“Kardeş Ocağı; ilk sivil toplum örgütümüz olarak tarihe adını yazdı”

Sibel Siber’in kaleme aldığı “Kıbrıs’ta Jön Türk Hareketi – KULÜP – Kardeş Ocağı”...

Simge ÇERKEZOĞLU

Çok isimler değiştirmiş olsa da Kardeş Ocağı Kıbrıs Türk toplumunun ilerlemesi, aydınlanması, birlik olması için çalışan ilk sivil toplumu örgütü olarak tarihte önemli bir yere sahipti. Ancak bunu yeniden fark etmemiz veya öğrenmemiz Sibel Siber’in kaleme aldığı “Kıbrıs’ta Jön Türk Hareketi – KULÜP – Kardeş Ocağı”  kitabıyla mümkün oldu. Kıbrıs Türk toplumunun tarihine dair önemli detaylar içeren bu kitap, mutlaka okunmalı, o günlerde verilen varoluş mücadelesi yeniden hatırlanmalı ...

“Çarşafsız sahneye çıkan ilk Müslüman kadınlar Kıbrıslı Türklerdir”

Kardeş Ocağı için Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşme sürecinin Kıbrıs’taki iz düşümü gibi bir ifade kullanmak istiyorum. Ne kadar doğru olur bilemiyorum, Sibel Siber bu konuda beni aydınlatıyor.

“Çok ilginçtir İttihat ve Terakki döneminde Kıbrıs’ta Kardeş Ocağı, İttihat ve Teraki Klübü ismini alıyor. Türkiye’yi yakından takib eden, Türkiye önderleri ile iletişim içinde olan önderlerimiz vardı. Sanat ve tiyatro alanında iletişim içindeydiler. Daha sonra Atatürk devrimlerinin uygulanması için de çok mücadeleler edildi. Belki çok bilinmiyor ama bizler İngiliz sömürgesi olmamıza ve onlar modernlikte örnek ülke olmalarına rağmen sömürgelerinde davranış biçimleri arklıydı. Atatürk devrimlerini benimsememiz karşısında İngilizler çok direnç gösterdi. Buradaki halka siz Türk değil Müslüman’sınız onlara göre yaşayın denilmişti. Şeriat yasaları ile yönetilmemiz isteniyordu. 1926’da Türkiye’de medeni hukukun kabul edilmesinden yirmi dört yıl sonra 1950 yılında ancak bu hak bizlere verilebiliyor. Kıbrıslı Türkler için devrimler hiçbir zaman mecburi olmamıştır. Bizler sanki bunu bekliyor gibi, devrimler hemen kabul edildi ve benimsendi Kardeş Ocağı eşleri, kızları o yıllarda çarşafsız sahneye çıktılar. Yaşar Ersoy’un kitaplarında da var. Çarşafsız sahneye çıkan ilk Müslüman kadınlar Kıbrıslı Türklerdir. Türkiye’den de önce bunu yaptılar. Zaten Türkiye’den gelip adayı ziyaret eden milletvekili Hasane Ilgaz, Kardeş Ocağı’nda ağırlandı. Daha sonra Kıbrıs Notları ismiyle anılarını yazdığında Kıbrıslı Türklerin ne denli çağdaş, modern bir toplum olduğundan övgüyle söz etti. O nedenle bu ifadeyi kullanmak doğru olacaktır diye düşünmekteyim.”

Kitabı okudukça Kardeş Ocağı üyelerinden toplumumuzun kannat önderleri olarak söz edilebileceği fikrine kapılıyorum.  İçinde bulundukları döneme göre, eğitimli ve aydın insanlar biraraya toplanmış. Sibel Siber’de görüşüme destek veriyor.

“1909’lu yıllardan itibaren toplumun örgütlenmesinde, toplum bilincinin gelişmesinde önemli rol oynadılar. Fadıl Niyazi Korkut’un anılarında Osmanlı adadan çekildiği zaman tüm memur ve üst kademe yöneticilerini alıp gittiği yazıyor. Geride adada lidersiz, örgütsüz, öksüz denilebilecek bir cemaat kaldı. Yine de güçlü bir çabayla örgütlendiler. Kıbrıslı Rumlar’ı örnek aldılar. Onlar kilise ve klüpler etrafında örgütleniyordu. Bizler de benzer şekilde Kardeş Ocağı’nda örgütlendik. Kardeş Ocağı ilk sivil toplum örgütümüz olarak tarihe adını yazdı. Basın yolu ile de halka ulaştı. Toplumun iyi eğitimli insanlarıydı. Herkes birer aydındı. Tabii zaman içinde örgüt çöküntüye uğradı. Belki o dönemi de yazılır, halen hayatta olan üyelerinden olaylar dinlenir.”

