Fransa’da doğup büyüyen Dylan Cavit, 1 Ocak 1964’te Lefkoşa’dan Leymosun’a giderken “kayıp” edilen dedesi Cavit Sadık’ı arıyor… Babası Mehmet Cavit’i iki yıl önce kaybeden Dylan Cavit, şimdi Kıbrıs’ta yaşıyor…
Fransa’da doğup büyüyen Dylan Cavit, 1 Ocak 1964’te Lefkoşa’dan Leymosun’a giderken “kayıp” edilen dedesi Cavit Sadık’ı arıyor… Babası Mehmet Cavit’i iki yıl önce kaybeden Dylan Cavit, şimdi Kıbrıs’ta yaşıyor…
1919’da Pendagomo’da dünyaya gelen Cavit Sadık, Leymosun’da Zekiye Hanım’la evliymiş… Zekiye Hanım, Leymosun’da ünlü bir terziymiş… Cavit Sadık, eşi Zekiye Hanım sarışın olduğu için, ille de sarı bir araba satın almak istemiş ve sarı renkte bir Vauxhall araba satın almış…
İki çocukları olmuş: Mehmet ve İzzet…
Cavit Sadık, Leymosun’da bir kahvehane çalıştırıyormuş limana yakın – sonra bu kahvehaneyi Zekiye Hanım için terzi atölyesine dönüştürmüşler… Zekiye Hanım’ın pek çok İngiliz müşterisi ve ayrıca terzilik alışmaya gelen pek çok çırağı varmış…
Zekiye Hanım mesleğiyle çok büyük gurur duyarmış çünkü mesela İngiliz Kraliyet ailesinden bir kişinin gelinliğini de o dikmiş ve kendi diktiği gelinliği giyen bu Kraliyet mensubu gelinin fotoğrafını gururla herkese gösteriyormuş…
Cavit Sadık’ın ayrıca bir de Piskobu’da bir dükkanı varmış, ufak-tefek bir şeyler sattığı…
1963 Aralık ayının son günlerinde, 23 Aralık 1963’te kızkardeşiyle birlikte Lefkoşa’ya gelmiş Leymosun’dan Cavit Sadık… Çatışmalar nedeniyle birkaç gün Lefkoşa’da kısılı kalmış… Sonra kızkardeşini annesinde bırakarak “Aileme geri dönmem lazım” demiş ve 1 Ocak 1964’te yola çıkmış Lefkoşa’dan, Leymosun’a gitmek üzere… Ama asla Leymosun’a varamamış… Yolda “kayıp” edilmiş…
AH701 plakalı, sarı renkli Vauxhall Victor arabasıyla “kayıp” edilmiş…
Bu “kayıp” öyküsünde bir de “konvoy” hikayesi var – Lefkoşa’dan Leymosun’a gidecek konvoya katılan en son araba onunkisiymiş ancak diğer arabalar Leymosun’a vardığı halde, onun arabası varamamış…
Bir diğer hikaye de arabasının Lefkoşa dışındaki Latça köyünde görülmüş olduğuna ilişkin hikaye… Kocasının Leymosun’a dönmediğini gören Zekiye Hanım, İngiliz Üsler Bölgesi’nde, Piskobu’da İngiliz makamlarına başvurmuş – İngiliz askerler bir süre sonra ona, eşinin arabasını Latça’da gördüklerini, hatta arabada kan lekeleri de olduğunu söylemişler… Ancak Cavit Sadık’tan hiçbir iz yokmuş…
O gün bugündür yani 1 Ocak 1964’ten bu yana geçen son 54 senede ondan hiçbir ize rastlanmadı…
Oğlu Mehmet Cavit, Londra’da bir Fransız olan Sylvie Hanım’la tanışarak onunla evlendi, Fransa’ya yerleşti… İki çocukları oldu… Mehmet Bey, iki yıl önce vefat etti…
Cavit Sadık’ın diğer oğlu İzzet Cavit, halen Norveç’te yaşıyor…
Ancak Cavit Sadık’ın torunu Dylan Cavit artık Kıbrıs’ta – altı yıl önce gelmiş adamıza, çocukluğunda her iki yılda bir babasının ailece kendilerini tatil için getirmiş olduğu Kıbrıs’ta öğretmenlik yapmaya gelmiş… Burada babasının aile dostlarının kızı Burcu’yla tanışıp onunla evlenmiş… Kıbrıs’ta kalıyor, “Kıbrıs benim bir parçamdır” diyor…
Ve “kayıp” dedesi Cavit Sadık’ın akibetini öğrenmek istiyor…
Dylan Cavit ve sevgili eşi Burcu Toker Cavit’le geçtiğimiz günlerde buluşarak “kayıp” dedesi Cavit Sadık’ı konuştuk…
Bu o kadar büyük bir trajedi ki, Cavit Sadık’ın sevgili eşi Zekiye Hanım vefat etmiş, Cavit Sadık’ın iki oğlundan biri olan Mehmet Cavit vefat etmiş… 54 yıldır kendisinden hiçbir haber alınamayan “kayıp” Cavit Sadık’ın oğlu vefat ediyor, eşi vefat ediyor ve bu acı miras, bu trajedi bir torunun, Dylan Cavit’in omuzlarına kalıyor: “Kayıp” dedesini arıyor, onun nereye gömüldüğünü bilmek istiyor… Hiç tanımadığı, hiç görmediği, hakkında yalnızca anlatılan hikayeleri dinlediği sevgili dedeciği hakkında en ufak bir bilgi bile onun için bulunmaz bir hazine gibi… Dedesini ya da nenesini tanıyan birileri çıkıp da “Aman, onları tanırdık” deyip iki cümle söyleseler onlar hakkında, çok çok seviniyor!
