Covid19 pandemisi her yerde olduğu gibi Kuzey Kıbrıs’ta da önce sağlığı, sonra ekonomiyi tehdide devam ediyor. Her ikisi için de acil ve kesin ve keskin önlemler almak gerekiyordu… Küçücük, insan kaynakları zengin ve üniversiteler ülkesi Kuzey Kıbrıs’ta bu önlemleri belirlemek, kararlaştırmak, uygulamak ve uygulamayı denetleyip ihtiyaca göre geliştirmek, genişletmek ve pandemiyi asgari düzeyde hasar ile atlatmak kolay olması gerekiyor idi aslında…
Ama, zengin insan kaynakları tarafından seçilmiş siyasetçilerden seçilen hükümet beklenen, umulan ve ihtiyaç olan başarıyı gösteremiyor. En basit beklenti, kendilerinin de kullandığı “Toplumsal dayanışma” kavramını uygulamada göstermek, ülkenin tüm insan kaynaklarını, halkın tüm kesitlerinin karar önderilerini bir araya getirip, sağlık ve ekonomi konularında topluca, toplumsal bir mücadeleyi el birliği ile gerçekleştirmek idi… Hükümet maalesef “Ben bilirim – Ben yaparım” havasında işe koyuldu, önce sağlıkta tosladı, şimdilerde de ekonomide… Sağlık konusunda bir hafta kadar önce bir Danışma Kurulu oluşturuldu, bu saatten sonra fark yaratabilecekler mi görülecek.
Ekonomi konusunda ise hükümet hala daha kendi bildiğini okuyor… Bir ekonomi programı açıkladı, utanmaslar kendileri bile beğenmediklerini söyleyecek… Başbakan aslında bunu ima etti, olanaklar ancak buna elverirmiş… Hangi olanaklar? Kendilerinin kendi başlarına düşünüp bulduğu olanaklar… Hangi düşünce odağında bu olanakları bulmuşlar? Bütce açığı olmasın; kamu maaşları ve transferlerinden kes, ne toplanmışsa yarısını özel sektör çalışanları için maaş desteği, yarısını da özel sektörün kuruluşları için kredilendirme desteği olarak kullan… Özel sektörün tehdidi ağır gelince de ek destekler de yarattılar ama o da özel sektöre bankalardan kredi kullanmalarını tavsiye etmek oldu; bir süre ödemesiz ama tüm süre faizli olacak, faizin birazını da hükümet ödeyecek…
Ekonominin istikrarsızlığının kesin olduğu, ilerisinin görülemediği ortamda, yani yatırım ikliminin olmadığı ortamda özel sektör bu kredi olanağını yatırıma kullanmayacak, mevcut durum nedeniyle girdiği girdaptan yüzerek çıkmaya çalışmak için kullanacak… Ama ihtiyaç, pandemi sona erdiği zaman ülkede yatırım ikliminin de gerçekleşeceği önlemlerin hükümet tarafından şimdiden belirlenip, düzenlenip, hazırlanıp alınması idi… Yani diğer tüm ükelerin yaptığı gibi, pazar faaliyetlerini tetikleyici mali önlemler almak, öncelikle devletin uzun vadeli (5-6 yıl) borçlanarak (en azından 3 milyarTL) kamunun yatırım, yenileme, büyütme gibi projelerini uygulamaya koymak, pazarın manivelasını elinde tutan tüketiciye, manivelayı daha seri ve güçlü bir şekilde çevirebileceği maddi desteği vermek, yani onun satın alma gücünü yükseltmek ve reel sektörün de yenileme ve yeni yatırımlar için ekonomik iklimin uygunluğunu ve güvenirliğini görebilmesini sağlamak…
