KATARSİS

Derya Beyatlı

Vatanım dünya, ailem insanlıktır benim.

Halil Cibran

Yunan Filozof Aristoteles’in Poetica’sı ile literatüre giren Katarsis (Arınma) bir dram karşısında kişinin ortaya çıkan olay ve olayın kahramanları aracılığı ile o güne dek bastırdığı duygularını yaşamaya başlaması ve kendini böylelikle arzularından, korku ve fantazilerinden arındırması anlamına gelir. Duyguların somut düşüncelere dönüşerek ortalığa saçılmasıdır esasta Katarsis. 

7 Ocak 2015, Çarşamba günü Charlie Hebdo’ya yapılan saldırı sonrasında Fransa’nın tam anlamıyla bir Katarsis yaşamakta olduğunu düşünüyorum. Olaydan sonra Fransızlar kabaca kendini Charlie olarak tanımlayanlar ve karşı saftakiler şeklinde toplu bir duygu boşalması yaşıyor gibi görünse de aslında ayrışma bence farklı bir şekilde ortaya çıkmıştır ve her geçen gün keskinleşmektedir.

Son yıllarda yükselişte olan ırkçılık ve İslam fobisini besleyen tarafta Fransa’nın tüm sorunlarını genelde göçmenlerin, ama spesifik olarak da Müslümanlar’ın suçu olarak gören radikal sağ kesimi görüyorum. Charlie Hebdo’nun karikatürlerinin direk hedefi olan bu kesim, saldırıyı yine de kendi çıkarları için kullanmakta bir sakınca görmemekte ve ‘Biz size söylemiştik, göçmenler bizim kültürümüz, özgürlüğümüz, laik ve demokrat Cumhuriyet’imiz karşısında ciddi bir tehdit oluşturmaktadır’ şeklinde müslümanları hedef göstermektedirler.

Bunun akabinde Le Parisien Gazetesi Fransa’da 3.7 milyon kişinin katıldığı ‘Tarihi Cumhuriyet Yürüşü’nü’ manşetine taşıdığı 12 Ocak tarihli sayısında katliamı takip eden 4 gün içerisinde Müslümanlar’a yönelik toplam 50 saldırı yapıldığını  duyurur.

Fransa Müslüman Konseyi (CFCM) bir yandan Devlet’e Camiler’in korunması çağrısını yaparken, bir yandan da ‘demokrasiye yönelik barbarca bir saldırı’ olarak nitelendirdiği olayı takip eden Cuma namazında okunmak üzere tüm Camilere ‘Bazı kişilerin İslam’ı referans göstererek münferit şiddet olaylarına karışmasından Müslümanların duyduğu derin acıyı’ anlatan bir Vaaz önerisi yollar. 14 Ocak Çarşamba günü yine Hz. Muhammed’i resmeden önsayfa ile çıkan son Charlie Hebdo sayısını ise ‘kabul edilemez ve provaktif’ bulur. Farklı görüşler ve inançlara sahip azımsanmayacak sayıdaki ‘ılımlı’ ikinci bir grubun duygularını ifade eder: ‘Şiddeti kınıyoruz ama inançlara da biraz daha saygı bekliyoruz’.

‘Dine hakaret suçu gerekçesi ile kalaşnikof ‘saygısız’ kalemi kestiğinde, hipokritler saldırıyı ‘evet ama’ diye kınadıklarında Charlie’yiz. Camilere ve Müslüman alanlara saldırıldığı zaman, islam fobisi içeren nutuklar atıldığı zaman ise Müslümanız’ diyen üçüncü taraf ise var gücüyle Ama-sız özgürlüğü, demokrasiyi, eşitliği ve herkes için insan haklarını savunuyor. Charlie Hebdo’nun görüşlerini anlayan ve  Charlie’ye en yakın duran söylemin bu gruba ait olduğunu düşünüyorum. Charlie’nin editörü Charb’in da içinde olduğu Fransa’da yükselen İslam fobisi ve ırkçılık konusunda sürekli uyarılarda da bulunan bu grup, arınmasını Le Monde Gazetesi’nin 13 Ocak’ta yayınladığı ünlü yönetmen Luc Besson’un Müslüman gençlere hitaben yazdığı mektupta yaşıyor:

‘Sana sunduğumuz toplum hangisi? Para, kâr, ayrım ve ırkçılık üzerine kurulu. Bazı banliyölerde, 25 yaş altındakilerin işsizlik oranı yüzde 50’ye erişiyor. Rengine ve ismine göre seni uzaklaştırıyoruz. Seni günde 10 kere kontrol ediyoruz, apartman bloklarına yığıyoruz ve kimse seni temsil etmiyor.... Yarın kardeşim, daha güçlü, daha bağlı, daha dayanışma içinde olacağız. Sana söz veriyorum. Ama bugün kardeşim, seninle ağlıyorum.’

Kendisi de Müslüman olan Eğitim Bakanı Najat Vallaud-Belkacem’i de bu grupta sayıyorum. 15 Ocak Perşembe günü Bakanlığı’nın tüm okullarda yapılmasını kararlaştırdığı saldırıda hayatlarını kaybedenler için bir dakikalık saygı duruşuna katılmayı reddeden öğrencilerin bulunduğu 200 okul olduğunu açıklıyor, aynı gün RTL Radyosu’nda. Şimdi şapkayı önümüze koyup düşünme zamanı diyor ve eğitim sisteminin olaylar karşısında alması gereken sorumluluğu üstleniyor.

Bir de toplumda hiçbir sorun olmadığını, tüm Fransızların, Müslüman, Katolik, Musevi ya da Ateist olmasına bakılmaksızın eşit, uyum içerisinde ve kardeşcesine yaşadığını, tüm bunların Fransa’yı bölmeye yönelik girişimler olduğunu savunan, gerçeklere gözlerini yummayı seçenler var. Bana çok tanıdık geliyor bu ‘resmi’ görüş ve Cumhurbaşkanı François Hollande’ın 17 Ocak tarihli konuşmasında kendini açıkça ortaya koyuyor:

‘Biz tek bir ülke, tek bir halk, tek bir Fransa’yız. Din, inanç, hassaslık ayrımı olmayan tek bir Fransa... İçimizde ne olduğunu anlamadığım dini bir savaş yaratmaya çalışanlara karşı dimdik duran bir Fransa.’    

Literatürde ruhun hem özgürlüğüne hem de tarafsızlığına kavuşturulmasını simgeleyen bir retorik olan Katarsis, bilinç dışına itilmiş duyguların yaşanıp boşalım olanağı bulunmasını ve sonuç olarak ruhani iyileşmeyi içerir. Bu katliam sonucunda kendi ile yüzleşmek zorunda kalan Fransa’nın hatalarını görmeye çalışacağını ve bu sınavdan başarı ile çıkacağını umuyorum.

Dileyelim ki Fransızlar yaralarını sararken Amerikanlardan daha akıllıca ve sağduyulu davranırlar. İslam ve Göçmen karşıtlığına kaymadan iyileşirler ve ben bu yaz tatilinde beni ziyarete gelmek isteyen Müslüman dostumun ‘Sence olaylardan sonra bizi Fransa’ya ya da Avrupa’ya alırlar mı?’ sorusunu, gönül rahatlığı ile ‘tabii ki, ne alakası var?’ diye cevaplayabilirim.

18 Ocak 2015

Marsilya