Ülkenin ve yurttaşın ekonomisinin, en hafif tabiri ile, zorda ve çöküşte olduğu genel bir kabul… Bu durumun yarattığı ve yaşattığı koşullar ile acı; acının dozajı halk kitleleri arasında farklılık gösteriyor ama sonuçta herkesin canı yanmakta.
Çıkış çareleri aranıyor… Hükümet bir program başlattı. Sendikaların, meslek odalarının ve birliklerinin ve sivil toplum örgütlerinin de çeşit çeşit fikirleri ve önerileri var; her birinin önerisi kendine özel ve diğerleri ile sinerjiden yoksun.
Bu aşamada ve ortamda katı gerçeklerle yüzleşilmeli... Türkiye devletinin ekonomisi battı; yüzleşilmeli, kabullenmeli… Türkiye hükümeti, ekonomiyi kurtarma programları uygulamaya çalışıyor; bütçe kalemlerinde tasarruf önlemleri alıyor. Örneğin, okulların yeni eğitim yılına başlama öncesinde Eğitim Bakanlığı bütçesinde iki milyar TL kısıntı yapıldı… KKTC tarafına bakıldığında ise, bütçeden tasarruf önlemi yok, üstüne üstlük TL’nin krizi nedeniyle kaybedilen meblağın TL’nin sahibi tarafından ödenmesi beklentisi var… Açık açık söylenmiyor ama katı gerçek bu; bu talebin en hayişkar sözcüleri de sivil toplum hareketi… Türkiye’de de para yok; onun, örneğin Eğitim bütçesinde yaptığı tasarruftan, KKTC bütçesinin kaybettiği beş yüz milyon TL’yi ödemesini istemek ne kadar doğru, ne kadar haklı, ne kadar gerçekçi, ne kadar gerçekleşebilir?! Yüzleşilmeli…
Kamu görevlileri fazla mesaisine dokundurtmamak için eylemlere başladı; bu talep ve tavrın halktaki yansıması onlar için hiç de hoş olmadı. Algıyı değiştirmek için birçok öneriler ve farklı sloganlarla yola devam etmeye çalışıyorlar ama esas vizyonlarının fazla mesai ödeneklerinden hiçbir kesinti yapmama olduğunu halk ezberledi ve onlara yönelik yılların ezberini bozdu… Yürüyüş ve miting düzenlediler, Yenidüzen Gazetesi beş yüz kadar kişinin katıldığını yazdı… Onca sendika örgütledi, onca sivil toplum örgütü katılımcı oldu, üç siyasi parti, onca siyasi temalı hareket de üyelerine ve halka katılım çağrısı ve daveti yaptı… Beş yüz kişi… Bütün bu örgütlerin yönetim organları nerdeyse beş yüz kişi olur… Katı gerçekle yüzleşilmeli… “Önce sizden başlamalı” okunu atarken, okun bumerang olabileceğini de düşünebilmeli… Katı gerçekle yüzleşilmeli, bu durumlar konuşulabilmeli…
“Çözüm Federal Kıbrıs’ta”… Yani? Federal Kıbrıs, Kıbrıs sorununun çözümüdür ama Kuzey Kıbrıs’ın ekonomik sorunlarına çözüm olduğu gerçekçi bir öneri midir? Güney’deki devletin ekonomisi, AB ve Euro Bölgesi üyesi iken battı… Sadece o mu? İspanya, Portekiz, Yunanistan, İtalya, İrlanda… Fransızlar direkten döndü, Almanlar penaltiyi kurtardı… Ama Kuzey Kıbrıs ekonomisinin kurtuluşu Federal çözümde olacak, Kıbrıs sorunu çözülünce yani…
Benzer durum 1990’lı yılların başlarında da yaşandı; CTP yeni bir ekonomik program yazmak için komite kurdu. Komitenin ilk taslağı Parti Meclisine 1992 yılı ortalarında sunuldu; aynı günlerde de Kıbrıslı liderler New York’ta nerdeyse oda hapsinde Kıbrıs sorununu çözmek için görüşmede… CTP Parti Meclisinde bazı üyeler, sunulan ekonomi programı taslağını küçümseyerek, “iki haftaya kadar Kıbrıs sorunu çözülecek, her şey düzelecek; uğraşmayın böyle programlarla” dedi… Bazıları da “Aman bunu kimse görmesin, CTP sol ideolojiden saptı diyecekler; gömün yakın bu taslağı” dedi… Onlara yanıt Genel sekreter Ferdi Sabit Soyer’den geldi: “Yarın bandabuliyaya gidecek kişiye, bekleyin de liderler sorunu çözünce alış-veriş yaparsınız mı diyelim? Sovyetler Birliği yıkıldı, gömüldü; yeni dünya düzeni içinde sol partilerin savrulmaması için çağdaş üretim ilişkileri temelinde emeğin haklarını koruyup geliştirecek yeni programlara ihtiyaç var.” Yeşil Kitap tamamlandı, 1993 erken genel seçimlerinde CTP oy sıçramasını başardı… Yüzleşilmeli, konuşulmalı ve unutmamalı…
