Ayermola’da (Şirinevler) bir kuyuda kalıntıları bulunan Lütfiye Ahmet, Kayıplar Komitesi tarafından DNA testleriyle kimlik tesbiti yapıldıktan sonra defnedilmek üzere ailesine geri dönüyor… Ancak Ayermola’nın başka “kayıplar”ı da var ve onlar henüz bulunamadı…
Kayıplar Komitesi tarafından geçen yılın Ekim ayında Ayermola’da (Şirinevler) bir kuyuda yürütülen kazılarda kalıntıları bulunan “kayıp” Lütfiye Ahmet için cenaze töreni 25 Kasım 2019 Pazartesi günü Ayermola’da (Şirinevler) yapılacak ve burada ailesi ve sevenleri tarafından toprağa verilecek.
Ayermola’da bir kuyuda kalıntıları bulunan Lütfiye Ahmet’in kimliği, Kayıplar Komitesi tarafından DNA testleriyle saptandıktan sonra, Lütfiye Ahmet, defnedilmek üzere ailesine ve sevdiklerine küçük bir tabut içerisinde geri dönecek. Lütfiye Ahmet’in ailesinin acısını paylaşıyoruz… Bir daha böylesi acı olaylar yaşanmasın diye, barış mücadelemizi sürdürmekte kararlıyız…
KENDİ AVLUSUNDAKİ KUYUDA BULUNMUŞTU…
1974’te savaşın “kayıpları”ndan birisi olan Lütfiye Hanım’ın kendi evinin avlusundaki kuyuda olduğu yönünde duyumlar vardı. Köyde biri Kıbrıslıtürk, biri de Kıbrıslırum “kayıp” iki kadın için Kayıplar Komitesi tarafından kazılar başlatıldığı zaman Lütfiye Hanım’la ilgili bu sayfalarda şöyle yazmıştık:
“Lütfiye Hanım da Ayermolalı ve 1974’te bu köyde, kendi evinde kalıyormuş… 1974’de bu bölgede çiftliği olan bir Kıbrıslırum’un yanında çalışıyormuş… “Kayıp” edildikten sonra, kendi evindeki kuyunun kenarında yemenisi ve pabuçları bulunmuş… Kuyudan kötü bir koku geliyormuş ve sinek doluymuş… Kerpiç duvarı kuyunun üstüne yıkmışlar ve öylece bırakılmış orada… Şimdi bu kuyunun da kazılarak eğer “kayıp” Lütfiye Ahmet buradaysa, ondan geride kalanların Kayıplar Komitesi tarafından çıkarılması ve onun da düzgün bir mezara kavuşması bekleniyor…”
“KORKTUĞU İÇİN SAKLANMAYA ÇALIŞMIŞTI…”
Hemen ardından bir okurumuz bizi arayarak, Lütfiye Hanım’la ilgili şunları anlatmıştı:
“Lütfiye Hanım bildiğim kadarıyla öldürülmemişti… Türk uçakları gelince çok korkmuş ve saklanmaya çalışmıştı… Kuyuya saklanmaya çalışmıştı… Bu kuyu kendi avlusundaki kuyuydu…”
Kayıplar Komitesi kazı ekipleri köyde iki kazı başlatmıştı: Bunlardan birisi Lütfiye Ahmet için, kendi evinin avlusundaki kuyuda başlatılan kazı idi. Yine köyden “kayıp” edilmiş Kıbrıslırum yaşlı kadın Theodora Kallis için de bir kazı başlatılmıştı, kendi avlusunda.
THEODORA KALLİS İÇİN DE KAZI YAPILMIŞTI…
Bu konuda Theodora Kallis’in torunu Dora Parmakli Deliyanni’yle birlikte bu evi bulmaya ve avluya bakmaya gitmiştik ve Dora, bize ve Kayıplar Komitesi yetkililerine bu avluda ninesinin gömülmüş olabileceği yönünde elde etmiş olduğu bilgileri aktarmıştı. Ancak kazı ekibi bu avluda bir kuyuyu kazmış fakat herhangi bir ize rastlamamıştı. Lütfiye Ahmet için yapılan kazıda ise kazı ekibi, onun kalıntılarını kendi evinin avlusundaki kuyuda bulmuştu. Ancak kalıntılar dağınıktı ve kuyuda çok çöp vardı. Bu yüzden arkeologlarımız “sulu elek” yöntemiyle, kuyudan çıkarılan tüm toprakları ve kalıntıları elek içerisinde sudan geçirerek elemişler ve bu yüzden oldukça zahmetli bir kazı yürütmüşlerdi Ayermola’da. Ancak sonuçta Lütfiye Hanım’dan geride kalanlara ulaşmışlardı…
AYERMOLA’NIN “KAYIP” KADINLARI…
O günlerde bu sayfalarda Ayermola’nın “kayıp” Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum kadınlarıyla ilgili geniş yayınlar yapmış ve bu sayfalarda şöyle yazmıştık:
““Köyden üçüncü bir “kayıp” Kıbrıslırum kadın daha var… Polikseni adlı dilsiz Kıbrıslırum kadın da bu köydeymiş ve onun da öldürüldüğü anlatılıyor. Tam adı Polikseni Neofitos Miltiadu… 1918 doğumluymuş… Aslen Siskilip (Akçiçek) köyünden imiş fakat Ayermola’da “kayıp” edilmiş”… Torunu Konstantina Konstantinu’ya yazıyorum, onu arıyorum da ancak herhangi bir yanıt alamıyorum… Bu konuda çabalamaya devam edeceğim… “Kayıp” edildiği tarih 28 Temmuz 1974…
Anlatılanlara göre Hristodulos Hacınikola adlı Ayermolalı ve Theodora Kallis, Muzakis’in evine giderlermiş hep… Muzakis’in evinde su varmış, yiyecek varmış ve sularını ve yiyeceklerini onlarla paylaşıyorlarmış…
Dora’nın edindiği bilgilere göre nenesi yolda öldürülmüş, sonra alınıp kendi evinin avlusunda bir noktaya gömülmüş… Marulla’nın edindiği bilgilere göre ise, kendi evinin avlusuna başka bir ev yapılacağı zaman oradan çıkarılarak şimdi kokulu gül ağacının olduğu noktaya veya kuyuya gömülmüş yeniden… Dora Parmakli Deliyanni, nenesinin evinde bulunan her iki kuyuda da su olduğunu, bu kuyulardan birinin halen açık olduğunu ancak ikinci kuyunun kapatılmış olduğunu söylüyor ve “Bu kuraklıkta içinde su bulunan bir kuyu neden kapatıldı acaba?” diye soruyor…
Bir diğer öykü ise Theodora Kallis’in kendi evinin avlusunda değil, bir aşağı sokaktaki başka bir evin avlusuna gömüldüğü şeklinde… Ancak belki de buraya gömülen Theodora Kallis değil Polikseni Neofitos Miltiadu olabilir mi acaba diye düşünüyorum?”
