Kayıp edilen Şevket Dayı, çok neşeli bir insandı...

Bir okurumuz şu bilgileri paylaşmak istediğini söyledi: “Geçtiğimiz gün Mustafa Abuzet’le ilgili yazdıklarınızı okuyunca, bizim bölgeden kayıp edilen Şevket Dayı ve Yusuf Dayı aklıma geldi. Bir olay olduydu, sanırım Arpalık (Aysozomeno) çatış

 

 

Bir okurumuz şu bilgileri paylaşmak istediğini söyledi:

“Geçtiğimiz gün Mustafa Abuzet’le ilgili yazdıklarınızı okuyunca, bizim bölgeden kayıp edilen Şevket Dayı ve Yusuf Dayı aklıma geldi. Bir olay olduydu, sanırım Arpalık (Aysozomeno) çatışmalarıydı. Ölenler arasında galiba bir Mazotolu, bir da Anafodiyalı Kıbrıslırum asker vardı. Onların ölülerini geçiriyorlardı Çite (Kiti)-Mazoto yolundan. Şevket Dayı ve Yusuf Dayı, anayolun yanında koyunlarını otlatırlardı. O güne kadar davarlar hep köyün etrafında otlatılıyordu, yani Civisil’de, köyden uzağa gidemiyorlardı. Fakat köyün etrafında yeyinti kalmadığı için Şevket Dayı ilk defa o gün davarı alıp uzağa, yolun yanına gitmişti. Ölüyü gömmeye götüren konvoyda Çite’nin yanındaki Pervolya (Bahçalar) köyünden bir köy ileri geleninin oğlu vardı. Bu Kıbrıslırum, Kıbrıslıtürkler’e düşmandı. EOKA’cı idi. İşte o Kıbrıslırum, Şevket Dayı’nın başındaki mandillanın beyaz renkli olmasından dolayı onun Kıbrıslıtürk olduğunu anlayıp arabayı durdurmuş ve ateş edip ikisini da vurmuş. Çünkü Kıbrıslırumlar’ın mandillası genelliknan siyah olur. Cenazeleri gömdükten sonra geri gelip cesetleri almak istemişler ama Yusuf Dayı ölmemiş ve sürünerek dere içerisinden köye gelmeye çalışmış. Yusuf Dayı’yı bulamayınca izlerini takip etmişler ve köye bir mil kadar uzakta, dere içinde onu bulup tekrar vurarak öldürmüşler ve gömmüşler.

Akşamüstü davar yalnız başına köye geldi... Bizim köylüler gidip Şevket Dayı’yı ve Yusuf Dayı’yı aradılar ama bulamadılar, kan izleri gördüler ve Yusuf Dayı’nın sürünme izlerini. İngiliz askerlerine haber verildi, bir netice çıkmadı... Şevket Dayı öldürüldüğünde en büyük oğlu İlkay 17-18 yaşlarında idi... Onlar da altı kardeş idi, üç oğlan, üç kız... Babası “kayıp” edildikten 5-6 sene kadar sonra, ortalık açıldığında Pervolyalı (Bahçeler) bir köylümüz ile birlikte Pervolya’ya gitmişler. Pervolyalı bir Kıbrıslırum onları kahvede yeme içmeye davet etmiş. Yiyip içerlerken size sözünü ettiğim Pervolya’nın ileri gelenlerinden olan o şahsın oğlu da gelmiş. Sarhoşmuş. Laf arasında bu Kıbrıslırum olayı anlatmış övünerek. Anlatmaya başladığında İlkay’ın Şevket Dayı’nın oğlu olduğunu bilmiyormuş... İlkay’ın yanındaki Kıbrıslıtürk söylemiş ama o gene da “Annadayım sana da öğren nasıl öldü baban” deyip anlatmaya devam etmiş... O anlattıksonra İlkay dolmuş, gözlerinden yaş gelmeye başlamış. Masadaki diğer Kıbrıslırumlar müdahale edip, o Kıbrıslırum’u oradan uzaklaştırmışlar, İlkay’ın yanındaki Kıbrıslıtürk’e da “Hade al onu da gidin” demişler... Köye döndüklerinde İlkay kahvede bağırarak kendini yerden yere vurmuştu... O tarihten sonra İlkay’ın eline uzunca bir süre nöbette silah vermezlerdi, gidip o Kıbrıslırum’u vurmasın diye... İlkay 5-6 ay kadar önce rahmetli oldu. Arkadaşımızdı rahmetli... Köyümüzün adını yaşatmak için Civilsilspor kulübü kurulmuştu... Orada da aktifti... Yemeye içmeye oturduğumuzda, her zaman bu olayı anlatırdı... İşte böyle olaylar da var geçmişimizde Sevgül Hanım...

Bu arada rahmetli Şevket Dayı’nın çok ama çoook şakacı biri olduğunu da ilave edeyim...

