasarruf ama bunun yetmeyeceğinin bilinciyle, ülkedeki kayıt dışılığı kayıt altına almak için öngörülen yasaları yapmaktır. Ama en başta nüfus sayımını yapmak... Nüfusunu bilmeyen bir ülke ne okulunu, ne hastanesini, ne de yollarını planlayabilir.
“Grev ve Referandum Yasası’nda yapılmak istenen değişiklik Anayasa’ya aykırı”
Soru: Toplu sözleşme konusunda yapılması öngörülen değişiklik ne anlama geliyor?
Barçın: Bütçenin giderleri karşılama noktasında ciddi sıkıntı yaşadığı ve bu bedelin de çalışanlara ödetileceği gerçekliğini, 21 Kasım Perşembe gün meclise yollanan, Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Referandum Değişiklik Yasa Tasarısı’nda görüyoruz. Bu, Anayasa’nın toplu sözleşme hakkına müdahale edilecek şekilde, kamuya bağlı kurum ve kuruluşlarda, işveren ve sendikanın anlaşmasıyla, hükümetin yani Maliye Bakanlığı’nın onay vermediği toplu sözleşmelerin yürürlüğe girmeyeceği yönünde bir tasarıdır. Bu değişiklik Anayasa’ya aykırıdır. Anayasa Mahkemesi’nin ve Yüksek İdare Mahkemesi’nin bu konuda üç kararı vardır. Toplu iş sözleşmesi, işveren ve işçinin temsilcisi sendika arasında imzalanır. Buna herhangi bir üçüncü tarafın, herhangi bir yasa veya yaptırımla müdahil olması, Anayasa’nın toplu sözleşme hakkına müdahaledir. Dolayısıyla, bile bile, anayasaya aykırı, hukuk tanımaz bir şekilde çalışanların haklarına göz koyan bu yasa tasarısına karşı başta mecliste biz olmak üzere, tüm sendikalarımız ve onbinlerce çalışanımızın direnişi meşrudur ve bu direniş de olacaktır.
“TC’den kamu maliyesine aktarılacak kaynaktaki düşüş TC ile kurulan ilişkilerin sağlıksız olduğunun bir göstergesidir”
Soru: UBP, “Türkiye’den en iyi parayı biz alırız” iddiasındayken, Türkiye’den kaynak aktarımında da sorun olduğunu ve bu yıl bütçede Türkiye’den gelmesi öngörülen rakamın, enflasyona rağmen azaldığını görüyoruz. Kaynak aktarımında neden sorun var?
Barçın: 2024’te %60, 2025 yılında %35 enflasyon olması öngörülürken, TC’den kamu maliyesine yani Maliye Bakanlığı’na aktarılacak kaynak, enflasyon hariç, %20 azaltıldı ve 5 milyar TL’den 4 milyar TL’ye düşürüldü. Bu düşüş, TC ile kurulan ilişkilerin sağlıksız olduğunun bir göstergesidir. TC, “Bu ülkede kaynak vardır ama sen bu kaynağı toplamıyorsun. Ben, zaten kendi ülkemde, ekonomik anlamda tedbirler alıp, yeri geldiğinde vatandaşımla karşı karşıya gelmek zorunda kalıyorum. Sen kendi gelirlerini toplama noktasında irade göstermeyip, bunun bedelini bana yükleyemezsin” diyor. Vergi aflarına bakın. Bir hükümet düşünün ki, Anayasa’ya aykırı bir şekilde, meclise sunmadan, 5 Ağustos 2024 tarihinde bir vergi affı yapıyor. Bu vergi affı, 6 Eylül 2024’e uzatılıyor, yetmiyor 4 Ekim 2024 tarihinde bir daha uzatılıyor. Yetmiyor, 31 Ekim 2024 tarihinde, 26 Aralık’ta son bulacak şekilde dördüncü kez uzatılıyor. Siz bir işletme sahibi olsanız ve devlete vergi borcunuz olsa, verginizi verir misiniz? Vermezsiniz. O parayı son ödeme tarihine kadar kullanır ve gelir elde edersiniz. Bunu yaptığınızda kimin gelirini çalmış olursunuz? Devletin gelirini. Devlet vergiyi küçük esnaftan topluyor. Bu vergi afları sade vatandaşa, küçük esnafa çıkan aflar değil. Bunlar, belli büyük sermaye gruplarının vergi borçları için çıkıyor. Normalde, vergi affı çıktığında herkes devlete gider, “faizlerde bir af var” deyip, geçmiş borçlarını kapatmak için bir yatırım yapar ve vergi aflarının çıktığı aylarda devletin vergi gelirleri artar. Ama bu hükümet, çıkardığı vergi aflarını belli kesimlerle paylaştığı için, Temmuz ayında 5 milyar 729 milyon TL olan vergi gelirimiz, afların olduğu Eylül ayında 4 milyar 840 milyon TL’ye düşüyor. Vergi aflarını devamlı uzatmakla, vergi ödeme alışkanlığını da bozuyorsunuz, bu da devletin kayıplarına neden oluyor.
