Yüzleşilemesi ve konuşulması gereken o kadar çok katı gerçekler var ki… Geçen haftadan ‘Katı gerçeklerle yüzleşmeye ve konuşmaya’ devam…
‘Profesyonel sendikacılık’ konusu örneğin… Profesyonel sendikacı, sendikasının bütçesinden maaş ve ödenek alandır… Kamudan maaş alıp, kamudaki işine gitmeyip tam zamanlı sendikacı olmak, profesyonel sendikacı olmak demek değildir… Evet ‘Sarı sendikacı’ değilsiniz ama gene de işverenden maaş almak etik değildir… Toplu İş Sözleşmesine, sendika yöneticilerinin ülke içi ve dışında yapacakları sendikal çalışmalar için sendikal izin hakkı maddesi konulsun, sendika yöneticisi kamudaki işine devam etsin. Olmadı, sendika yöneticisi bu görevi süresince, özlük haklarından hiçbir kayba uğramaksızın kamu görevinden ücretsiz izinli sayılsın ve tam zamanlı sendikacılık yapsın, maaşını da sendikasından ödensin… Yüzleşilmeli ve konuşulmalı kamudan maaş alan sendikacıların ‘profesyonel’ olmadıkları…
Arı kovanına girmek gibi olacak ama yüzleşilmesi ve konuşulması gereken bir başka katı gerçek de sendika aidatlarının hükümet tarafından üyenin maaşından kesilip sendikaya ödenmesi konusu var… “Türkiye hükümeti de bunu istiyor” denilecek; onların yaklaşımı farklı… Sendika ve üyelerinin birbirlerine sıkıca sarıldıkları ve kenetlendikleri takdir edilecek bir durum… Sendikalar ve üyeler ancak öyle haklarını kazanabilirler, bir katı gerçek de bu… Birbirine olan sevgi, saygı, mücadele azmi, mücadeleyi yükseltmek amacı takdir edilen ve güçlü sendikaya sahip olmanın faydalarını pratikte görmüş olan üyelerin sendika aidatını doğrudan sendikaya ödemesinde sorun mu yaşanacak?! Profesyonel sendikacılar da var, üyelerinin bulunduğu işyerlerini zaten ziyaret ediyor, aidatları da üyelerden alabilir… Üyeler de, kendilerinin haklarını almak için yiğitçe mücadele eden sendikasına aidatı seve seve verebilir… Sendika ve üyesi arasındaki dayanışmanın gücü, aidatı doğrudan toplamaya yetecek niteliktedir; niye işveren toplasın?! Kabullenilmesi ve yüzleşilmesi sürpriz olur ama katı gerçek işte burası… Artık konuşulmalı ve yüzleşilmeli ve kabullenilmeli…
Sosyal medyada El-Sen grevine destek için “Ya emekçiler olarak şanlı mücadele tarihimizdeki gibi örgütlü mücadeleyi; ya da bir birimizle uğraşarak sömürülmeyi seçeceğiz” yorumu yapıldı… Katı gerçek şu ki sendikalar kamuda örgütlü ve üye ‘emekçi’ büyük oranda ‘küçük burjuva’ kamu görevlisi; kamuda kaç kişi ‘işçi sınıfı’ niteliğindedir? Sendikaların gurur duyduğu ‘mücadele tarihi ’işçi sınıfı üyelerle olan eylemler ve direnişlerdir. Kamuda çeşitli ‘sınıf ve katmanda’ yer alan on beş bin kadar çalışan var… Özel sektörde ise ‘işçi sınıfı’ niteliğinde olan seksen bin çalışan… Davet edilen eylem kamu sektörü için, sunulan nitelik ‘emekçinin eylemi’… Evet, emekçidirler ama ‘şanlı mücadele tarihinin emekçileri’ nitelemesi işçi sınıfı, proletarya içindir; küçük burjuva katmanlar bu sınıfın müttefiki olur.
