Karmaşa düğüm oldu

Tayfun Çağra

Nüfus değişiminin çeşitli sonuçlarını yaşıyoruz… ‘Çeşitli’, çünkü yerli halkın yerine başka yerlerden gelen insanların buralara yerleşmesiyle kalmıyor değişim… Sadece sayı olarak bu değişimi tanımlamak doğru olmaz. O sayıların ortaya çıkardığı somut değişimler var. Rakamsal değişimin sonunda oluşan ekonomik, sosyal, kültürel değişimler de günlük yaşamımızı ne yazık ki çekilmez bir hale soktu artık.

***

Sözcüklerin sonuna ‘cek’, ‘cak’ koymaktan artık vazgeçtik çünkü olaCAK değil, OLDU şeklinde konuşur olduk çoğu şeyi… Nüfus değişecek derken artık değişti. Kültürümüz değişecek derken artık değişti. Sosyal yaşantımız değişecek derken artık o da değişti.

***

Son yıllarda sadece Türkiye’den gelen nüfus değil, herkesin de tanış olduğu gibi Rusya’dan, İsrail’den, eskiden Doğu Bloku ülkeleri dediğimiz Ukrayna, Moldova gibi ülkelerden, Türki Cumhuriyetlerden, öğrenci adı altına ülkemize gelip başka işler yapan Afrika ülkelerinden insanlar, kendi ülkemizde yabancı gibi yaşamanın nasıl olabileceğini yaşatıyorlar bize…

***

Etrafımızda artık onlara da yerli diyebileceğimiz İngiliz insanlarımızdan fazla Rus, Ukraynalı görürken, marketler, eczaneler, emlak büroları bu insanların çalıştığı yerler haline gelirken, hatta sözkonusu yerlerin sahipleri, işverenleri durumu da oluşurken, apartman dairelerini dolduran siyahi öğrencilerin herhalde kültürlerinden kaynaklı gürültülü halleri günlük yaşamımızın alışıldık bir durumu haline geldi.

***

Özellikle 2000’li yıllarla inşaat sektörünün patlamasıyla Türkiye’den inşaat işçisi yoğun olarak geldiği zamanlar, çalışma ve yaşam şartları çoğu zaman sorgulanıyordu. Şimdi bu Türkiyeli işçilerin yerini Pakistan gibi, Afrika ülkeleri gibi yerlerden gelenler aldı. Türkiye’den inşaatlarda çalışmak için gelenlerin yerini de artık casinolar için gelenler aldı.

***

Evlerimizin etrafı genelde (özellikle Girne bölgesi) kumarhane (casino) ülkesinde yaşıyor olmamızın sonucu olarak kumarhane çalışanlarının yoğun olarak ikâmet ettikleri yerler haline geldi. Casino çalışanları ailelerini getirirken veya burada evlenip çoluk çocuğa karışırken kültürel yaşamlarını da birlikte getiriyorlar. Oyun sahaları, parklar, bahçelerin yetersizliğinden dolayı yollar, sokaklar, apartman boşlukları çocukların çığlıklarıyla çınlar oldu.

***

Bazı çocukların da sahipsiz olduklarını veya sahipsiz bırakıldıklarını söylemek de yanlış olmaz. Bazı ebeveynler evde ama değiller gibi… Çocuklar sokaklarda oradan oraya koşuştururken, ebeveynlerin nerede ne yaptıkları belli değil. Apartman dairelerinde kapı önleri ayakkabı ve terliklerin yoğunluğundan geçilmez hale gelirken, çağdaş yaşamla, çevreyle, hijyenle uyuşmayan uygulamaların düzeltilmesi için yapılacak uyarıların sonucunda nasıl bir tepkiyle karşılaşacağınızı bilemediğiniz için sessiz kalmayı seçiyorsunuz.

***

Sessizlik bazen kafa rahatlığı olarak görülebilirken bu durumun aslında dışarıdan gelen yaşam biçiminin, kültürün, az gelişmişliğin de kabulü anlamına geldiğini bilmemiz gerekiyor. Bunu da biliyoruz galiba ama yine de ‘kafa rahatlığı’ ve belki can korkusu o az gelişmişliğe geri gitme endişesinin önüne geçiyor.  

***

Yine casino çalışanlarına dönersek; Türkiyeli insanlar gece-gündüz casinoda kumar oynatırken, oynayanlara alkol ikram ederken beş vakit namazlarını kılmanın telaşını da yaşıyorlar… Casino’da namaz kılmak olur mu, mescitleri mi var casinoda bilmem ama dindarlıklarından, hocalarından soru sorma yasaklı öğrendiklerinden vazgeçmeye veya en azından şimdi bazı şeyleri sorgulamayı bile akıllarına getiremiyorlar.

***

Restoranlar artık Türkçe’nin konuşulmadığı yerler haline geldi. Ucuz işgücü adı altında ülkeye getirilen Pakistan, Hindistan veya uzak doğulu gençler bir yemek siparişini ingilizce verebiliyorsanız not alabiliyorlar. Ama bazen siparişinizi ingilizce de veremeyebilirsiniz çünkü nereden gelmişse o ülkenin dilini konuşmanız gerekebilecek!

***

1974’ten sonra sadece Türkiyeli biriyle evliliklerden söz ediyorduk. Şimdilerde artık özellikle Rusya ve diğer yakın ülkelerden gelen kadınlarla evlilikler oldukça arttı. Okullarımız oralardan aile olarak gelenlerin çocukları ve buradaki evliliklerden doğan çocuklarla dolmaya başlarken bizim meşhur hükümetimizin ve bakanlığımızın Türkçe bilmeyen çocuklarla ilgili bir planı-projesi yok. Onlar çağdaş kitaplarımızın dini sembollerle doldurulmasıyla meşgul.

***

Öte yandan “bir karış toprak vermeyiz” diye Kıbrıslı Rumlardan kendi topraklarını esirgeyenler, bu toprakları üçüncü ülkelerden gelen Türkiye, Rusya, Yahudi, İngilizlere satıp satıp gidiyorlar… Bir süre sonra “bir karış toprak vermeyiz” diyenlerin olası bir anlaşmada gerçekten de verecek bir karış toprakları kalmayacak gibi görünüyor.

***

Sonuçta etrafımızda bizim müdahil olamadığımız bazı şeyler oluyor… Hayatımız olumsuz şekilde değişiyor, karmaşa büyüyor, düğüme dönüşüyor, günlük sıkıntılar, geriye giden hayat biçimimiz ve tabii ki bu yazıda değinmediğimiz ama kullanmak durumunda kaldığımız TL’nin erimesiyle ortaya çıkan ve büyüyerek devam eden pahalılık maddi ve psikolojik sorunlar da yaratmaya devam ediyor.

***

Bu kötüye gidişten nasıl çıkarız? Nasıl kurtuluruz? Burada yapacak birşeyimiz yok. Burada sadece çok söz söyleyip hiç icraat yapılmadığını veya yapılamadığını anlamak için müneccim olmaya gerek yok herhalde… Kendimizi tatminin ötesine geçip çoktan kopan dişliler arasında bir o yana bir bu yana çalkalanıp giderken o kopuk dişlilerin arasından kaçıp kurtulmanın ve dünyaya açılmanın yolunu bir şekilde bulmamız gerekiyor.