Öykü Yarışması’nın başarılı öyküleri
Yenidüzen-Deniz Plaza 6. Öykü Yarışması sonucunda dereceye giren öyküleri geçtiğimiz hafta yayınlamaya başlamıştık. 9,10,11 ve 12,13,14 yaş gruplarında düzenlenen yarışmanın birincilerinden başlamıştık yayınımıza… Geçen hafta büyük yaş (12,13,14) grubunun birincisi yayınlanırken bu hafta da küçük yaş (9,10,11) grubunun birincisinin öyküsü yayınlanıyor.
*****
Zeki Zekican
3. sınıf
Özgürlük İlkokulu
9,10,11 yaş grubu birincisi
Yarışma konusu: Yeni bir güne uyandınız… Önünüzde sabahtan akşama değerlendireceğiniz bir zaman dilimi var. O günde neler yaşamayı isterdiniz? Öyküleştirerek anlatınız…
KARLA GELEN MUTLULUK
Güneşli bir Şubat sabahıydı. Ağaçtan ağaca uçuşan kuşların cıvıltıları şubata inat baharı müjdeler gibiydi. Her zaman yatağından kalkmak istemeyen Zeki, o gün anne ve babasından önce kalkmış, akşamdan hazırladığı kıyafetlerini giymiş, diline de bir şarkı tutturmuştu. Öyle anlaşılıyordu ki bu şarkı kendi bestesiydi; çünkü anne ve babası daha önce bu şarkıyı hiç duymamışlardı. “Karlı Trodos dağları bizi bekliyor, kardan adamın ağzı, burnu cebimde duruyor…” diyerek anne ve babasını uyandırmaya çalışıyordu.
Trodos’a gideceği günü iple çekiyordu Zeki. Bembeyaz karlar içinde kaymayı, kartopu oynamayı, kardan adam yapmayı çok istiyordu. Babası ona söz vermişti. Yarıyıl tatilinde onu Trodos’a götürecek, bembeyaz karlar içinde istediği kadar oynamasına izin verecekti. İşte o gün gelip çatmıştı. Kahvaltıdan sonra yola koyuldular. Zeki’nin içi içine sığmıyordu. Sürekli “Baba Trodos’a ne kadar kaldı?” diye soruyordu babasına. Babası da büyük bir sabırla oğlunun sorularını yanıtsız bırakmıyordu. Uzun bir yolculuktan sonra Trodos Dağı ve karlar göründü. Sabah kalktığında adeta baharı müjdeleyen güneş gitmiş; yerini soğuk, puslu bir hava almıştı; ama Zeki çok mutluydu. Arabayı açıp içinden atlamak, bir an önce karlarla buluşmak, beyaz bir yorganı andıran yumuşacık karlarda tepinmek istiyordu.
“Biraz daha sabret”, dedi babası. “Seni en yukarıya, kayak yapılan yere çıkaracağım. Oradan aşağıya kayacaksın. Buna bayılacağından eminim.”
Bunu duyan Zeki’nin heyecanı daha da arttı. Neşeli çığlıklar atmaya başladı. En yukarıya çıktılar. O da ne? Zeki gördükleri karşısında şaşkına dönmüştü. Bu kadarını hayal bile etmemişti. Evet, evet; kar yağıyordu. İlk defa karın yağışına tanık olan Zeki mutluluktan adeta havalara uçmuştu. Avucunu açıyor, gökyüzünden yavaş yavaş inen pamuk gibi karları yakalamaya çalışıyor, başına düşenleri topluyor, karların elinde erimesini çılgınca seyrediyordu. Bu inanılmaz bir şeydi. Kahkahaları Trodos dağlarını inletmişti. Babası onun bu hallerini elindeki kamerayla kaydediyor, mutluluğunu ölümsüzleştiriyordu. Demek karın yağışı böyleymiş, demek benim ülkeme de kar yağıyormuş, diye bağırıyordu Zeki. “Baba, lütfen beni seneye de buraya getirin.”diyerek daha buradan ayrılmadan seneye de gelmenin planını yapıyordu. Karın yağışı yavaş yavaş durmuştu. Zeki karlarda tepinirken babası kırmızı bir kızakla yanına geldi. Önce birkaç kez birlikte kaydılar. Ona nasıl kayacağını, kızağı nasıl yönlendireceğini gösterdi. Zeki, tepenin en üstüne çıkıyor, kendini oradan aşağıya bırakıyor, adeta bir kuş gibi havalanarak kendini aşağıda buluyordu. İnanılmaz eğleniyordu. Orada kayan başka insanlar da olduğu için çok dikkatli kayıyordu. Trodos Dağı yerli ve yabancı turistlerle doluydu. Büyük, küçük herkes çılgınlar gibi eğleniyordu. Mutlu çığlıklar Trodos Dağı’ndan yankılanıp geri geliyordu. Bu beyaz cennet adeta tüm kötülülükleri örtmüş, her milletten insana kucak açmıştı. Zeki kayma sırası beklerken “Keşke savaşlar olmasa, insanlar ölmese, hep böyle mutlu yaşasak.”diye düşündü. Henüz dokuz yaşındaydı ve büyüklerin neden savaştıklarına bir türlü anlam veremiyordu. Annesinin “Kardan adam yapalım mı?” sorusu karşısında bu düşüncelerinden sıyrıldı ve “Eveeeeet!” diye yanıtladı annesini.
Kardan adamın burnu için havuç, gözleri için düğme getirmişti yanında. Babası da onlara yardım etti. Kardan adam yaparken yine bir şarkı tutturdu Zeki: “Kardan adam oluyor, gözlerine düğme konuyor, burnu havuç kokuyor…” Bu şarkı yine kendi bestesiydi besbelli. Kardan adam bitince annesinin şapkasını, atkısını ona taktı. Geriye bir tek fotoğraf çekmek kalmıştı. Bu anı da fotoğraflarla ölümsüzleştirdiler.
Saat epeyce ilerlemişti. Gitme vaktinin geldiğini söyledi babası. Zeki biraz hüzünlendi. Oradan ayrılmak istemiyordu. Dağın tam ortasında durarak manzaraya, karlara, ağaçlara, burada mutlu olan insanlara son bir kez baktı.
“Beni tekrar getireceksin, değil mi babacığım?” diye sordu babasına. Babası da “Evet benim canım oğlum. Her kış seni buraya getireceğime söz veriyorum. Hadi şimdi gitme vakti” dedi.
Arabalarına binip evlerine gitmek için yola koyuldular. Zeki, annesinin yaptığı sandviçi arabada yerken, beyaz cennetin arkalarında kalışını usulca seyretti.
Trodos’ta çok güzel bir gün geçirmişti. Hep televizyonda izlediği karları bugün eline almış, sıkmış, karların içinde taklalar atmıştı. Hem de kendi ülkesinde! Günün yorgunluğu üzerine çökmüştü artık. Duş alıp sıcacık yatağına girdi ve ülkesinde hep barış olmasını dileyerek huzurlu bir uykuya daldı. Rüyasında bembeyaz karlar arasında, karlar kadar beyaz güvercinler uçuşuyordu.