21 veya 23 Aralık 1963’te Mağusa’da çalışmakta olduğu NAAFİ mağazalarından bazı tüketim malzemelerini Ağrotur’daki NAAFİ mağazalarına götürürken, Lefkoşa’da Kaymaklı veya Baf Kapısı/Mağusa Kapısı yöresinde “kayıp” edilen Ahmet Derviş için 27 Nisan’da Çınarlı (Bladan) köyünde cenaze töreni düzenlenecek.
27 Nisan Cuma günü saat 09.00’da önce Çınarlı Camisi’nde cenaze namazı kılınacak, ardından “kayıp” Ahmet Derviş’ten geride kalanlar askeri törenle Çınarlı Mezarlığı’na defnedilecek…
Tekke Bahçesi’nde Ayvasıl mezarlarında kalıntıları bulunarak Kayıplar Komitesi tarafından kimliklendirilen 1963 “kaybı” Ahmet Derviş aslen Artemili’ydi (Arıdamı) ve Mağusa’da NAAFİ’de çalışmaktaydı. Aslen Bladanlı olan (Çınarlı) Şerife Ahmet’le evliydi… Atlı çocukları vardı: Derviş, Mustafa, Taner, Tüner, Gülay ve Mahan… NAAFİ’de şöförlük yapan Ahmet Derviş, 1931 doğumluydu yani 1963’te henüz 32 yaşındaydı. 21 veya 23 Aralık 1963 tarihinde, Mağusa’dan Lefkoşa’daki NAAFİ’ye bir araçla eşya götürürken, Lefkoşa’da “kayıp” edilmişti… Rahmetli eşi Şerife Ahmet’in Kayıplar Komitesi’ne verdiği ifadede, eşinin Küçük Kaymaklı’da bazı Kıbrıslırumlar tarafından vurulduğu ve “kayıp” edildiği belirtilmekteydi… “Kayıp” Ahmet Derviş, 27 Nisan 2018 Cuma sabahı Çınarlı (Bladan) köyünde askeri törenle toprağa verilecek… Sabah saat 09.00’da Çınarlı Camisi’nde cenaze namazı kılınacak, ardından Ahmet Derviş, Çınarlı mezarlığına defnedilecek. “Kayıp” Ahmet Derviş’in oğlu Mustafa Kocayiğit’le konuştuk ve bize şunları anlattı:
“Babam “kayıp” olduktan sonra 1964 başlarında Çınarlı’ya göç etmek zorunda kaldıydık. Orada bir odada altı çocuk, annem, anneannem, dedem zor bir hayat sürdürmek zorunda kaldık… Babam “kayıp” edildiğinde Mağusa NAAFİ’den yola çıkmış, Lefkoşa’dan geçerek Ağrotur’daki NAAFİ’ye öte beri götürmekteydi. Babam NAAFİ’de şöförlük yapmaktaydı ve daha çok gıda maddeleri taşıyordu kamyonla… O günlerde babamın sanırım Cyprus Mail gazetesinde bir resmi de çıktıydı, arabanın önünde yerde yatarken… Babamın Kaymaklı’dan veya Baf Kapısı’ndan veya Mağusa Kapısı’ndan “kayıp” edildiği anlatılıyordu… ”
MORG’TAN AYVASIL’A, AYVASIL’DAN TEKKE BAHÇESİ’NE…
“Kayıp” Ahmet Derviş, Lefkoşa’da öldürüldükten sonra Lefkoşa Genel Hastanesi morguna götürülen diğer Kıbrıslıtürk “kayıplar”la birlikte burada bir süre bekletilmiş ve hastane yetkilileri Kıbrıslıtürk makamlara Kızılhaç aracılığıyla bir liste göndererek, 21 veya 22 Kıbrıslıtürk’ün naaşının hastane morgunda olduğunu belirtmişler ve gelip bunları almaları istenmişti.
Geçtiğimiz günlerde bu sayfalarda bu konuda şunları yazmıştık:
“Ancak Kıbrıslıtürk makamlar Kızılhaç aracılığıyla gönderilen bu mesaja rağmen hastane morguna gitmemiş veya gidememişlerdi. Kıbrıslırum makamlar da bir süre bekledikten sonra bu naaşları Ayvasıl Kıbrıslıtürk mezarlığı dışına kazdıkları çukurlara topluca gömmüşlerdi.
