“Kayıp” sahibini arayan ayna... 2

Sevgül Uludağ

 

1963 yılında Lefkoşa’da bandabuliya yakınında bazı Kıbrıslıtürkler tarafından eşi Yannis’le birlikte öldürülerek “kayıp” edilen Gagullu Ellinas’a ait aynayı bulan ressam Ferah Kaya, bu aynayı Gagullu Hanım’ın ailesine iade etmeye hazırlanıyor...

 

 

Ferah Kaya’yla yaptığımız röportaj şöyle:

 

SORU: Hangi yıl doğdun sevgili Ferah?
FERAH KAYA:
31 Mart 1944’te dünyaya geldim. Sinde’de doğdum. Annemin ismi Nazife Osman Bey. Annem Sindelidir. Babam da Sindelidir – babamın ailesi Kıbrıs’tan İzmir’e göç etmiş zamanında, sonra İzmir’den geri dönmüşler… Babaannem Kadı kızıdır, o bölgenin kadısının kızıydı… Babamın adı Saffet Nadiri…

SORU: Sinde nasıl bir yerdi sen büyürken?
FERAH KAYA:
Sinde, bulunduğu bölgenin büyük Türk köylerinden biriydi. Vadili, Lisi, Gondea, Kukla ve Lefkonuk arasında bir Kıbrıslıtürk köyü…

SORU: Neyle uğraşırlardı?
FERAH KAYA
: Çiftçilikle uğraşırlardı, yani kuru ziraat yapılırdı daha çok yani. Sayılıydı bahçecilikle uğraşanlar. Daha çok arpa-buğday ekilirdi. Kuyu suyu olanlar da bahçecilik yaparlardı.

SORU: Baban ne iş yapardı?
FERAH KAYA:
Babam ben küçükken kendi tarlalarını eker biçerdi… Daha sonra köyün şirket katibi oldu. Muhtarı oldu. Küçük baş hayvanlarımız vardı çok, 3-4 tane çobanımız vardı. Annem ve yardımcılar da beraber, hellim yapılırdı. Yoğurt yapmazdık, yoğurt sadece aile için, kendimiz için yapardık. Ama peynir ve hellim yapılırdı satış için. Peynir yuvarlak, kaşar peyniri.

SORU: Sen da katılırdın herhalde bu işlere…
FERAH KAYA:
Ben çokluk katılmazdım. Bahçeye giden daha çok ablamdı. Beş kardeşiz. Üç kız, iki oğlan… Ben ikinciydim… İlkokulu Sinde’de okudum.

SORU: Nasıl bir okuldu?
FERAH KAYA:
Erkekler, kızlar karışıktık… Her dersin bir öğretmeni değil, bütün derslerin bir tek öğretmeni vardı. Hiç hatırlamam kitabım olsun. Bir tek okuma kitabım vardı. Bir da son sınıflara yakın, 5-6ncı sınıfa yakın bir tarih kitabımız olduydu.

SORU: Müsamere yapar mıydınız?
FERAH KAYA:
Müsamere yapardık, ben tembel çocuk olduydum! Uyurduk, tembel çocuğu canlandırdıydık…
Köyde muhtarın evinin bahçesi, avlusu çok büyüktü, orada sahne kurulduydu ama yalnız okul çocuklarının müsameresi yanında, köyden gençler da folklörik oyunlar oynardılar. Milli kıyafetler giyer, oynardılar folklör… İlkokulu bitirince Gönendere’de (Konedra) imtihana girdim ve ortaokula gitmeye hak kazandıydım. Ailem beni Lefkoşa’ya göndermeyi tercih etti ve Viktorya’da tahsile başladım. 12 yaşındaydım. İlk yurtta kaldım… Ailemden ilk defa ayrılıyordum. Ve Lefkoşa’daki arkadaşlarım, onlar ilkokulda İngilizce dersi da gördükleri için gayet başarılıydılar, ben başarılı olamadım çünkü ilkokulda İngilizce dersi görmediydim. Kudret Akay’ın babası var, Mahmut Bey, Mahmut Akay babamın teyzesinin oğludur. Mahmut Bey, İngilizce derslerinde yardımcı olurdu, babamın ricası üzerine da ders alırdım. İkinci sene yengemde kaldım yurttan sonra ikinci sene. Mesut amcamın evinde…

SORU: Yengenin evi neredeydi?
FERAH KAYA:
Zannedersam Eski Saray Sokak’taydı – bandabuliyaya yakın… Mesut Bakkal babamın teyzesinin oğluydu ama biz “Amca” derdik. İki kardeş çocuğuydular, birinci yeğen idiler. Onlarda kaldım. Sonra ailem Lefkoşa’ya yerleşti. Ailemle beraber kaldım ondan sonra…

