Ne zaman arkadaşlarla bir kafe ya da lokantada buluşsam masanın ağırlıklı gündemi sağlık oluyor. Arada uyarıyorum yarım saattir sağlık konuşuyorsunuz diye. Birden ayılıyorlar, sonra aynı konuya yeniden dalıyorlar bir biçimde. İkinci çoğul şahıs kullanıyorum çünkü ben ulu kişi bu konulardan hiç söz etmem. Şaka bir yana gerçekten çok çok azdır bu konuları konuştuğum. 2024 bir kazayla, hastanede geçen zor günlerle başladı. Sonrasında düze çıkınca unutmak en iyisi değil mi? Diğer bonus kısa bir kovid deneyimiydi. Adını bile anmak istemiyorum artık. Hakkında konuşmak, anlatıyı kurmak daha da güçlü var ediyor bazı durumları. Yokmuşlar gibi davranılsın demiyorum. Fazla önem atfedilmesi sorun olan. Bazen bir sorun görmezden gelinmeyecek kadar dayatabilir elbet kendini ve paylaşmak iyi gelebilir insana. Benim gözlemlediğim konuşmalar, laf lafı açar minvalinde birbirine ulanan sağlık anıları artık. Ya da her yenilen içilenin analizi filan. Bir salın gitsin arkadaşlar.
Hadi sinemaya gidelim diyorsun; Almadovar da ‘Yan Oda’da’ sağlık ve ölümle uğraşmış. Konu kaçınılacak gibi değil. Mademki sağlık gündemi bu denli güçlü, büyük ağırlıkla kadınlara bırakılan bakım meselesi bu denli hayat karartıcı, bunu nasıl çözebileceğimiz üzerine yoğunlaşalım en azından.
Son günlerde okuduğum bir kitap var; Bakım Manifestosu. Kitabın kapağında yazar adı yok. Bakım Kolektifi diye belirtilmiş. İçerde beş yazarın adı geçiyor. Kolektif bir çalışma. Gülnur Acar Savran çevirisiyle Dipnot yayınlarından çıkmış. Kitap tabii ki günümüzün sağlık ve bakım krizi hakkında. Bakım İngilizcede çok daha geniş anlamlar taşıyan “care” sözcüğüne karşılık kullanılmış. Kitabevi rafında görünce büyük bir heyecanla elime aldım. Birileri çözüm öneriyor, bir manifesto oluşturuyor en azından.
Ben genelde aynı dönemde 3 farklı kitap okuyanlardanım. Şu an kanepemde biri şiir, diğeri deneme iki kitap daha var. Ara ara dönüyorum bu kitaba. Yarıladım dün. Bitirince konuşmak daha uygun olurdu belki ama bekleyemedim. Şimdilik kısaca değinmiş ve önermiş olayım. Kitabın önsözü şöyle başlıyor: “İçinde yaşadığımız dünya umursamazlığın hüküm sürdüğü bir dünyadır.” Hepimizi kalbinden vuracak bir cümle. Çözüm için ise bakım odaklı topluluklar öneriliyor. Bu toplulukların ise dört ana özelliği ileri sürülüyor: karşılıklı destek, kamusal mekân, müşterek kaynaklar ve yerel demokrasi.
Yılın son ayına girdik. Analiz ve değerlendirme günleri gelmiştir. Hem bireysel hem kamusal düzeyde analiz ve değerlendirmeler yapılacak bu günlerde. Dünyanın ve kişisel hayatlarımızın felaketleri kadar güzel anılarını da gözden geçireceğiz ve önümüzdeki yıla yeni umutlarla girmeye çalışacağız.
Ben geçen yeni yıl harika bir yıla giriyorum duygusuna kapılmıştım mesela. Doğrusunu söylemek gerekirse biraz ihtiyatlı bir iyimserlik içindeydim. Emekli olacak, yeni evime taşınacaktım filan. Doğum günümde üçünü birden kutlayacak büyük bir parti düşünüyordum ki parti ben ayak ve bacağımdaki alçılarla tekerlekli sandalyede otururken ve de eski evde gerçekleşti. Yine de özel ve güzel bir anıydı deyip enseyi karartmayalım.
En önemlisi felaketler yaşarken bile insanın kendi ruhuyla nerede olduğu belki. Ne kadar sağlam durabildiği… Olumsuz koşullar içinde yaratılan, gösterilen dayanışma kadar değerlisi yok. Zor zamanlar hem bireysel hem de toplumsal sınavlarla dolu. Zorluklara talimli olanlar hayatın gelmekte olan diğer felaketlerine karşı da daha hazırlıklı oluyorlar.
Başkalarına bağımlı ve muhtaç olmak kadar huzursuzluk veren başka bir durum yok. Bakıma muhtaç kalanlar çok iyi bilirler bunu. Karşılıklı bağımlılık ve dayanışma ise bunun yerini alabilecek, daha onurlu bir seçenek. Hiyerarşi ve mikro iktidar kurmadan el ele yürüyebiliriz zorluklara. Birlikte kolaylıkla çözülebilecek meseleler için birilerini yalnız bırakmayabiliriz. Bir yerde bir acı varsa ve onu paylaşırsak kişi başına düşen acı miktarı da azalmış olur belki o zaman. Bir kötüyle, kötülükle tek başına bırakılmak yerine ardımızda bir güçle mücadele edersek zafere daha yakın değil miyiz? Bize sürekli bencil olmamızı dayatan sistemle hep birlikte ama bireysel alanlarımızı da gözetip başkalarınınkine de saygı duyarak mücadele edebiliriz. Zor görünen akıllı, yaratıcı bir yöntem bulununca çocuk oyuncağıdır belki de. Yük ağırdır belki ama tekerlek de çoktan icat edildi.