Vücudumda bir sızı varsa kendim için hastalık senaryoları yazmaya başlarım.
En kötüsünden!
Ağrı değil ama kaygıdan iflahım kesilir.
Ah bir de internet var ya!
Hangi belirtiyi yazsanız, karşınıza “ciddiye alınız” diye başlayan ve sizi korku tünelinde gezdiren olasılıklar çıkar.
“Eğer şu belirtiniz de varsa…”
Çok değil birkaç saat içinde o belirtiyi hissedersiniz.
Bu duruma “kaygı bozukluğu” diyorlar.
Yalnız değilim sanırım…
Çünkü kime konuşsam, kendi öyküsüyle çoğalan “ah sorma” yanıtı alıyorum.
Psikiyatri uzmanları dâhil...
Emin hocam, “her sabah güne denizde yüzerek başlasan böyle hissetmeyeceksin” diyor.
Bu yıl henüz iki kez denize girebildim!
***
Son birkaç hafta bacağıma yayılan felaket bir ağrı, kramp, gerilimle uyudum, uyandım.
İnternette arama motorlarıyla turlama yanlışına düştüm pek tabii…
Derken doktor dostlarımı gezinme merasimim başladı.
Eski doktorları severim.
Fiziki muayene gibi bir disiplinleri var.
Yenilerde pek yok.
Çoğunlukla size doğrudan bir kağıt uzatıyorlar, bir dolu test, tomografi, MR falan…
Kan testlerinin sonucunu birer birer araştırmak da ayrı dert…
“Ciddiye alınız!..”
***
Hasta psikolojisinde hekim ile doğrudan iletişim çok önemlidir oysa...
Fiziksel muayene, sohbet, kaygıların dile gelmesi, vücudunun dinlenmesi, nabzının ölçülmesi insanı güçlendirir.
Öyle doğrudan laboratuvar testleri ve görüntüleme yöntemleri ile baş başa kaldığınız zaman kendinizi daha kötü hissediyorsunuz.
Tıbbi teknolojiler gelişti, doğrudur.
Yine de hekimin dokunuşu gibi olamaz.
İnsan biraz ilgi istiyor, endişelerinin dinlenmesini, neler hissettiğinin sorulmasını, vücuduna dokunulmasını…
Şimdi hayatta olsa keşke…
Turan amcaya giderdim, mutlaka…
Ne güzel insandı, Dr. Turhan Korun.
Uzun uzun konuşurduk önce…
Sorular sorar, anlamaya çalışır, sorularıma yanıtlar verirdi.
Tepeden tırnağa muayene eder, dokunur, her noktasını dinlerdi bedenin…
***
Böyle doktorlarımız elbette var halen…
Genel Cerrah Mehmet İnan dostum bu anlamda ilk aradıklarımdan biridir.
Kendimi güvende hissediyorum yanında…
Aykut abi örneğin…
“MR” sonucu gibi muayene ediyor.
Söylediği çıkıyor!
Sevgili dostumuz Sıla Usar’ı anmazsam olmaz…
İnsana iyi gelen doktorlardan…
“Böyle uzun uzun muayeneden geçmeyeli epey oldu” dedim geçenlerde…
“Biz Hacettepeliyiz” diye gururlandı.
En fazla kahrımı çeken elbette baldızım Dr. Özlem.
Pestili çıkmamışsa eğer gün boyunca, Turhan amcayı aratmıyor.
Ortopedi doktorum Deniz Aydın gibi…
Bizim meslek hastalıklarımız en fazla da omuzlar, kollar, dizler…
Bilgisayar başında çalışıyorsanız uzun yıllar kolay değil…
Kardiyolog Hamza hocama haksızlık etmeyelim, ailede kalp öyküsü olduğundan dolayı her yıl yanına gider, aklıma takılanı yazarım.
Kıbrıs’a yolu düşen harika hekimlerden biri…
Neyse…
Umarım, Tabipler Birliği bu satırları “reklam” kabul etmez.
Bir de ismini anmadığım ama her daim aradığım doktor dostlar da gönül koymaz umarım…
***
Eski doktorlar dedim ya…
Sanırım fark şuradan kaynaklanıyor.
Bu isimlerin doktorluğa başladığı yıllarda böylesine çok teknoloji, test, görüntüleme imkanı yoktu.
O nedenle insan vücudunu dinlemek üzerine uzmanlaşmışlardı.
Yeni kuşak hekimlikte “fiziki muayene” giderek azalıyor.
***
Şunu da fark ettim.
Otuz yıldır sigorta ödüyorum ama sağlık döngümde genelde özele gidiyorum.
Kamu hastanelerinde hekime erişim kolay değil.
İyi doktorlarımız var, mesleki yetkinliklerine saygı duyuyorum.
Ama – sürekli okurlarım bilir – kamusal sağlık statükosunda hekimlerin işbirlikçi rolünü de görmezden gelmiyorum.
Siyasetin pısırıklığına yaslanarak sağlıkta “normalleşme”nin önünde kenetlenmiş duruyorlar.
***
“Kafayı değiştir” diyorlar bana çoğu zaman…
Sanki de “araba lastiği.”
Öyle kolay değişmiyor.
Dedim ya insan sızıya dayanıyor da kaygıyla baş edemiyor.
100 metre ve saniyenin binde 5’i
Gözünüzü açıp kapayınca kadar geçen süre nedir?
Çok daha azını düşününüz.
İnsan saniyenin binde 5’ini hesaplayabilir mi?
Teknoloji hesaplıyor!
Bana sorarsanız çok da adil olmuyor.
2024 Paris Olimpiyatları’nda 100 metre erkekler finali müthişti.
“Dünyanın en hızlı koşucusu” böylece belirlendi.
The Wall Street Journal detaylı bir analizle o müthiş finali yazdı; çünkü iki yarışmacı final çizgisini birlikte geçmişti.
Amerikalı Noah Lyles ile Jamaikalı Kishane Thompson yarışın mutlak favorisiydi.
70 bin kişinin izlediği yarışta, her iki isim 100 metreyi 9.79 saniyede koştu.
Finiş çizgisini birlikte geçtiler.
Kimi izleyici Noah için sevindi, kimisi Kishane!
Tüm atletler çok yakındı aslında çünkü belki tarihte ilk kez bir 100 metre finalinde yarışmacıların tamamı 10 saniyenin altında koşmuştu.
Amerikalı ve Jamaikalı koşucunun ayakları finiş çizgisine birlikte basmıştı.
Gövdeler önemliydi ve sonucu teknoloji ilan etti.
Lyles 9.784, Thompson ise 9.789 koşmuştu.
Fark saniyenin sadece binde beşi kadardı.
Teknolojinin kazananı belirlemesi 29.47 saniye sürdü.
Sonucu ilan eden ileri teknolojinin sahibi İsviçreli saat firması Omega oldu.
En hızlı koşan İsviçre olmuştu aslında (!)