“İnsandan daha korkunç bir yaratık yoktur, hele bozulduğu zaman” der Tolstoy.
Gözünü hırs bürümüş katiller büyütüyor dünya, olabildiğince kalleş!
İnsanlık bozuluyor.
* * *
Nasıl da “film” gibi geliyor değil mi?
“Sahile ceset vuruyor…”
Bir, üç, beş…
Ceset!
Kum gibi.
* * *
İnsan “kendine” yanaşmadığı sürece acıyı uzağında bir yerlerde görüyor.
Çocuklarına yakıştırmıyor!
* * *
“25, 30 yaşlarında” diyor polis.
“Darp izi yok...”
Tertemiz yüzleri...
Gencecik insanlar...
Kıyıya vurmuşlar...
* * *
Bir sabah evlatlarımızı bir gemiye koyduğunuzu düşününüz…
Bilinmez bir yolculuğa doğru!
Apansız kaybolsalar ortadan...
Bir ülkede, bir polis bülteninde bilinmese kimlikleri: “25, 30 yaşlarında...”
* * *
Cesetler vuruyor, sahile…
Katiller savaşı körüklüyor.
Dünyanın her yerinde “savaşabilme” ihtimalini besliyorlar.
Korku salıyorlar ha bire...
Paslı bir geçmişi hatırlatıyorlar, masmavi bir geleceği kurmak yerine...
* * *
“Can simidi” barıştır.
Ne kadar silahsız ve askersiz olursa…
Ve milliyetçiliğin azgın dalgalarından uzak…
O kadar özgürdür yarınlarınız...
* * *
Barışın garantörlüğünde çocuklar bir kıyıda kumdan kaleler yapmalıdır…
Ve çığlık çığlığa koşmalıdır gençler…
Katillerin inadına…
“Savaş” dediğimiz nedir ki?
En kalabalık cinayettir!
Masumu yoktur.
Kan emici katiller vardır, her savaşta...
Ve göğsünün duvarına kardeşliği kazıyan, barikatlara isyandan başka dil bilmeyen insanlar yeşerir, her barışta...