SORU: Sinde’de bir olay olduydu, anlattıydın bana. 1958’deydi sanırım… Hani evinize tabut konduydu… Nasıl olduydu o?
FERAH KAYA:
Ben orta birinci sınıftaydım. Arada haftasonunda köye gittiğimde babam elimden tuttu ve beni arka tarafta hayvanların yemlerini, samanlarını koyduğumuz ambara götürdü. Ve orada bana bir tabut gösterdi… O tabut siyahtı… Ama zannedersem ilk konduğunda siyah değildi. Zannedersem bizimkiler tarafından siyaha boyandı, öyle kaldı aklımda.

SORU: Tabutu niçin koyduydular?
FERAH KAYA:
Tabuta “Senin yerin burasıdır” diye yazılı kağıt koydular… İşte “Teşkilat” koymuş dendi. Babam, “Bu tabutu kapının önünde bulduk” dedi babam. Yani ambarda değil da Sinde’de oturduğumuz evin kapısının önüne getirip koymuşlar da sabah kalktıklarında buldular onu da tabii içeri geçirdiler.

SORU: Nedeni neydi?
FERAH KAYA:
58’de pusu kurdulardı, bizim köyden bazı Kıbrıslıtürkler’i öldürdüydü bazı Kıbrıslırumlar, Sinde’nin şehitleriydi bunlar… O şehitler için anıt yapıldıydı köye. “Bu anıta fıskiye da ilave edilsin” denmiş. Para yok, şey yok… Babamın canı sıkılmış, bazı sözler sarfetmiş. Onun için tabut kondu. O sarfettiği sözlerden dolayı.

SORU: Yani anıt yapıldıydı ama…
FERAH KAYA:
Anıt yapılmıştı. Fıskiye yoktu. Fıskiye da önermişler. Para olmadığı için babamın da canı sıkılmış ve bir laf sarfetmiş. Onun için konmuş o tabut. Ondan sonra babam yurtdışına gidecekti, uçak alanına gitti. Biz beş kardeştik ve küçüktük, ben 13 yaşında, 17 yaşında da ablam, diğerleri küçük… Amcam duymuş ve uçakalanına gitti.

SORU: Yani tabut olayından sonra baban kaçıyordu yurtdışına…
FERAH KAYA:
Evet, babam İngiltere’ye kaçıyordu… Anneme demiş ki “İngiltere’ye gideceyim, gideyim yerleşeyim, arkadan da sizi aratacayım…”

SORU: Yani Mesut Bakkal vazgeçirdi kendini, İngiltere’ye kaçmaktan…
FERAH KAYA:
Evet, Mesut amcam gidip uçakalanından babamı alıp gelmiş… “Al aileni, taşın Lefkoşa’ya, gel benim yanıma” demiş. Yani amcam bırakmadı, “Çocukların küçüktür” demiş…

SORU: Yani Londra yerine, Sinde’den Lefkoşa’ya kaçırdı kendini…
FERAH KAYA: Evet…
O günlerde bir adam tutmuşlar, babamı öldürsün diye o sarfettiği laftan dolayı… Onlara göre çok ağır bir lafmış bu… Fakat bu adamı tanıyan bir teşkilatçı, gidip bu adamı bulmuş ve onu vazgeçirmiş. Kendi köylüsü olduğu için “Yok ha, bu adamı öldürmeni istemem, vazgeç” demiş. Sonra babamın öldürülmesini önlediğini söyleyen bu adam babamla buluştuğunda “Bana bir can borçlusun” demiş yıllar sonra – babamla dükkan alışverişi yaparlarmış… Babam bazı ihtiyaçlarını ondan alırmış, o da babamdan bazı ihtiyaçlarını alırmış… Adam bana da yıllar sonra  “Ben bunu babana en sonunda açıkladıydım, bilmezdi… Bana bir can borcun var diye ona anlattıydım” dediydi. O tutulan adam birkaç kuruş karşılığı adam öldürürmüş, tam aklı yerinde değilmiş… Meluşalı’ydı bu aklı yerinde olmayan ve üç-beş kuruşa adam öldüren şahıs…

SORU: Demek ki siz 58 sonrası, belki 59’da falan geldiniz Lefkoşa’ya…
FERAH KAYA:
Evet…

SORU: Peki ondan sonra yapıldı mıydı o fıskiye?
FERAH KAYA:
Yok…

SORU: Hiçbir zaman yapılmadı?
FERAH KAYA:
Bilmem, hiç bilemem… Bilmem yani…

 

DEVAM EDECEK...