KAYA ÇANCA

Tamer Öncül

Her ne kadar, gazetelerimiz sayfalarını bu hafta da, cinayetler, tecavüzler, hırsızlık ve kazalarla doldursa da; gündemin önemli bir parçasıydı şiir  …

Bu gün Kaya Çanca’nın 45. Ölüm yıldönümü…

 Annesi öldükten sonra, iki yıl ziyaretine gidememiştik Kaya’nın; Bu yıl, Kardeşi (Volkan çanakçı) onun odasını küçük bir müzeye çevirip; evi (aslına uygun) restore etti ve Dünya Şiir Günü’nde Kaya’nın evinde ağırladı sevenlerini…

Kıbrıs Üniversitesi ( University of Cyprus) Türkoloji Bölümü öğrencileri, şair dostları onun şiirlerini okudu; Halil Akansel ve Cemal Özgürsel müziklerle (Kaya’nın şiirlerinden bestelenmiş olanlar dahil) katıldı bu davete; yakın dostları anılarla…

*  *  *

28 yaşında kendi eliyle hayatına son veren şair Kaya Çanca”yı bu toplum ne kadar tanır?..

27 Ocak 1945’de Abohor’da doğan ve 24 Mart 1973’de yine Abohor’daki evinde intihar eden Kaya Çanca, ilk şiir kitabı “Eski Beste”yi 1965’de, ikinci şiir kitabı “Y Sokağı’nı 1968’de yayınlar…

Yalnızca şiirleriyle değil 1967/68 yıllarında Akın gazetesinde yayınlanan yazılarıyla da edebiyatımız için önemli bir isim olduğunu kanıtlamıştı Çanca…

Ne yazık ki, ölümünden 1990’lı yıllara kadar Kaya Çanca’ya, tüm düşün sanat insanlarımıza olduğu gibi yeterli değer verilip; ilgilenilmedi…

1996 yılında KT.Sanatçı ve Yazarlar Birliği, PYGMALİON yayınlarıyla işbirliği içinde Y Sokağı’nın ikinci baskısını yaparak Kaya Çanca’yı ve şiirlerini yeniden kazandırmıştı edebiyat dünyamıza…

2010 yılında, Gürgenç Korkmazel’in, daha geniş bir çalışması (KAYA ÇANCA /Yaşamı ve Eserleri) yine Sanatçı ve Yazarlar Birliği tarafından yayınlandı…

118 sayfalık bu kitapta, Çanca’nın yaşamı ve şiiri hakkındaki değerlendirme yazıları yanında Kaya’nın yayınlanmış iki kitabı ve diğer şiirlerine ve yazılarına yer verilmişti… Son on sayfada ise Kaya Çanca’nın fotoğrafları var…

Ortaokulu Gonetra (Gönendere) köyünde; liseyi, Lefkoşa Türk Lisesi’nde yatılı okuyan Çanca,1963 Ekiminde üniversite eğitimi için Ankara’ya gider… Okuduğu, Jeoloji ve Maden Mühendisliği, onun idealindeki meslek değildir, (‘Ben ovalarda dolaşıp,  kuyu kazacak, su arayacak biri değilim. Benim ilgi alanım başka...’) diyerek, 1964 Şubatı’nda, okulu bırakıp Kıbrıs’a geri döner… Öğretmen koleji eğitiminin ardından da 1968 yılında (ikinci kitabının çıktığı yıl) öğretmenliğe başlar…

Beş yıl öğretmenlik yapar; yazılar, şiirler yazar… 24 Mart 1973’de Abohor’daki anne evinde yaşamına son verir…

(Kaya Çanca için Kurşunkalem dergisinde iki yıl önce  hazırlanan dosyadaki yazımdan)

*  *  *

 

Y. Sokağı Şairi

Şiirlere
sordum seni,
iki damla
imge düştü dizelerinden...

Ağır ağıtlara bürünmüş
daldan dala
iki dalga…
Ayışığında oynaşan
ölü  Baykuş gözlerinde,
eski beyitler.
Mezar başına dikilmiş
rakı şişesinden
demlenir yaşlı serçeler.

Taş plaklarda...
Kuruçeşme’de,
Yenicami’de
bunalan voltalarda,
umutsuz aşklar kovalar
Kırgın bir şairi...
Azraille kolkola danseder
daracık sokaklarda şiirler...

Y. SOKAĞI’nda

İki kumru sevişir,
şiire düşer dilleri...
 

Tamer Öncül
Mart 1990

 


 

 

KIBRIS SANATÇI VE YAZARLAR BİRLİĞİ

KOLEKTİF DÜNYA ŞİİR GÜNÜ BİLDİRİSİ (2018)
ŞİİRİSTAN, SON BAĞIMSIZ ÜLKE!


Esnek, birleştirici, kemikleşmiş düşünce biçimlerini onarıcıdır şiir. Usulca elimizden tutar. Bir ''yalnızlığın'' elinden tutmayı başarandır şiir. Açık sözlü bir sevgiye ulaşmak, eşsiz olan yanlarımızı keşfetmek içindir şiir... İnsan yanlarımızı hatırlatır bize. Yavrularına uçmayı öğretecek serçe nöbetindeki uçuşan ot telaşıdır. Gülümseme bilincidir. Aşk imalatçısıdır şiir ve barışın kapısını açan anahtardır aşk. Acısını duyumsatarak alt eder savaşı. Barışa gebedir; anasıdır barışın.

Özümüze yolculuk yaptığımız bir Araf’tır şiir. Derinleştirir. Dünyaya kafa tutmamızı sağlar. Şiir umudu yaratır, çoğaltır ve yaygınlaştırır; şiir yaşatır... Ruhumuzu sağaltır şiir, insan kalmamızı sağlar! 
Şiir alnımızı karışlar. Bizi gerer, buruşturur, özümüze döndürür. Şiir ilk basamağıdır özlenen dünyanın. Barışın dili olup dört bucağa ulaşır. Şairlerden başka en iyi kim taşıyabilir kapısını çaldığımız büyük hasreti?

Şiir, rüzgârına haykırdığı coğrafyada hayatın akışını değiştirir ve bizleri buluşturur. Şiir, insanı sevmek içindir. İnsanların, hayvanların, kuşların, böceklerin, ağaçların, otların savaşta direnen sesidir. Şiir, barışı ağlayabilir hatta şair onun için kurban bile edebilir kendini. Çünkü barışa doğmuştur o... Şiir ötekini hisseder. Barış için ilk adımı atmaktır bu… Zaten şiir, önsözüdür barışın, derinlerindedir kalbin. Şiir bir dili silahlandırıp savaşa göndermez ama kanatlandırıp barışa gönderir. İnsan sevgisini, en zalimlerin bile damarlarına doldurabilendir.

Kıvrılır yılan. Sınır kıvrılır. Uyanır yeşil hat, diklenir. Her derin nefeste hacmi genişler, özgürlük alanları değişir, su yüzüne çıkar ölü bölge. Nefes verirken çöker geçmiş dibe. Yeniden başlamak için derin bir “nefes” olabilir şiir. Şiire düşen harf barışı göremeden toprağa düşen minik bedenlerin acısıdır.

(21 Mart Dünya Şiir Günü’nde okunan bildirinin giriş bölümü)