“2024 yılında, Türkiye’den gelmesi öngörülen paranın %1.35’i geldi”
2024 yılında, Türkiye’den kamu maliyesine 5 milyar TL gelmesi öngörülmesine rağmen, ekim ayı itibarıyla sadece bu paranın %1.35’i yani 67 milyon 608 bin TL gelmiştir. Ayrıca Savunma giderleri için de Türkiye’den gelmesi gereken 615 milyon TL de gelmemiş ve bu gider de yerel gelirler ile karşılanmıştır.
Reel anlamda kamu maliyesine Türkiye’den bir kaynak akışı olmadığı tespitinden hareketle 2025 yılında bütçe açığının 17 milyar 618 milyon değil, 21 milyar 618 milyon TL olacağı gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz. Dolayısıyla 2025 bütçe yasa tasarısı, bu ülkenin iflas bayrağını çekme yasa tasarısıdır.
“Zihniyet değişmezse, hükümet maaşları ödemekte zorlanır”
Soru: Devletin maaş ödemelerinde aksama, sıkıntı söz konusu olur mu?
Barçın: Hükümet, mevcut gelir politikasıyla devam eder, kayıt dışını kayıt içine almak yerine kayıtdışılığı ve vergilerin toplanmasını öteler bir politika izlerse, Haziran 2025 sonrasında, bütçede öngörülen gelirlerle maaşların ödenebilmesi zor görünüyor. Bu zihniyet değişmezse ve mevcut gelir politikasıyla hareket edilirse, hükümet maaşları ödemekte zorlanır. Aslında bu hükümet, maaşları Şubat ayı itibarıyla ödemekte zorlandığını bildiği için hayat pahalılığını maaşlara daha az oranda yansıtmak için meclise yasa tasarısı yolluyor. Hayat pahalılığı ödeneğinin şu andaki uygulamasını 2009 yılında yürürlüğe koyan parti UBP’dir. Şimdi ise maaşlara yansıtılacak oranı azaltıyor, çünkü kendisi sermayeye o kadar göbekten bağlı bir pozisyona gelmiştir ki, onların kayıt dışılığına göz yummak zorunda kalıyor, çünkü finansörleri onlardır ve maaş ödeme noktasında ciddi riske girileceğini görüyor.
“2025 yılı, mücadele yılı olacak”
Soru: 2025 yılında bizi neler bekliyor?
Barçın: 2025 yılında tarihi bir bütçe açığıyla karşı karşıyayız. Devletin, vatandaşın cebine elini atacağı bir bütçeyle karşı karşıyayız. Kendi “itibar”ından tasarruf etmeyip, sigorta emeklilerinin ve çalışanların maaşlarına göz diken bir yapıyla karşı karşıyayız. 2025 yılında, çalışanların anayasal hakkı olan toplu sözleşme hakkına müdahaleyle karşı karşıyayız. Özetle, 2025 yılı, hukuksuzluğa, ekonomik dar boğazdan çıkış için çaba harcamayanlara, faşizme ve diktatörlüğe karşı bir mücadele yılı olacaktır.
“Karaya oturttukları gemiyi yüzdürmeye hazırız”
Soru: Erken seçim gündeme gelir mi?
Barçın: Erken seçimin, hükümet tarafından da, belli bir süre sonra isteneceğini düşünüyorum. Çünkü bu zihniyet, bu yapıyı götüremeyecek ve hükümetin kendisi de bir an önce seçime gitmek isteyecektir. CTP’nin erken seçim önergesi pazartesi (bugün) mecliste görüşülecektir. Biz, karaya oturttukları gemiyi tekrardan denize çekip yüzdürmeye hazırız. Bütçe çalışmalarında da ifade ettik, “Artık bu gemiyi terk edin, bu gemiyi biz yöneteceğiz. Siz gemiyi karaya oturttunuz, biz yüzdüreceğiz”.