“Fadıl Niyazi Korkut adı bir tiyatroya verilmeli”

Kitapta Kardeş Ocağı’nın kuruluş amacı Kıbrıs Türk toplumunu her bağlamda geliştirmek olarak açıklanıyor... Yaşananlara bakıldığında gerçekten de böyle bir misyonu olduğunu kabul etmek gerekiyor.  

“Kardeş Ocağı sadece siyasal anlamda örgütlenme, hak talep etme değil. sosyal anlamda da bu rolü üstlendi. İngiliz sömürge dönemi Kıbrıslı Türkler’den bazı haklar aldı. Mesela Evkaf Kıbrıslı Türklerin tek kurumsal yapısıydı. Gelir gelmez yöneticilerini değiştirmişlerdi. Kardeş Ocağı’nın çabalarıyla Evkaf geri alındı. Tarihte önemli bir mücadeleydi. Öte yandan da toplumun kültür, sanat ve tiyatro alanında gelişmesine öncülük ettiler. Tiyatro bu örgütlerle başladı. Sahneye oyunlar kondu. Elde edilen gelirler her zaman yardım amaçlı kullanıldı. Hatta, Türkiye’nin birinci dünya savaşında Donanma Cemiyeti’ne tiyatrodan elde edilen gelirler bağışlanmış.İngilizler bunu da engellemeye çok çalıştı. İstiklal Savaşı döneminde de Kuavi Milliye’ye yardım edildi. Bunlar kitapta belgeleriyle var. O günler için çok büyük çabalar. Müthiş bir olay olarak görüyorum. Özellikle Fadıl Niyazi Korkut’un adının bir tiyatroya verilmesi gerektiği kanısındayım. Pek çok oyun yazan, oynayan, tiyatro ile toplumu buluşturan önemli isim...”

“Mülteciler gibi küçük gemilerle bizler de Türkiye’ye göç ettik”

Kitaba dair bana ilginç gelen bir diğer nokta Kıbrıslı Türklerin adadan göç edişlerinin çok eskiye dayanması.  1900’lü yılların başında Anadolu’ya yapılan göçler ve  öne çıkan üç önemli tarih var.

“Bu araştırmaları yaptığım  zaman fark ettim ki Kıbrıslı Türklerin göçlerinde üç önemli tarih öne çıkıyor. Biri Osmanlı’nın Kıbrıs’ı İngilizlere bırakması. Daha sonra 1914 yılında birinci dünya savaşının başalmasıyla İngiltere’nin Kıbrıs’ı tek taraflı ihlakı ile birlikte yaşanan ağır kuraklık, ekonomik şartlar.. Üçüncü ve en büyük toplu göçler ise Lozan Anlaşması ile oldu. Öncesinde bu anlaşma ile Kıbrıs’ın Anadolu’nun bir parçası olması bekleniyordu ama olmadı. Misaki Milli dışında kaldı. Türkiye’de o yıllarda zor zamanlar yaşıyor. Savaşın yarattığğı zorluklar ile Kıbrıslı Türkler’i çok düşünemiyor. Gündemde Kıbrıs hiç yok. Adanın ileri gelenlerin de öncülüğünde toplu göçler başlıyor. Toplumun okur yazarlarının bu etki ile göç ettiği anlatılır. Tabii bu noktada yine Kardeş Ocağı büyük mücadele veriyor. En sonunda göç yasaklanıyor. Araştırmalarım sonucunda beni çok etkileyen bir başka detay  mülteciler gibi küçük gemilerle Kıbrıslı Türkler’inde kaçak olarak Türkiye’ye gitmiş olması. Tabii kaç kişi gitmeyi başardı, kaç kişi yolda öldü, onu da bilemiyoruz.”

Sibel Siber kitabı yazmak için yaptığı derin araştırmalar sonucunda ilginç, az bilinen bir detayı daha gün yüzüne çıkarıyor. Bu detayı kendisinden dinliyorum.

Kıbrıs’ın İngiltere tarafından Yunanistan’a teklif edildiğini ben hiç bilmiyordum. Oysa ben tarih okumaya çok meraklıyım. Bu bilgiyi okumamıştım. Balkan savaşı sırasında İngiltere Yunanistan’dan yanında yer alması karşılığında adayı vermeyi teklif ediyor. Ancak o dönemde Yunanistan bunu kabul etmiyor. Muhtemelen Kıbrıs ağır bir ekonomik yük, geliri giderini karşılayamayan bir yapı gibi görülüyor. Hatta o dönemdeki İngiliz Yüksek Komseri İngiltere Dış İşleri Bakanlığına yazı yazarak, Müslümanlar ne olacak diye soruyor. Tabii bu gerçekleşmiyor ancak gerçek olsa bugün nasıl bir Kıbrıs olurdu, bizler hayatta olur muyduk diye insan düşünmeden edemiyor.” 

Röportaj Haberleri