On yıl önce Tekke Bahçesi’ne bazı “kayıp” Kıbrıslıtürkler’in gömülmüş olduğu yönünde bu sayfalarda geniş yayınlar yapmış, bu yönde elimize geçen belgeleri ve Ayvasıl’daki toplu mezarları kazan Dt. Hüsrev Dağseven’in röportajını yayınlamıştık ancak o günlerde Tekke Bahçesi’nin kazılmasına “izin” verilmemiş ve bu “izin” ancak 2016 yılında çıkabilmişti. 10 yıl boyunca ısrarla Tekke Bahçesi’nde “kayıplar”ın da gömülmüş olduğunu yaptığımız röportajlar ve okurlarımızın anlattıklarıyla yazmıştık, ta ki burasının kazılabilmesi için yetkili makamlardan Kayıplar Komitesi’ne “izin” çıkarılabilsin… Cumhurbaşkanlığı’na Mustafa Akıncı seçildikten sonra, güvenlik danışmanı Halil Sadrazam’ın ve Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’nin çabalarıyla en nihayet bu kazı “izni” çıkarılabilmişti…
Tekke Bahçesi’ne kazı “izni” ancak Ayvasıl’dan getirilip gömülmüş olanların mezarları için çıkmış, bir de Ülfet Canseç’in sevgili babacığı İsmail Bekir’in gömülü olduğu beş kişilik mezar için “özel Bakanlar Kurulu kararı” çıkarılabilmişti. Tekke Bahçesi’nde ancak kısmi olarak kazılabilen ve yalnızca Ayvasıl’dan getirilip gömülmüş olanların mezarlarında yürütülen kazılarda pek çok “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlara ulaşılmıştı… Özellikle Kaymaklı’dan “kayıp” edilen bazı Kıbrıslıtürkler, Tekke Bahçesi’ne gömülmüş ve yarım asır süreyle bu gerçek, toplumumuzdan gizlenmişti… Halen Tekke Bahçesi’ndeki pek çok mezarın üstünde yazılı isimlerin altında kimlerin yattığı tam olarak bilinmiyor ve her şeyin açıklığa kavuşabilmesi için bu şehitlikte yeni kazıların yapılması gerekiyor…”
3 Aralık 2010’da Minareliköy’de bazı Kıbrıslırum “kayıp” yakınlarıyla birlikte Kayıplar Komitesi’ne göstermiş olduğumuz olası gömü yerinde kalıntıları bulunan bazı Kıbrıslırumlar, DNA testleriyle kimliklendirildi ve ailelerine iade süreci başladı…
Evlatları öldü, onları torunları defnediyor…
3 Aralık 2010’da Minareliköy’de bazı Kıbrıslırum “kayıp” yakınlarıyla birlikte Kayıplar Komitesi’ne göstermiş olduğumuz olası gömü yerinde kalıntıları bulunan bazı Kıbrıslırumlar, DNA testleriyle kimliklendirildi ve ailelerine iade süreci başladı…
Bunlardan Hrisanti ve Grigoris Çangari için geçtiğimiz Perşembe günü cenaze töreni yapıldı ancak onları defnedecek evlatları artık hayatta değildi… Onları torunları defnetmek durumunda kaldı… 1974’te Neahorgo Kitrea’da (Mineraliköy) bazı Türk askerleri ve Kıbrıslıtürkler tarafından evlerinin verandasında vurularak öldürülen Hrisanti ve Grigoris Çangari’nin cenaze töreni Lefkoşa’nın Eylence bölgesindeki Ayios Haralambos Kilisesi’nde 19 Nisan 2018 Perşembe öğleden sonra saat 16.00’da gerçekleştirildi…
Kitrea (Değirmenlik-Cirga) Kıbrıslırum Belediye Başkanı Petros Kareklas, bu cenaze töreni ardından sosyal medya paylaşımında şöyle yazdı:
“Bugün Hrisanti ve Grigori Çangari’nin iki küçük tabutuna kentimiz adına bir çelenk koydum… Köylüler onlara Gliğori ve Gliğorus diye hitap etmekteydi… 1974’te bazı Türk işgalciler ve onların yerel aşırı organları tarafından vahşice öldürülmüşler ve kalıntıları da Neahorgo Kitrea’da (Minareliköy) bir toplu mezara gömülmüştü. Bu cenaze törenindeki bir diğer trajedi de Yutimula ile Andreas adlı evlatlarının ancak ölümlerinden sonra onlarla buluşuyor olmasıydı – 1974’te başlarına ne geldiğini öğrenemeden her iki evlatları da göçüp gitmiştirdir. Kayıplarımızın akibeti konusunda geç kalmayalım ve böylesi yeni trajediler yaşamayalım… Sonuçta Hrisanti ve Grigori Çangari’nin cenaze töreninde konuşma yapan torunları Dr. Lores Kiriaku’nun belirttiği gibi artık bu topraklar barış istiyor… Sonsuza kadar rahat uyuyunuz Hrisanti ve Grigori Çangari…”
ARALIK 2010’DA OLASI GÖMÜ YERİNİ GÖSTERMİŞTİK…
3 Aralık 2010 tarihinde Minareliköy’den “kayıp” edilen Hrisanti ve Grigori Çangari’nin yanısıra başka bazı diğer “kayıp” Kıbrıslırumlar’ın olası gömü yerini, bazı Kıbrıslırum “kayıp” yakınlarıyla birlikte Minareliköy’e giderek Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiştik. O günlerde bu sayfalarda şöyle yazmıştık:
“Maria Yeorgiadu’yla birlikte evine ziyarete gittiğimiz Minareliköylü (Neahorgo Kitrea) Fedra Hanım, hemen telefon defterini çıkarıyor ve Angeliki adlı yaşlı bir Minareliköylü kadını arıyor. Angeliki Hanım, beş “kayıp” şahsın nereye gömülü olduğunu biliyor ve bizimle gelmeyi kabul ediyor. Beş “kayıp” şahısın isimlerini sayıyor bize: Gregoris, Hrisantu, Maritsa Eftihis ve Paputsos (bunlar yaşlı imişler) ve Stekkas ki o yaşlı değilmiş... Angeliki Hanım bize bu beş kişinin nereye gömüldüğünü gösterecek. Angeliki Hanım’dan daha önce bu yeri göstermesini hiç kimse istememiş... İlk kez bize gösterecek...
Maria, “Acaba kimlik kartı tamam mı?” diye soruyor. Angeliki Hanım gidip çantasına bakıyor ve bize telefonda kimlik kartının eski yani Rumca kimlik kartı olduğunu söylüyor. Fedra Hanım’ın kardeşi Bay Kastellanos, ertesi günü Bayan Angeliki’ye kimlik kartını yenilemesi için yardım etmeyi deruhte ediyor... Çünkü eski kimlik kartlarıyla Kıbrıslırumlar kuzeye geçiş yapamıyor... Angeliki hanımın kaynanası ve kaynatası da “kayıp”mış – onları da evlerinin avlusuna gömmüşler – İrini Haris ve Haris Argiru adlı bu iki “kayıp” şahsın da yerini gösterecek bize...
Bay Kastellanos, Kayıplar Komitesi yetkilisi Ksenofon Kallis’i tanıyormuş, hemen onu arıyor ve konuşuyor. Kallis’ten Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Yardımcısı Murat Soysal’ı da arayıp belirlediğimiz tarihin ona da uyup uymadığını öğrenmesini rica ediyoruz. Bir sonraki hafta için bir tarih belirliyoruz... Eğer Kayıplar Komitesi yetkilileri için de bu tarih uygunsa, birlikte Minareliköy’e gideceğiz... Bu arada Bay Kastellanos, Angeliki Hanım’ın kimlik kartını yenilemesine yardımcı olacak...
3 Aralık 2010 Cuma günü buluşuyoruz ve Kayıplar Komitesi yetkilileri eşliğinde Minareliköy’e gidiyoruz... Bay Kastellanos, söz vermiş olduğu gibi Bayan Angeliki’nin kimlik kartını yenilemesine yardımcı olmuş, Kostas Zervas da bizimle geliyor, Nitsa Hanım’ın gömülmüş olduğu yeri göstermek üzere... Ve bir de Eleni Hanım var... Maria, bir demet beyaz krizantem getiriyor, bu krizantemleri 10 “kayıp” şahsın bulunduğu iki noktaya bırakıyorlar... İki araçla gidiyoruz Minareliköy’e...
Angeliki Hanım yolda bana Minareliköy’de yaşadıklarını anlatıyor: “Beş kişi öldürüldüydü” diyor... Evdeymişler, sonra birileri gelip dışarı çıkmalarını söylemiş. Gelenler askermişler... Angeliki Hanım’ın babası Stelyos Pabutsos, Yorgos Stekkas’la birlikte teslim olmak üzere evin dışına çıkınca vurulmuşlar. Sonra yaşlı Grigoris ile yaşlı eşi Hrisanti’yi evin dışına çıkarmışlar, askerler onlara bir işaret yapmışlar ama bu yaşlı insanlar kendilerinden ne istendiğini anlamıyorlarmış... Onlar da evin verandasında vurulmuşlar. Maritsa Eftihis adlı yaşlı kadın evden dışarıya çıkmadığı için onu da evin içinde öldürmüşler ve bir battaniyeye sarıp onu dışarıya çıkarmışlar. Maritsa Eftihi, bizimle birlikte gelen Bayan Eleni’nin annesi imiş...
