Çirkin bir karikatürdü...
Fazlaca düşmanca...
Nefret dili hatta...
Mizah çok daha estetik ve yaratıcı olmalı...
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı 65 sene sonra Yunanistan’ı ziyaret etti, atıştı, konuştu ve böylece öğrenmiş olduk, ardından yaşanan tepkileri...
Buymuş Yunanlı çizerin ruh hali...
Afrika gazetesi bu karikatürü yansıtmasa, bilmeyecektik.
Biz bilmeyecektik sadece...
Karikatür yine var olacaktı.
* * *
Şener Levent senelerin gazetecisi...
Niyeti farklı olsaydı eğer o çirkin karikatürü gazetesinin manşetine taşır, tam sayfa yayınlardı.
Bunu yapmadı.
Karikatürü sahiplenmedi.
Ama okuruna dedi ki, “Bakınız, Erdoğan’ın ziyaretini Yunanistan’da böyle yansıttılar…”
* * *
Karikatüre baktım, dudak büktüm.
Üzüldüm, düşündüm, gerildim.
Hepsi bu!
Karikatüristin çizgisi son derece hoyrat olabilir, peki bakanın tepkisi nasıl?
Üstelik herkes de biliyor, “Basın Hapishanesi”ne dönüştü Türkiye.
Kıbrıs’a dair geçmişi de karanlık bu yönde...
Ve işte bu Türkiye’nin Bakanı, Afrika gazetesi için diyor ki, “Türk milletinin bir ferdi gibi değil, adeta Rumların sesi gibi yayın yapıyor.”
Bu söylem buram buram ırkçılık kokuyor.
“Türk milletinin bir ferdi” olmadan gazetecilik yapılamaz mı yani?
“Bunları Kıbrıs Türk halkının içine çıkamayacak hale getiririm” ne demek!
“Garanti” anlaşmasında mı yazıyor bu?
“Bunların hiçbir milli ruhu yok” derken “bunlar” kimdir sahi?
“Milli Ruh” nasıl bir ruhlar alemidir?
* * *
Türkiye’nin makamları elbette bu karikatürden rahatsız olacaktır.
Herhangi bir Kıbrıslı siyasetçi için çizilse, bizler de aynı rahatsızlığı yaşarız.
Ve doğalında bu karikatürü ayıplayacak, kınayacaktır.
Burada elçiliği vardır, isterse, hukuk düzeni içinde hakkını da arayabilir.
Savcılara da açık çağrı yapılmıştır.
Tamam da...
Tüm bunların dışında “linç kampanyası” başlatmak, “tehdit” etmek, “kabadayı” edasında konuşmak ve saldırmak nedir?
Avrupa ve Amerika’nın en yüksek tirajlı gazetelerinde yayınlanan çok daha sert Erdoğan karikatürleri halen hafızalardadır.
Ve savcılar da harekete geçecekse eğer...
İlk önce “Üniversite Adası”na davet ettiğimiz ve “fuhuş”a zorladığımız kızlara bakmalıdır.
Bu ayıplı coğrafyada sırada bekleyen bir karikatürden çok daha yaşamsal işlerimiz, çok daha önemli dertlerimiz vardır.