On altı saatlik bir maraton.
Hükümet adına UBP, gözü kara bir şekilde ısrar ve inatla Belediyelerin birleştirilmesi ile ilgili yasayı Meclisten geçirmek istiyor.
Bugüne kadar önerdiğimiz, (verimlilik, özerklik, katılım, disiplin ve denetim odaklı) iki kademeli model ve kriterler üzerinden adil birleşme için bilimsel kümeleşme yaklaşımını dikkate almamaya çalışıyorlar.
Gerek dünya örnekleri üzerinden Belediyelerin birleşme uygulamaları gerekse kriterlerin açılımı ve gerekçeleri ile ülke gerçeklerine bağlı birleşme modellemeleri, UBP için bir anlam ifade etmiyor oysa.
Sürekli bir “-mış hali” yaşanıyor. Dinliyormuş, dikkate alıyormuş önemsiyormuş gibi bir tiyatro oynanıyor.
Kendince çatışmamaya yemin etmişler ama dışlamanın, dikkate almamanın en belirgin göstergesi olan “yok sayma” oyunu oynanıyor. Halkı, örgütleri, sendikaları, siyasi partileri, uzmanları…
Sabahın dört buçuğunda genel değerlendirme yapmak ve geçirilen bu yasa ile doğacak sorunları, hasarları ortaya koymak isteyen Milletvekillerine Komite Başkanı söz vermiyor.
Komite çalışmalarının bol konuşmalı, tartışmalı, farklı fikirlerin dinamizmi ile katkı koyma ortamı, Komite Başkanının sadece Parti Başkanına söz vermesi ile ortadan kaldırılıyor. Usuller, tüzükler, gerekçeler aranıyor şu bu. İlk kez Milletvekillerinin söz hakkı engellenmeye çalışılıyor.
Sürekli uyarıyor, tartışıyor, anlatıyoruz…
Sonuçta, bu yasa bir hafta on gün sonra Meclis Genel Kuruluna gelecek. Bu arada 51/95 Belediyeler yasası Komitede çalışılacak.
Kısaca: Yasa 18 Belediye öngörüyor. Bunun dışında hiçbir şey belli değil. Nasıl bir yol izleneceği, geçiş süreci, personelin hakları, intibaklar, halkın alacağı hizmet kalitesi, hizmetlerin aksamadan insanlarımıza ulaşması tamamen bir belirsizliğe, kaosa terk edilmiş durumda.
Yerel yönetimler, Kıbrıslı Türklerin deneyim sahibi olduğu alanlardan biri. Hem bireysel hem de kurumsal anlamda güçlü bir hafıza, bilgi birikimi ve kadrolar mevcut. Çok büyük başarılara atılmış imzalar var. Hemen her bölgede. Kıbrıs Türk yönetim erkinin önemli bir ağırlığı yerel alandadır. Halkın ihtiyaçlarının önemli bir kısmı bu erk üzerinden karşılanıyor. Merkezi yönetim yapısının berbat hali karşısında başta CTP’lilerin yönettiği olmak üzere bazı Yerel Yönetimlerin olumlu icraatları halkın bir nebze nefes alması için önemli bir alandı.
Bir çalışma alanında doğan kakafoni veya çıkmazlar karşısında başa dönmek ve çalışmanın neden yapıldığını sorgulamak gerekir. Yerel Yönetimler “reformu” neden yapılıyor ? Mali disiplin, mali tasarruf ? İdari düzenleme ? Yerel sosyal dönüşüm ? Katılımcı bütçe, ki günümüzde en değerli uygulamalardandır ? Ne ?
Bugün yapılmakta olan Yasa’nın bu sorularla hiçbir ilintisi yoktur. Bu ülkede bu denli büyük ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar varken, taşları yerine oturtmak için zamana, akla ve programa ihtiyaç varken, neden?
Vücut dili
İlk kez bir Meclis Komitesine, Başbakanın, tüm Bakanların ve UBP vekillerinin eksiksiz katıldığı dikkate alındığında ve buna tasarının mutlaka geçeceğine dair anti demokratik tavırları eklendiğinde, talimatlandırılmış bir grubun körlemesine yaptığı bir işten başka bir algıya sahip olmazsınız.
UBP, Ankara’nın dayattığı Protokol üzerinden Yerel Yönetimler sözde düzenlemesini yüzüne gözüne bulaştırarak yapmanın çaresizliği ile on altı saat boyunca çırpındı. Elbette UBP’nin yaratmaya çalıştığı büyük tahribata göz yumacak değiliz.
Ancak bilmeliyiz ki bu Yasa bu şekli ile Meclisten geçerse, bundan sonraki gelişmeler çok daha ağır sonuçlar doğurabilecektir. Bu nedenle tüm halk olarak ortak bir noktada birleşmeli, demokratik, çağdaş, sürdürülebilir, katılımcı bir yerel yönetim anlayışı için gerekli örgütsel ve bireysel tavrı sergilemeliyiz.
Mecliste sokakta hayatın her alanında mücadeleyi mevzi kaybetmeden, kolaya kaçmadan sürdürmek, toplumun beklediği direnişi hayatın her alanında gerçekleştirmek için kararlılık, sabır ve dayanışma gerekir. Bu kavgada kararı Kıbrıslı Türk halkı verecektir.
Ve karar günü uzak değildir. Bu halk bu zihniyetten mutlaka kurtulacak.
Karga:
Komite çalışmasının ilerleyen saatlerinde, değerli Dr. Ceyhun Birinci arkadaşımız, “Asım bak bu iş bizim Karga hikayesine döndü” dedi. Şaşırdım. Ne hikayesi anlamadım, dedim. “İstanbul’da Yüksek öğrenimin ilk yıllarındayız. İstanbul Merter'de, Ali Alnar dostumuz ve veterinerliğin ilk yılında olan bir arkadaş ile birlikte. Bir karga evin camına gelip çarptı ve orada durdu kaldı. Pencereyi açıp kargayı içeriye aldığımızda yaralı olduğunu gördük. Ne yapacağız pek bilmiyoruz. Evde de sadece antibiyotik iğne var. Eh madem bu var ve insanlara bir tüp yapıyoruz, biz de Karga’ya üçte birini yapalım belki işe yarar dedik ve gerçekten de iğneyi yaptık. Karga aniden şiddetli bir şekilde titremeye başladı ve bir süre sonra öldü. Şimdi UBP’nin yaptığı iş de aynen böyle. Hiçbir bilimsellik ve akıl yok. ‘Önce sözde tedavi, teşhise sonra bakacaklar’.” dedi.
Bu değerli anektodu burada kayda geçirmek istedim.