54 yıllık acı bir miras bu: Fransa’da doğmuş büyümüş… Beş dil biliyor Dylan Cavit… Fransa’da öğrenimini tamamladıktan sonra altı yıl Çin’de çalışmış, Çince bildiği için, Şangay’da öğretmenlik yapmış… Sonra Fransa’ya dönmüş ve ardından Kıbrıs…
Kıbrıs’a, babasının köklerine döndükten sonra “kayıp” dedesi hakkında bir şeyler bulmaya çalışmış…
Bazı Leymosunlu/Girneli okurlarım onu ve eşi Burcu Cavit Toker’i bana yönlendirmişler…
Facebook’ta başlayan yazışmalarımız ardından buluşuyoruz ve konuşuyoruz…
Dylan Cavit’le “kayıp” dedesi Cavit Sadık’la ilgili röportajımız şöyle:
SORU: Dylan kaç yaşındasın?
DYLAN CAVİT: 42 yaşındayım…
SORU: Doğum yerin neresidir?
DYLAN CAVİT: Fransa’da dünyaya geldim… Fransa’nın tam ortalarında olan Vandome’da dünyaya geldim, Le Roi Valle adlı küçük, güzel bir kasabada doğdum. Annemin adı Sylvie – ki bunun anlamı “orman”dır…
Babamın adı Mehmet… Annem hayattadır ancak babam iki yıl önce vefat etti…
SORU: Aslında Fransa’da pek az Kıbrıslıtürk yaşıyor – nasıl oldu da baban Fransa’ya gitmişti? Annen nedeniyle mi gitmişti Fransa’ya?
DYLAN CAVİT: Evet… Annemle Londra’da tanışmıştı – 60’lı yıllar Londra’nın altın yıllarıydı… Pek çok Kıbrıslıtürk genç Londra’ya gidiyordu… Annem bir bankada sekreter olarak çalışmaktaydı, İngilizce biliyordu… Tanışmışlardı. Sonra annem, ailesine yakın olmak için Fransa’ya dönmeye karar vermişti – böylece babam da Fransa’ya gitti, ben ve kardeşim dünyaya geldik… Dediğiniz gibi, çok ender bir şey bu: Babam da Fransa’da yaşayan ender Kıbrıslıtürkler’den birisiydi…
Ben biraz tuhaf bir durumdaydım… Babam zaman zaman İngiltere’ye, Kıbrıslıtürk arkadaşlarıyla buluşmaya gidiyordu. Ama ben Fransa’da büyüdüğüm için böyle bir duygum yoktu – ben öncelikle Fransız hissediyordum kendimi çünkü Fransa’da yaşıyordum… Mesela hiç Türkçe öğrenmemiştim… Fransızca öğrenmiştim. Annemle babam benim tek bir kimliğe sahip olmamı istiyordu…
SORU: Öğretmensiniz…
DYLAN CAVİT: Evet… Beş dil öğretiyorum… Şu anda Bellapais’te bir özel okulda Fransızca, İspanyolca ve Çince öğretiyorum…
SORU: Çin’de de bulunduğunu söylemiştin bana…
DYLAN CAVİT: Üniversitede Çince eğitimi gördüğüm için – Çince için bir “Bachelor of Arts” diplomam var…
SORU: Maşallah!
DYLAN CAVİT: Evet çok zordu ancak bu benim için büyük bir başarıydı… Masterimi tamamlayınca, doğal olarak Çin’e gitmek istedim.. Bir Fransız olarak Çin’de iş bulmak kolay değildi – internet devri değildi henüz. Öncelikle Çin’in orta bölgelerine gittim, Henan ilçesinde başkent Zhengzho’ya gittim. Bu, Çin’de çalışmaya başladığım ilk deneyimimdi… O zamanlar Çin’den hoşlanıp hoşlanmayacağımdan bile emin değildim, Çince öğrenmiştim ama… Ama orada sabırlı olmayı, kültürlerini öğrenmeyi öğrendim… Ve ondan sonra da nihayetinde bir öğretmen olarak iş buldum Şangay’da… Ve beş yıl kaldım orada, neredeyse altı yıl kadar kaldım…
Ondan sonra Fransa’ya geri döndüm… Orada da Fransızca’yı yabancı bir dil olarak öğrenmekte olanlara öğretmenlik yaptım – bunlar mültecilerdi… Fransa’da devletin önkoşuludur mültecilerin belli bir düzeyde Fransızca bilmeleri, Fransız kimliği alabilmeleri için… Onlara yardımcı oluyordum böylece… Çok da sosyal bir işti bu benim için çünkü bu mültecilerin pek çoğu çok büyük stres altındaydılar, ülkeyi tanımıyorlardı, yoksuldular, bazıları kendi dillerinde dahi okuma-yazma bilmiyordu… Tam anlamıyla büyük bir işti bu – bir yabancı dil öğretmeni değildim yalnızca, tam bir öğretmendim çünkü Fransızca öğretmeye çalıştıklarım, yetişkin insanlardı…
Ondan sonra buraya, Kıbrıs’a gelme fırsatı yakalamıştım, bir üniversitede Fransızca öğretmek üzere… Bu fırsatın üstüne atladım resmen çünkü Fransa’da olduğum için biraz üzgündüm. Ülkemi sevmediğimden değildi bu ama başka bir şey yapmak istiyordum… Çin’e gitmek böyle bir şey olmuştu mesela…
Böylece babamın köklerinin olduğu yere geri dönmek, yalnızca sırf seyahat edip başka bir yere gitmek değil, bir anlamı olan bir yolculuğa çıkmak önemli oldu…
Buraya dönmek çok anlamlıydı ve bunu denemeye karar vermiştim… Altı yıl önceydi bu… Sonra eşimle tanıştım, Burcu’yla… Burada, Kıbrıs’ta tanıştık…
Burcu’yla tanıştık çünkü babam Leymosunlu’ydu ve Burcu’nun annesini çok iyi tanıyordu…
Gençken çok mühim bir karakterdi babam, babamla ilgili pek çok öykü dinliyordum Burcu’dan ve ailesinden… Burcu da onunla tanışmak istiyordu…
SORU: Deden Cavit Sadık, “kayıp”tı…
DYLAN CAVİT: Evet…
SORU: Nasıl “kayıp” olmuştu?
DYLAN CAVİT: Rahmetli babamın bana anlattığına göre dedem Cavit Sadık, bir araba konvoyuna katılmış Lefkoşa’dan Limasol’a gitmek üzere ve konvoydaki en son araba imiş… Herkes varmış Leymosun’a ama onun arabası ortada yokmuş… Ve kimse de nereye gittiğini bilmiyormuş… “Kayıp” edilişi biraz tuhaftı yani… Bundan daha fazla ayrıntı öğrenemedim hiçbir zaman… Leymosun’da bir kafesi vardı, eski Kıbrıslıtürk mahallesinde… Sanırım orası şimdi Limasol Marinası oldu.
SORU: Leymosun’da mı “kayıp” edildiydi?
DYLAN CAVİT: Lefkoşa’dan Leymosun’a giden yolda “kayıp” edilmiş olduğunu sonradan öğrendim…
SORU: Bir amcanız, İzzet amcanız Norveç’te yaşıyor…
DYLAN CAVİT: Evet… İki kardeştiler, babam ve İzzet amca…
SORU: İzzet amcanız başka bir şey anlattı mı size?
DYLAN CAVİT: Yakın geçmişte bir şeyler söyledi, evet… Eşim Burcu konuştu onunla…
BURCU TOKER CAVİT: Sarı renkli Vauxhall bir arabası varmış Cavit Sadık’ın… AH701 plakalı arabaydı bu… 1963 yılının son günlerinde Leymosun’dan Lefkoşa’ya gitmişti annesini görmeye… Ve kızkardeşini annesiyle bıraktı Lefkoşa’da… Ona “Yola çıkma, gitme şimdi Leymosun’a çünkü yollar tehlikelidir” demişlerdi.
O da, “Yok, yok, çocuklarımı, eşimi Leymosun’da bıraktım, onlara geri dönmem lazım” demişti… Böylece Lefkoşa’dan Leymosun’a gitmek üzere kendi sarı Vauxhall arabasıyla yola çıkmıştı.
DEVAM EDECEK