Köyde bir hanım vardı, gece gündüz namazında niyazındaydı... Onu nasıl kızdırdığını dün gibi hatırlarım... Bu hanım kahvenin önünden geçerken, “Bakın göresiniz nasıl gızdıracam Hacı abayı” diyerek oradan kaptığı boş bir kağıt ve kalemle bu hanıma yetişip “Hacı aba, imza toplarık da imzalayasın sen da bu kahadı” demiş. Hacı Aba, “Tamam be Şefget ama neçin imzalaycayık, ne var?” diye sormuş. Kağıdı kalemi eline aldıktan sonra Şevket Dayı, “Yağmur yağmadı bu sene da imza toplarık değiştirelim yukardakini Hacı Aba” dediğinde bu hanım “Kafiiir!” diye bağırıp kağıdı ve kalemi öyle bir fırlatmıştı ki Şevket Dayı’nın yüzüne, kahvedekiler gülmekten kırıldıydı...  Şevket Dayı işte böyle muzip bir adamdı, herkesin sevdiği bir adamdı... Onu da rahmetle anıyoruz...

Sen ben bizler, yani halk, yani bu olaylarda cereme ödeyenler, hangi düşüncede olursak olalım, bu konuları insani duygularla konu eder konuşuruz. Üstelik ders de çıkartırız konuşurken.. Örneğin bir Kıbrıslırum ahbabımla konuşurken "Anlaşma olacak mı acaba be ahbap" diye de sormuştum.. "Horuzun çok olduğu yerde sabah geç olur ahbap" demiş ve ilave etmişti: “Sizde horoz çok, bizde horoz sizden fazla, e dış horozlar da var...Türkiye, Yunanistan, İngiltere, Amerika, Rusya, Avrupa Birliği.. Hepsinin aynı uyumda(sinhroniga) ötmesi mümkün mü?.. Sen öter dersen de, ben ötmez diyorum.." demişti. O Kıbrıslırum, ben Kıbrıslıtürk ama işte böyle muhabbetler yapabiliyoruz biz bize olduğumuzda..

Ama araya siyasetçiler karışınca bu samimi ortam yok oluyor.. Çünkü siyasetçilerde içtenlik veya samimiyet yoktur.. Karşısındakini tuşa getirmekten başka birşey düşünmez onlar.. Ve bunun için her yol mübahtır onlar için.. Yalan dolan, saptırma,  pişkinlik, ne varsa kullanırlar..

Netice olarak kayıplarla veya geçmiş yaraların sarılması ile ilgili çabaları uluslararası ve üstelik bitaraf olan makamların yerine getirmesi lazım.

Geçmişten sadece ders alınır. Başka bir yarar umulmaz. Kayıp yakınlarının açtığı bu son davalarla ilgili olarak birbirimizi aldatmayalım. Bir husus daha:

N'olacak yani biz onları mahkum ettirdiğimizde? Ya da onlar bizi?...

Suçlu arıyorsak aynaya bakalım..

Onlar da, biz de.

Başımızı ellerimizin arasına koyup nerede hata yaptık diye düşünmezsek, hem onlar hem biz, hiçbir yere varamayız..

Varamadık zaten..

Varamayacağız da maalesef...

Biz gene de Annan Planı’na “Evet” demekle bir nebze olsun bunu yaptık.. Ya muhataplarımız??

"Abo gi bu strefede abo zimyan, eine gerdos" demişti Anastasiadis..

Dinlemediler..

Hayır dediler...

(Zarardan dönülen yer kardır demektir Anastasiadis’in sözü)

Selamlar...”

(Adı yanımızda mahfuz)

 

Bu okurumuza paylaştığı bu değerli bilgiler için sonsuz teşekkürler... Civisilli Şevket Salih Sakallı ile Yusuf Emir Hasan 5 Şubat 1964’te “kayıp” edilmişti. Yusuf Dayı, Şevket Salih Sakallı’nın eşi Pembe Hanım’ın büyük dayısıydı ve işitme ve konuşma engelli idi... Yani Kıbrıslılar’ın deyimiyle Yusuf Dayı, “sağır ve dilsiz” idi... Koyunlarını otlatırlarken, o günlerde patlak veren Aysozomeno (Arpalık) çarpışmalarında ölen bazı Kıbrıslırumlar’ın cenaze törenlerine gitmekte olan ya da cenaze törenlerinden dönmekte olan bir grupta bulunan bazı Kıbrıslırumlar tarafından öldürülüp “kayıp” edilmişlerdi. “Kayıp” edildiği zaman Şevket Salih Sakallı henüz 44 yaşındaydı, Pembe hanımla evliydi ve altı çocukları vardı. Çocuklarından en büyüğü 18, en küçüğü ise üç yaşındaydı. Yusuf Emir Hasan ise tam 74 yaşında, yaşlı bir adamdı. Eylül 2009’da bu sayfalarda bu iki “kayıp” Civisilli’nin öyküsüne yer vermiştik...

Babasından geride kalanların bulunmasını beklerken vefat etmiş olan İlkay Sakallı’ya da rahmet, ailesine de başsağlığı dileriz...

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri