Şunun şurasında sonbahara ne kaldı ki.
Bilemedin birkaç ay.
Esas gündem sonbaharda, kışta yaşanır…
Şimdi nerede o gündemler?
Baksanıza, yaz havası sarmış her yanı…
Millet bayramdan çıkamamış, kamuda izinler bayram sonrasına da sarkmış…
Lefkoşa’nın caddelerinde bile bu sakinliği görebiliyorsunuz.
Hafif ada esintisi…
Püfür püfür. Sıcak ama esintili…
İnce kumaşlı giysiler.
Kıbrıs'ın naif yazı…
Tatil planları' uygulamadadır artık, sosyal medya tatil fotoğrafları ile dolmaya başlar.
Ercan’daki uçağın önündeki selfiler yağar ardı ardına.
-“Hadi biz kaçtık!”
-“Prag bir başka!”
-“Barcelona, senin gibisi yok” der orta halliler ve ortanın üstü kentli zenginler.
Daha varlıklı olanların uzak doğu, ya da Amerika pozlarındaki asalet dağıtır sosyal medyada…
Meclis de tatile girer mesela.
Mahkemeler de!
Adada kalanlar için deniz mevsimi açılır.
Karpaz hatırlanır!
Ve karpuz!
Yavaş yavaş gündemden uzaklaşır insanlar.
Daha ‘hafif’ olur her şey.
Ruhumuz da…
Birkaç ay önce haberlerden okuduğunuz "kritik günler-siyasi krizler" geride kalır artık.
Pek de kritik kesmez bizim milleti bundan sonra…
Ada insanı için yaz, her şeyin % 50 randımanla çalışmasıdır!
"Çok sıcak yahu hava" birinci gündem maddesidir artık.
"Siz nereye gittiniz, gideceksiniz"dir artık sohbet konuları.
“Hangi otelin havuzu daha güzel?”
Karpaz’daki plajlardır konumuz…
Rehavet vardır, rahatlama vardır, gonyak vardır, kebabın denize girmiş hali vardır artık gündemde…
Yazda devrim de yapmaz bizim solcular, 1 Mayıs’ta mangal dumanı tüter, faşistlerimiz bile kıpırdamaz, tören alanına değil şahinler, serçeler bile gitmez.
"Dur yahu bu sıcaklar geçsin"dir en fazla işiteceğin söz.
Ya da “Ne sıcak yahu bu sene”…
İşte tam da bu günlerin içindeyiz şimdi.
Türkiye'ye bakıyorum, medyası, TV'leri, gazeteleri siyasetçisi şimdiden “Yunanistan ile gerilim” havasına girmiş.
Ukrayna-Rusya savaşı gündemde sıcak…
Tahıl koridoru meselesi…
Binali Yıldırım da zamanında söyledi zaten "Kıbrıs sorunundan daha önemli gündemimiz var bizim”
Tam da dediği gibi adamın. Sıcak gündemleri var Türkiye’nin ve sürekli değişken…
Bizde peki? Yukarda yazdım.
Nisan'dan sonrası rehavettir bizde…
Karpuz kabuğu tadındadır ada insanı.
Ve Nicos amcanın yazlık uykuları da başlar artık.
Kuzeydekinin de görüşme niyeti pek yok zaten.
Sonrasında ne mi olur?
Diğer çöken süreçlerden sonra ne olduysa o!
Adına kimsenin “çöktü” demediği sürecin yeniden başlaması adına “liderler yemek yiyecek” gündemi başlar!
Güven yaratmayan öneriler havayı ve güveni daha da bozar.
Maraş, Ercan, Mağusa diye dır dır eder Kıbrıs sorunu uzmanları…
20 Temmuz “kutlanır”, 15 Kasım kutsanır!
Evin içinde kalırız, bir elimizde süpürge diğerinde kürek!
Ancak davulun ağırlığı öne eğer boynumuzu!
Gazeteler bunları yazar, bunları gündeme getirmek zorunda kalır.
Ha biraz Corona, biraz da pahalılık konuşuruz, günler geçer…
Siz bunları okurken Kermiya'daki sırada geçen sürede hiçbir azalma olmaz.
Ada insanı büyük meselesini çözmek için zaman harcarken küçüklerine kalmaz takati zira.
Yıllarca yazılan, yıllarca söylenenlerin bir adım bile ileriye gidemediği günleri yaşar, yaşlanırız.
Müzakereler başlar mı dersiniz?
Elbette günü gelince başlar!
Yine yemek yiyecek liderler, yine umutlanacağız!
Ama devam edecek.
Ve bizler yaşlanmaya, “süreç” uzamaya, “çözüm yanaşmaya” devam edecek.
Hiç, ama hiç bitmeyecek.
Entegrasyon tadında geçecek günler…
Ve bu süreç daha çok "kahraman" siyasetçiler, daha çok "büyük" gazeteciler, daha çok "önemli" uzmanlar yaratacak.
Onlar da bu süreçlerin önemini anlatmaya devam edecek…
Yazda ne mi yapacağım?
Karpuzu sevmeyen mi var?