Angeliki Hanım’ın babası Stelyos Pabutsos ve Yorgos Stekkas’ı öldürdükten sonra evde arama yapmak istemişler, bu yüzden evdekileri dışarıya çıkarmışlar. Onları evin az ilerisine götürmüşler. Bir gece kilisede kalmışlar, sonra kiliseden çıkarılmışlar... Kiliseden çıkarıldıkları zaman bu beş kişinin tahta gibi olduğunu görmüşler... Üç ay süreyle bu cesetler oldukları yerde kalmışlar, sonra üzerlerine toprak örtülmüş...
Beyköylü İsmet Bey’i tanıyorlarmış. O kiliseye gelip birşeye ihtiyaçları olup olmadığını sormuş. Evlerine gidip birşeyler almaya çalıştıklarında, cesetlerin toprakla örtüldüğünü görmüşler.
Bu beş “kayıp” şahsın gömülmüş olduğu noktaya gidiyoruz hep birlikte... Bu alanda kazı yapılmış daha önce ancak Angeliki Hanım’ın gösterdiği noktada değil, daha gerilerde... Yan taraftaki hurma ağacının altında iki veya üç “kayıp” şahıs bulunmuşmuş... Angeliki Hanım’ın gösterdiği noktanın kazılabilmesi için Kayıplar Komitesi yetkilileri inceleme yapıyorlar...
Buradan ayrılmadan önce, bir Kıbrıslıtürk yanımıza geliyor ve yıllar önce burasının “boşaltılmış olabileceğini” anlatıyor... Yine de bu alan kazılmadan bir bölgenin “boşaltılmış” veya “boşaltılmamış” olduğu anlaşılamıyor...
O noktadan ayrılıp, “kayıp” bayan Nitsa’nın gömülmüş olabileceği yere gidiyoruz. Arazi değişmiş, ev sahipleri olmadığı için içeriye girmeye çekiniyoruz. Araziye yeni bir ev, bir havuz yapılmış, bahçe değişmiş... Evin hem arkasını, hem önünü inceliyoruz... Nitsa’yı vurmuşlar ve üç gün yaşamış... Bu evdeki bir yaşlı kadın ona bakmış... Ama aldığı kurşun yaraları ölümüne neden olmuş. Bayan Nitsa, Sotirulla Rodu’nun bebeğini kurtaran, onu alıp Voni kampına götüren, bebeğin hayatta kalmasını sağlayan kadın... Bu bebek, yıllarca ne olduğunu bilmeden büyümüştü... Babası ona annesinin Minareliköy’de öldürülmüş olduğunu anlatmamıştı... Babası tekrar evlenmişti ancak Sotirulla’nın küçük kızı bir gün halasına “Neden benim annem de diğer anneler gibi değil? Sanki bana karşı daha soğuk” demiş, birşeylerden kuşkulanmış... O zamanlar 11 yaşlarındaymış bu küçük kız... Halası da onu karşısına alıp Minareliköy’de annesinin nasıl öldürüldüğünü, sonra onu Nitsa Hanım’ın ölüler arasında bulduğunu, onu alıp Voni kampına götürdüğünü anlatmış ve “anne” diye bildiği şahsın aslında onun gerçek annesi olmadığını söylemiş... Küçük kız duyduklarından öyle bir şoke olmuş ki bir daha asla kendine gelememiş... Lefkoşa’da yaşıyor... Hayatı darmaduman...
Buradan ayrılıp Angeliki Hanım’ın kaynanası İrini Haris ile kaynatası Haris Argiru’nun gömülmüş olabileceği yere gidiyoruz. Bu alanda evleri varmış ve evin avlusuna gömülmüşler, öldürüldükten sonra. Ancak evin yerinde yeller esiyor, ev tamamen yıkılmış, en ufak bir iz bile kalmamış... Bu alanın gerisinde, arkın içinde Kayıplar Komitesi kazı yapmış ve iki parça kemik bulmuş ancak bu kemikler, İrini Hanım ile Haris Bey’e ait değilmiş... Kayıplar Komitesi Kazılar Koordinatörü Okan Oktay, Angeliki Hanım’ın gösterdiği yeri inceliyor... Belki bu alanda da yeniden araştırma ve belki de kazı yapılacak...
Ledra Palace barikatına dönüyoruz... Barikatta onlarla vedalaşıyoruz... Ve gelip bu olası gömü yerlerini bize ve Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiş oldukları için onlara çok teşekkür ediyoruz...”
(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler – 3 Aralık 2010)