GANİMETE KARŞI ÇIKANI DA VURUP ÖLDÜRMÜŞLER…
“Dora Parmakli Deliyanni, Polikseni Neofitu Miltiadu’nun evinde her zaman bir sandalyede oturduğunu hatırlıyor… Şimdi artık Polikseni’nin evi yıkılmış, yeri boş bir arsaya dönüşmüş… Dora “Polikseni’nin Kıbrıslıtürk komşuları vardı… Mehmedali ile Meryem’in evinin yanındaydı evi – Mehmedali ve Meryem’in kızının adı da Fatma’ydı” diye anlatıyor…
Köyde geride kalan Kıbrıslırumlar, bir cinayet işlenince oradan kaçmışlar… Dora’nın anlattığına göre Hristofis adlı otobüs şöförü, kızının evindeki eşyaların bazı Kıbrıslıtürkler tarafından - aile henüz evde oturuyorken – “ganimet” edilmesine kızmış ve “Nedir be sizin yaptığınız?” deyince onu çekip vurmuşlar, öldürmüşler… Bu olay olunca çok korkan Hristofis’in kızı Eleni ve ailesi evden karanlık basınca çabucak ayrılmışlar… Kalan köylüler de bu öldürme olayı üzerine köyden ayrılmışlar ve yaşlılar geride yalnız kalmışlar…”
OKURLARIMIZ BİLDİKLERİNİ PAYLAŞIYOR…
Bu yazımız ardından bir okurumuz bizi arayarak bildiklerini aktarmıştı ve biz de bu sayfalarda şöyle yazmıştık:
“Ayermola’dan (Şirinevler) 1974’te “kayıp” edilen Polikseni (Ksenu) Neofitos Miltiadu’yla ilgili olarak bir okurumuz önceki gün bu sayfalarda çıkan yazımız üzerine bizi arayarak şu bilgileri paylaşmak istediğini söyledi:
*** Ben o zamanlar çocuktum ama Ksenu Hanım’ı hatırlarım… Kötürüm idi… Hiç yürüyemezdi… 1974’te savaşta köyde kalmıştı – ailesinden olanlar gitmişti sanırım çünkü yalnız idi…
*** Köydeki Kıbrıslıtürkler 1974’te Şillura’ya gitmişler ve bir süre sonra köye dönmüşlerdi… Kıbrıslıtürkler köye döndükleri zaman Ksenu Hanım sağdı. Köydeki Türk askerleri ona her gün yemek ve su götürmüşler, ona bakmışlardı… Ksenu Hanım, köye geri dönen Kıbrıslıtürkler’e, “Sakın kaçmayın, beni yalnız bırakmayın, kimsem yoktur, siz varsınız” diyordu…
*** Ondan sonra bir Kıbrıslıtürk polis geldi köye ve köyde Kıbrıslırum arardı – köyde Kıbrıslırum olup olmadığını sorup sorgulardı… Kötürüm olan, yürüyemeyen Ksenu Hanım’ın köyde kaldığını duyunca gidip onu vurarak öldürmüştü. Ksenu Hanım’ın bu şekilde öldürülmesine, köydeki Kıbrıslıtürkler çok üzülmüşler ve ona neden böyle yaptığını sormuşlardı… Bu adamın adı hatırladığım kadarıyla ….. idi ve şimdi artık hayatta değildir…
*** Ondan sonra Ksenu Hanım’ı gübrenin içine gömmüşlerdi… Aradan aylar geçtikten sonra 1975 yılının Şubat ayında gübrenin o avludan kaldırılmasına karar verilmiş ve gübre kaldırılırken Ksenu Hanım’ın kemikleri ortaya çıkmıştı… Ben o zamanlar çocuktum ve beni uzaklaştırmışlardı, görmeyeyim diye…
*** Sonra köyden birisi Ksenu Hanım’ın gübre içinden ortaya çıkan kemiklerinin hastalık yayabileceğini söylemiş ve bu kemikleri yakmıştı. Bu adam belediyede çalışırdı hatırladığım kadarıyla Lefkoşa’da – o da öldü bildiğim kadarıyla…
*** Sonuçta gübre oradan kaldırılmış, Ksenu Hanım’ın kemikleri da yakılmıştı… Yakıldıktan sonra o kemikleri nereye koydukları hakkında herhangi bir bilgim yoktur.”
DEVAM EDECEK