“Kayıp” Halil Ziya Desteban’ın izinde, Pervolya’da… 2

Sevgül Uludağ

 

İşte bu nedenle bugün Kallis’le buradayız, beni on yıl önce bulan şahitle görüşmeye geldik – belki bana anlattıklarından birazcık daha fazla bir şey öğrenebiliriz ondan diye… Belki bana anlatmayı unuttuğu bir şey vardır. Veya belki ben ona sormam gereken bir soruyu sormamışımdır… Belki önemli olacak bir şey bulabiliriz diye buradayız…

Burada olmamıza vesile olan şey de İsveçli bir okurumun bana 18 Mayıs 1964’te Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nde Sivil Polis olarak çalışan İsveç kontenjanından bir BM askerinin çektiği fotoğrafları ve filmi, tam 52 yıl aradan sonra geçtiğimiz günlerde göndermiş olması… Halil Ziya Desteban’ın öldürülmesini araştıran BM görevlilerinin çektiği bir film bu, hem cinayet mahallini filme almışlar, hem de soruşturmanın kendisini. Yalnızca birkaç dakikalık bir film olsa da, soruşturmadan tam 52 yıl sonra bana ulaşan bu film ve fotoğraflar, araştırmalarımızı canlandırmamıza olanak sağlıyor. Fotoğrafları ve filmi Kayıplar Komitesi’ne gönderdim ve onlardan araştırmalarını yeniden başlatmalarını rica ettim.

Ancak ben de üstüme düşeni yapmalıyım ve işte bu yüzden bu şahitle birlikteyiz…

On yıl kadar önce bu şahit bana, 17 Mayıs 1964 gecesi sinemada olduğunu anlatmıştı… Sonra köyden bir öğretmen gelerek arabasını vermesini istemişti.

Öğretmen ona bazı Kıbrıslırumlar’ın Halil Ziya Desteban’ı öldürdüklerini ve onu gömmeye götürmek üzere arabasını vermesini istemişti…

Bu Kıbrıslırum şahit, Halil Ziya Desteban’ı tanıyordu, hatta  Desteban “kayıp” edilmeden kısa bir süre önce şahidin bir yerde benzini bitmiş, Desteban da bu şahidi kendi arabasına alarak Larnaka’ya götürmüştü…
“Öğretmene dedim ki, onu kim öldürdüyse, kendi pisliklerini kendileri temizlesinler… Ancak ondan sonra düşündüm: Eğer onu öldürdükleri yerde öylece açıkta bırakırlarsa, belki de köpekler onu parçalayabilirdi – işte bunu düşününce arabamı öğretmene verdim, adamın naaşını taşıyabilsinler diye” şeklinde konuşuyor.

On yıl önce bu şahidin bana sözünü ettiği öğretmeni bulabilmek için sağa sola koşuşturup durmuştum… Sonuçta öğretmenin hayatta olduğunu ve Larnaka bölgesinde bir yaşlılar bakımevinde yaşamakta olduğunu öğrenmiştim. Yaşlılar evindeki öğretmenle ilgili bilgileri Kallis’le paylaşmıştım ki araştırma yapabilsin…

Şimdi Kallis şahide ayrıntılı sorular soruyor – yarı Rumca, yarı İngilizce konuşuyorlar ki ben de anlayabileyim… Rumca’yı biraz anlayabilirim ama çok kabaca anlarım çünkü hiçbir zaman Rumca öğrenme fırsatım olmadı – konuyu çıkarabilirim ama ayrıntıları anlayamam… Bu yüzden Kallis zaman zaman şahide “Lütfen İngilizce konuş da o da anlasın” diyor ve şahit İngilizce anlatmaya devam ediyor…

Onlar konuştukça, bu şahidin daha önce bana anlatmadığı bir ayrıntı ortaya çıkıyor – meğer Halil Ziya Desteban’ın öldürülmesine bizzat tanık olmuş bir şahit varmış…

Bu şahit, Muhammed’in bahçelerinde çalışıyormuş o günlerde ve oradaki küçük çiftlik evinde yaşıyormuş… Her şeyi görmüş ve sonraları, bizimle konuşan şahidi katil olmakla suçlamış…

“Ben katil değilim, yalnızca arabamı onun naaşını taşımaları için verdiydim – Muhammed’in bahçelerinde çalışan bu şahıs benim arabamı görmüş, bu yüzden beni suçluyordu” diye konuşuyor.

Belki de aslında buraya gelme nedenimiz buydu – Halil Ziya Desteban’ın öldürülüp “kayıp” edilmesinde bir görgü şahidi olduğunu öğrenmeye gelmişiz…

Şahit bize o günlerde Muhammed’in bahçelerinin yanına yol boyunca ekilmiş selvilerin altına çepeçevre hendekler kazılmış olduğunu anlatıyor – hendekleri, selvilerin kökleri tarlalara doğru büyümesin diye kazmışlarmış… Muhammed’in bahçelerinde kuyular da var… Bir kuyu kazısı gerçekleştirildi ama hiçbir şey bulunamadı. Acaba hendeklere gömülmüş olma ihtimali var mıydı? Desteban gerçekten arabayla oradan taşınmış mıydı? Yoksa Muhammed’in bahçelerinde bir kuyuya ya da bir hendeğe mi gömülmüştü?... Bu soruları sormaya ve yanıtlarını aramaya devam edeceğiz…

Şahide teşekkür edip oradan ayrılıyoruz…

Arabada donmuş vaziyette oturuyorum, Muhammed’in bahçelerinden geçiyoruz ve kanım donuyor… Burası, masum bir insanın öldürüldüğü cinayet mahalli… Pervolya’dan bazı kabadayılar karşısına çıktığında neler hissettiğini tahayyül bile edemiyorum…

Kallis çok yetenekli ve akıllı bir araştırmacı olduğundan, hiç zaman kaybetmeden 1964’te Muhammed’in bahçelerinde çalışmış o görgü şahidinin kim olduğunu bulmaya girişiyor. Yol kenarındaki bir berifteroda duruyoruz ve Kallis oraya, buraya telefonlar ediyor. Bir taburecik bulup ucuna ilişiyorum, hala donmuş vaziyetteyim…

Lefkoşa’ya henüz varmadan önce Kallis aradığımız şahsın hayatta olduğunu öğreniyor ve adını da öğreniyor. Eğer bulunabilecek başka bir şey varsa, eminim Kallis bulacaktır…

Lefkoşa’ya işte bu umutla dönüyorum…