Kıbrıslı liderler hızlı başladı. İlk görüşmeden bu yana daha 15 gün olmadan ikinci görüşme oldu. Bu görüşmede de müzakerecilerin günlerdir üzerinde çalıştıkları 5 maddelik GYÖ açıklaması yapıldı.
Elbette bu 5 maddenin hepsi önemli. Ama özellikle elektrik sisteminin enterkonnekte olması ile GSM operatörlerinin ortak bir roaming sistemine geçmesi ve radyo frekanslarında yaşanan sıkıntıların giderilmesi için çalışma yapılması gibi teknik konularda işbirliği çok önemlidir. Lefke’de Aplıç kapısının açılması ile Mağusa’da Derinya kapısının açılması o bölgelere önemli katkı sağlayacaktır.
Toplumsal cinsiyet eşitliği ile ilgili çalışmaları yapacak komite kurulması da kültür komitesinin oluşumundan sonra önemli bir başka konudur. Bu konularda işbirliği yapılması en başta iki tarafın da karşılıklı iyi niyetini göstermesi bakımından önemlidir. Asıl önemli olansa müzakerecilerin sık sık bir araya gelerek hem bu konuları, hem de bütünlüklü çözüme dönük önceden üzerinde konuşulan konuları karşılıklı teyit ederek ve yeni yakınlaşma kağıtları sunarak ortak bir noktaya varma çabalarını iyi niyetle sürdürmeleridir.
Talat-Hristofyas arasında Eylül 2008’de başlayan ve Şubat 2010’da KKTC’deki seçimler dolayısıyla ara verilen bu iyi niyeli çalışma Nisan 2010 seçimini Eroğlu’nun kazanmasıyla bitti.
5 yıllık Eroğlu döneminde kesintiye uğrayan ve en küçük bir ilerleme sağlanamayan bu süreç nihayet yeniden başladı.
Elbette daha ikinci görüşmede açıklanan GYÖ’ler önemli gelişmelerdir. Ama hep söylediğim gibi bu GYÖ’ler çözümün yerini tutmaz. Ana hedef bir an önce çözümün sağlanmasıdır. Akıncı’nın ilk iki görüşmeden sonra yaptığı açıklamalarda da bu konunun altını çizmesi bence önemlidir. Bu adada erken adil ve kalıcı bir çözüm bütün Kıbrıslıların, Türkiye ve Yunanistan’ın, bölge ülkelerinin, üyesi olduğumuz AB’nin kısaca bütün dünyanın yararına olacaktır. BM’nin ısrarla bu sorunun üzerine gitmesi, dünyanın başka hiçbir sorununda görüş birliği sağlayamayan BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinin 5’inin de çözüm konusunda görüş birliği içinde olması koşulların uygun olduğu anlamına gelir.
Geriye tarafların “karşılıklı iyi niyet” içinde olması kalır. Akıncı’nın seçilmesinden sonra bu iyi niyet ortamının da oluştuğu görülüyor. En azından şimdilik işler iyi gidiyor. Kuşkusuz Akıncı’nın da dün açıkladığı gibi daha gidilecek çok yol var. Temennimiz bu iyi niyetin iki tarafta da devam etmesi ve sorunların üzerine giderken bunu hiç unutmamalarıdır. Bu arada konu sadece liderlere bırakılmamalıdır. Başta siyasi partiler olmak üzere, bütün sivil toplum örgütleri, sendikalar ve elbette iki toplumdan çözüm yanlısı bireyler biraraya gelerek şimdiden referandum için çalışma başlatmalıdır.
2004 referandumunda eksik olan ve bu nedenle güneyden %76 Hayır oyu çıkmasına neden olan “Toplumsal umursamazlık” bir daha yaşanmamalıdır. Çözüm güçleri şimdiden bu yönde çalışmaları başlatmalı ve kafalarda var olan önyargıları ve süreçle ilgili endişeleri karşılıklı ortadan kaldırmaya çalışmalıdır.
Bilelim ki güneyde önyargı ve endişeler bizdekinden fazladır. Bu da doğaldır. Çünkü bugüne kadar liderleri kendilerine nasıl bir çözüm bulunacağı, ya da masada konuşulan iki bölgeli, iki toplumlu federasyonun ne olduğunu anlatmadı. Federal çözümün ne olduğunu sıradan Kıbrıslı Rumlar bilmedikleri, bugüne kadar öğrenme yönünde bir çaba ortaya koymadıkları, federal çözümü desteleyen siyasi partilerin de bu yönde bir çabalarının olmadığını biliyoruz.
Sevindirici olan hem güneyde çözüm yanlısı siyasi partiler bu yönde çalışma başlattı. Hem de sıradan insanlar ilk defa bu yönde araştırma, soruşturma yapmaya başladı. Böyle karşılıklı iyi niyet devam ederse çözüme daha kolay ulaşabiliriz. Herşey liderlerin iyi niyetle çalışmasına, ama ondan önce toplumların desteğine, anlayışına ve hoşgörüsüne bağlıdır.