Bir de çelişik tarafı var. Kamu sektörünün ‘emekçileri’, özel sektör emekçilerinin ürettiği değerden gelir toplayan devletten maaş ve ücret alıyorlar ve kendilerine bu kaynağı üreten gerçek işçilerden en az bir misli fazla maaş ve ücret alıyorlar, kimileri üç – dört misli… Fazla mesai ödeneği ile beş misliden fazla… ‘Memurizm’ katmanının eylemine saygı ve destek tam ve tamam, ama işçi sınıfı eylemi gibi lanse edilmesi doğru olmayan bir katı gerçek… Yüzleşilmeli… Ayrıca, “… ya da bir birimizle uğraşarak sömürülmeyi seçeceğiz” endişesi belirtiliyor o yorumda… Bu da, kamu çalışanlarının, özel sektör çalışanlarının emeğini sömürdüğünü gizlemeye çalıştığı ve ‘birbirimizle uğraşmayalım’ diyerek de özel sektör çalışanlarını pasifize etme amacını taşıdığı endişelerini yaratıyor demek yanlış mı olur?! Bunlarla da yüzleşilmeli, konuşulabilmeli…
Hükümet… Kişiye özel yasa olmayacaktı… Olamdı mı?! Konuşulmalı ve yüzleşilmeli… Gerçek tüm katılığı ile ortadadır… Dış göreve atanın bir diplomatın eşi için kişiye özel bir ‘toparlama’ yapılmadı mı? Diplomatların atanmasını düzenleyen tüzük, kişiye özel görevlendirme yapacak şekilde ‘toparlanmaya’ çalışılmıyor mu? Sahi, verilen yurttaşlık sayısı kaç, kaçı daha önceleri eleştirilen yöntemlerle verilmiştir?! Müşavir yaratılmayacak denildi; ilgili yasayı ‘toparlamak’ bazı ‘müşavir adaylarının’ müşavir olabilme süresinin dolmasına kadar uzatılmadı mı?! Kaskatı gerçekler, yüzleşilmeli, konuşulmalı… Balon üfürenler, ‘toparlanıp’ nefes kontrolü yapamayınca balonun patlayabileceğini de düşünebilmeli…
Hükümette bakan olarak yer almak için milletvekili olmak koşul değil ama oturacağı makama dair bir alt-yapısı, bilgi birikimi, deneyimi, eğitimi olması doğal bir beklentidir. “Her işi yaparım abi” ile bakan makamına oturmak, sonunda bilgi ve deneyim noksanlığı ile hatalar yapmak veya başkalarının sözü ve kararı ile iş yapmak demek oluyor. Bakanlık görevi, ‘İşbaşı eğitimi yeri’ değildir. Başbakan ‘lider konumundadır, o işlerini iyi bilen, konularına vakıf olan balkanlar kurulu ekibinin lideridir ama bakanlar kendi konusunun bilgesi değilse bile bilgilisi olmalıdır. Hele ki ortalama hükümet ömrü on dört ay olan Kuzey Kıbrıs’ta, bakan işbaşı eğitiminden geçecekse, eğitimi tamamlanana kadar ‘sınıfı’ kapanır, ‘tatile çıkar’… ‘Eğitimdeyim, öğrenmeye çalışıyorum’ diyen bakana sormazlar mı, “öğrenim için mi bakan oldun?” diye, demezler mi “Biz de senden iş bekliyorduk, sen daha öğrenecen?!”. Yüzleşilmeli, konuşulmalı bu katı gerçek… Ama bir katı gerçek daha konuşulmalı; milletvekilleri de dışardan atanmış bakanları sevmiyor, “Biz boşuna mı seçime girdik ve seçildik?!” yorumları meclis ve parti odalarında konuşuluyor…
İşin garibi, işini iyi bilmesi gereken bir bakan da var hükümette… Geçmişi başarılı bir öğretmen ve sendika başkanı ve eğitimle ilgili çok değerli bilgi ve fikirlerini yıllarca kamuoyu ile paylaştı… Okullar sorunlu açılıyor, kader değişmedi… Öğrenci taşımacılığı konusu arapsaçı… Kur’an kelamı gibi Haziran’da kapanıp Eylül’de açılacağı bilinen okullar, niye hep sorunlu açılıyor?! Kişiliğine ve birikimine çok değer verilen ve saygı duyulan bir bakan, ‘İşbaşı eğitimi’ de gerekmiyor; okullar, öğretmen nakilleri, öğrenci taşımacılığı, okul kitapları niye hazır değil?! Nüfus artışı nedeniyle öğrenci sayısı artmış, Haziran’dan Eylül’e geçen sürede mi oldu bu?! Olmuşsa bile, hükümettesin, nüfus artışlarını okullar açılacağı gün mü farkettin?! Katı gerçek: Tatil havası, umursamazlık, erteleme… Yüzleşilmeli ve konuşulmalı…
Kuzey Kıbrıs siyasetine halkın güven sorunu var çünkü katı gerçeklerle yüzleşilmiyor, konuşma konusu dahi yapılmıyor… Popülizm, yani halk dalkavukluğu buna engel… Nereye kadar?! ‘Omurgalı siyaset’ sözde değil, özde olana kadar…