Marifet değildi, hayvan üreticilerini korumayı politika haline getirmek… Yüzleşilmeli ve konuşulmalı; bu bir zümreye yönelik popülizm yani dalkavukluktu… Onlar korunduklarını alenen garanti altına aldıktan sonra, tüketici pahalı eti yeme – yiyememe durumunda kaldıktan sonra, hayvan üreticilerinin kendilerine dair yeni taleplerinin saldırgan eylemlerinde Tarım Bakanlığı’na kim sahip çıkacak veya destekleyecek. Domates ithaline de izin yok; on beş güne kadar ucuzlayacak dedikleri günden bugüne kaç on beş gün geçti?! Ucuzladı mı?! Hele ki kalitesi; marketlerde salçalık olabilecek domateslerden sofralık bir kilo domates seçebilene aşk olsun… Tarım Bakanlığı’nın tüketiciyi düşünmeyerek üreticileri korumayı tercih etmesi, üreticilerin bugünkü güçlü ve hoyrat eylemlerinin sebeplerindendir. Katı gerçekle yüzleşilmeli, konuşulmalı…
Başbakan Türkiye’den randevu alamadı diye yapılan yorumlar, randevudan sonra içerik değiştirdi… Peki, gerçekleşen bu randevunun zamanlaması isabetli miydi?! Erdoğan iç ve dış sorunlarla boğuşmakta, iç ve dış mesaisi ve seyahatleri çok yoğun ve çeşitli konularla ilgili… Hade KKTC Başbakanı gitti görüştü… Söyledikleri TC Devlet Başkanı Erdoğan’ın algısına ne kadar girebildi?! Sonuçta Erdoğan’nın yardımcısına devredildi konu; peki onun KKTC ile ilgilenecek ekibi oluştu mu? Hayır… Peki Tufan Erhürman’ı biran önce Türkiye’deki muhatabı ile görüşmeye zorlamak doğru muydu? Hayır! Sonuç “Işığı görememek” oldu. Işık görülecek durum yoktu ki; karanlık bir yana, daha toz-toprak oturmamış… Ama “Türkiye’deki muhatabı Erhürman’a randevu vermiyor” diye ‘şen-şakrak’ yorum yapmak bazılarının sosyal medya keyfi idi… Katı gerçekler… Yüzleşilmeli konuşulmalı…
Hade, Erhürman Türkiye’ye gitti, ekibi olması gereken ekip miydi? Bununla da yüzleşilmeli ve konuşulmalı… Ekonomik sorunların görüşüleceği toplantıda KKTC Ekonomi Bakanı yok… Eğitimi ekonomi, mesleki deneyimi özel sektörde faaliyetten kaynaklı, İŞAD Başkanlığı yapmış bir Ekonomi Bakanı; görüşme heyetinde yok?!. Görüşülecek muhatapla, yani Erdoğan ile geçmişte en fazla görüşme, konuşma yapmış, bir ‘siyasi iletişim hukuğu’na sahip kişi de üstüne üstlük; yoğun mesai altındaki Erdoğan ile en kolay iletişimi kurabilecek ve en gerilimli konularda Erdoğan ile iletişim deneyimine sahip olan Bakan heyette yok?! Katı gerçekler; yüzleşilmeli, konuşulmalı…
Başbakan Erhürman, ne ışık gördü, ne de umut dağıttı… Katı gerçek… Yüzleşilmeli ve gerçekçi olmalı… Tünele girilmişse, o bile iyi; uzmanlar Kasım’a karamsar bakıyor… Kuzey Kıbrıs’ın ekonomide yaşadığı sorunlar, TL’den kaynaklanıyor ama çözümün tek unsuru TL’nin sahibi değildir. Üretmeden üleşmenin, üleşirken de “Rab bana, hep bana” demenin sonuçları bunlar... Katı gerçek bu… Ezilen özel sektör çalışanının yarattığı değerden gelir elde eden devletin hükümeti, bu gelirlerini kamu çalışanlarına aktarırsa, varılacak sonuç bu…
Gerçekler tüm açıklığı ve katılığı ile ortadadır aslında… Bakıp da görmeden yapılacak tüm öneriler hedefi ıskalayacaktır. Sonunda, Türkiye’den nakdi katkı gelse bile her kesim kendine üleşmek için daha fazla cam kırıp, duvar yıkacaktır; olan da pazar faaliyetlerinin mihenk taşı olan ve fakat örneğin Tarım Bakanı tarafından korunmaya uygun bulunmayan emekçi tüketicilere olacaktır.
Federal çözüm? Kıbrıs Türk tarafı 2004’de istedi olmadı, 2017’de kertiğine getirdi yürümedi; yani şimdi Kıbrıs Rum tarafı Ledra Palace kapısında Kıbrıslı Türkleri bekliyor da Kıbrıslı Türklerin haberi mi yok?! Katı gerçekler… Konuşanı kovabilirsiniz, yaranız iyileşmeyecek ama…