Maalesef, bunlar yapılmayıp, “Bütçe açığı büyümesin, kumarhane otellerinin sahipleri de pek üstümüze gelmesin” önlemleri alınıyor. Ve herşeyin kontrol altında olduğuna ve düzeleceğine dair umutlar dağıtılıyor… Okulların ne zaman açılacağı, öğrenim yılının ne zaman ve nasıl tamamlanabileceği dahi belirsizlikte iken ve internet üzerinden uzaktan eğitim kanalı uygulamasına çalışılır iken, Turizm Bakanı, yurttaşa iyi ve güzel haberler verdi, kaptılan işyerlerinin önemli kısmı Mayıs’ta açılacakmış, turizm sezonu da Haziran’da başlayacak… Dünyanın hali malum, insanların psikolojisi malum, ulaşım sisteminin durumu malum iken eğer Turizm Bakanı bunu söyler ise, hiç de şakası yok, Başbakan kendisini o anda görevden almalıydı… Birincisi işinden anlamıyor ve bilmiyor ki bunu söyleyebiliyor, ikincisi dünyanın halinden hiç anlamıyor, üçüncüsü de hükümet adına olmayacak vaat veriyor ve dolayısıyla hükümeti sorumluluk altına sokuyor… Halkın aklı ile dalga da geçiyor ayrıca ama onu Başbakan da açıkladığı ekonomik önlemler paketi ile yapmıştı; bu konuda Başbakan’ın ona gülecek hali yok… Bu hükümetin bu süreci başarı ile yönetemeyeceği ortada; muhalifleri el vermeye hazır, kamuoyu bunu gerekli de görüyor ama “onlar bilir – onlar yapar”, Haziran’da da onlar turizm sezonunu açar…
Bu arada Cumhurbaşkanlığı tarafından oluşturulan ekonomi danışma kurulu da pandeminin küçük işletmeler üzerindeki olumsuz ekonomik etkisi konusunda rapor hazırlamış, kamuoyu ve hükümetle paylaşmış. Bir ekonomi üst aklından ekonominin tüm ögeleri, kesimleri, katmanları ve onların birbirine olan etkileşimini inceleyen ve tespit edilen sorunlara bütünsellik içinde çözümler öneren bir rapor beklemek fazla mı oluyor?! Konu raporun içeriğinde doğrular ve hatalar da var… Örneğin, incelenen sektör kayıtdışılığın en yaygın olduğu ve dolayısıyla devlete vergiler bağlamında (gelir ve KDV) katkılarının olması gerekenden çok daha az olduğu bilinen bir gerçeklik ama bu sektörün vergilerinin devletin can damarlarından biri gibi sunulması gerçekle çelişiyor. Yani, fatura-makbuz kesen inşaat demircisi, kalıpçısı mı var; kuaför-berber mi var (bir Berber Ersoy Enginol vardı Küçükkaymaklı’da, o da kapatalı yıllar oldu)? Örneğin, ortalama hane nüfusu 4.5 kişi civarıdır ve gene ortalama olarak her hanede 2.2 kişinin geliri olmaktadır. Dolayısıyla, raporda incelenen işkollarında işsizlik-muhtaç aile sayısı ilişkisi gerçeği yansıtmıyor. Ama bir gerçeği doğru olarak vurguluyor, bu sektör insanları aileleleriyle birlikte ekonomik krizden ağır darbe alıyor. Bunu raporlayıp kamuoyu ile paylaştıkları için teşekkürü hakediyorlar. Çiftçiler ne olacak, narenciye ve patates üreticileri ne olacak?! Ya hayvancılar? Sütler için Türkiye’ye bir olanak bulunmuş; yeterli mi? Cumhurbaşkanlığının ekonomi kurulu bunları ayrı mı raporlayacak? Sanayi, turizm, yüksek eğitim, tarım, inşaat, finans sektörleri bu ülkenin ekonomi sektörleri değil mi; küçük esnafla birlikte ekonominin tamamlayıcı unsurları ve birbirlerine bağlı ve bağımlı unsurları değil mi? Doğru ekonomi önermeleri için bunlar da birlikte raporlanması gerekmiyor mu? Bu sektörlerden ekmek yiyen emekçiler ve aileleri ilgiyi hak etmiyor mu?
Sorular uzayıp gider… Ama başa ve başlığa dönmek gerek… Ülke küçük, insan kaynakları zengin, üniversiteleri çok… Buna ragmen Kuzey Kıbrıs’ın yaşadığı bu haller, yaşaması gereken haller olmamalıydı… Kargalar bile güler bu hallere…