Hiç mütevazi olmayacağım… Kıbrıslı Türk lider Denktaş ve değişik Kıbrıslı Rum liderler tarafından yıllarca göstermelik bıraktırılmış Kayıp Şahıslar Komitesi’nin (KŞK) 2005 yılında misyonunu yerine getirmek üzere çalıştırılmasında inisiyatifim ve yoğun emeğim oldu… Bilenler biliyor…
Dönemin Başbakan’ı Talat, Strasburg’ta AİHM’e KŞK’nın çalıştırılacağına dair teminat verdikten sonra benden de KŞK’nın BM üyesi Guberan ile konuyu görüşüp, gerekli çalışmaları yapmasını bildirmemi istemişti… Lefkoşa Türk Belediyesi Başkanı idim, BM’nin beni muhataplıkta bir sorunu olmazdı… Kayıp şahıs ailesi üyesi idim; ailelerin hassasiyetlerini de, sorunun tüm boyutlarını da yaşayarak bilenlerdendim. Guberan ile sürecin başlatılması ve işletilmesi konusunda çok sayıda görüşmeler yaptım; benden hep KŞK Kıbrıslı Türk Üye Rüstem Tatar’ın tavrının ne olduğunu sordu, Talat’ın tavrının önemli olduğunu söyledim. (Bu köşe yazısında şimdiki Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın babası olan Rüstem Tatar bey ile ilgili yazdıklarımı saygı ile ve ona esenlikler dileklerimle yazıyorum). KŞK’nın çalıştırılması için dönemin Kıbrıslı Rum lideri Papadopulos’un müsteşarı Tasos Conis ile de altı defa özel görüşme yaptım; bu görüşmelerin medya tarafından farkedilmemesi için de konutunda evsahipliği yapmasına dönemin İtalyan Büyükelçisinden de özel ricada bulunmuştum.
Rum tarafı isteksiz idi ama kaçmakta da zorlanıyordu; Kıbrıs Türk liderliğinin ve dolayısıyla Rüstem Tatar’ın isteksizliği onlar için umut idi. DNA testi laboratuvarı sorunu çıkardılar, karşı önerilerimizi yaptık, kaçamak güreşe devam ettiler ama çok da direnemediler… Guberan’a KŞK heyetini resmen toplantıya davet etmesinin ve çalışmaların fiilen başlatılması konusunun orda görüşülmesinin, pürüzler ve engeller varsa orda aşılmasının aşamasında olduğumuzu söylediğim, kabul etti. Ertesi gün ise, Rum tarafının DNA laboratuvarı konusunu yeniden sorun edip çözülmeden toplantıya katılmayacağını söyledi. Kıbrıs Türk tarafı olarak bizim BM’yi temsil eden üyeden resmi toplantı çağırmasını talep ettiğimizi, mandasında bunu reddetmek olmadığını ve çağırmazsa BM Genel Sekreteri Annan’a durumu bildiren mektup yazacağımzı söyledim. Tepkisi gayet rahattı, müstehzi bir yüz ifadesi ile Başbakan Talat’ın BM’ye yazacağı mektubun dikkate alınmayacağını söyledi; “Deneriz, diğer diplomatik kanallarımızı da angaje ederiz” dediğimde, bana “Tahminimden de zorlusunuz” diye cevap vererek, KŞK’yı toplantıya çağırmayı taahhüt etti. Kısa süre içinde de taraflar toplantılarına başladı.
Sistemin çalışması için uluslararası hukuk önünde kendini bağıtlayan Talat idi, Rüstem Tatar ise sistemin çalışmasını pek de istemeyen Denktaş’dan talimat alıyordu… Guberan, yaşanan sıkıntıları bizimle paylaşarak, KŞK çalışmalarında ilerleme sağlanamadığını bildirdi. Talat müdahale etti, Rüstem Tatar’ı görevden almak istedi. Denktaş itiraz etti ve Rüstem Tatar’ın kısa süre sonra yaş haddinden emekli olacağını, o tarihe kadar devam etmesini, Talat’ın atamak istediği kişiyi Rüstem Tatar’a yardımcı olarak atamasını ve günü gelince KŞK Türk Üye görevini devralmasını tavsiye etti… Öyle oldu ve Gülden Plümer Küçük KŞK Kıbrıslı Türk Üye ekibinde göreve başladı. Kısa süre sonra da Rüstem Tatar’ın emekli olmasıyla, KŞK Kıbrıslı Türk üye olarak dönemin Cumhurbaşkanı olan Talat tarafından atandı. KŞK’nın kayıplar hakkında bilgi toplamak, arazide kazıları yapmak, kalıntılara ulaşmak, kimlik tespitlerini gerçekleştirmek ve ailelere teslim etmek için ve tüm bunları yapacak ekipleri oluşturmak için süreç başladı. KŞK heyeti onbeş yıldan beri de önündeki engelleri aşarak ve mali kaynak yaratmak için de tüm olanakları zorlayarak olabildiğince başarılı çalışmalarını sürdürdü. Yüzlerce kayıp şahıs kalıntıları aileleri ile kavuştu… Kayıp şahıs aileleri ile sürdürülen ilişki ve iletişimde, aile üyelerinin hassasiyetleri hep dikkate alındı, psikolog desteği sağlandı. KŞK’ya güven ve saygı duyuldu; liderlerin milliyetçi siyasetlerinin oyuncağı olmaktan çıkarılarak, ailelerin derin yarasını kapatacak umudu hayata geçiren bir insancıl unsur oldu…
Yeni seçilen Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın ilk icraatlarından biri, Gülden Plümer Küçük’ü görevinden almak oldu… KŞK Kıbrıslı Türk Üye konusunu ve KŞK’nın misyonunu arazide yerine getirmesini ayrıntıları ile bilen ve yaşayan birisi olarak, Gülden Plümer Küçük’ün ekibi ile birlikte özverili ve dirayetli görev yaptığına tanıklık edenlerdenim. Kıbrıslı Rum liderlerin KŞK Kıbrıslı Rum Üyeyi değiştirmesinin uygulamada çıkardığı zorlukları da izleyenlerdenim. Ve bir kayıp şahıs yakını olarak, KŞK’nın işlevsel olmasının, kazıları yapmasının, kalıntıları bulup, kimlik tespitlerini başarmasının ve kayıp şahısın kalıntılarının ailesine sergilenmesinin, ardından da küçücük bir tabutla verilip defin yapılmasının ne demek olduğunu en iyi bilenlerdenim. Onlarca yıl, KŞK’yı çalıştırmayan Kıbrıslı Türk ve Rum liderlerin konuyu politize ederken, ailelerin ne acılar yaşadığını bilenlerdenim. KŞK’da üye olup, karşı tarafa siyasi gol atmak için liderleri adına misyon yapanların kayıp şahıs ailelerinin yüreğini nasıl yaktıklarını en iyi bilenlerdenim. “Kemikleri bulacaksınız da ne yapacaksınız yani?!” sorusunu soran dangalak siyasetçilerle muhatap olanlardanım.
Gülden Plimer Küçük ve ekibini, ekibinin en çalışkan üyelerinden olan Mine Balman’ı görevden almak eski dangalak siyasetin hortlamasından başka bir şey değildir; intikam almaktan başka bir girişim de değildir… Cumhurbaşkanı Tatar, Gülden Plümer Küçük ve Mine Balman’ı görevden almazdan önce onlarla ilgili olarak kayıp şahıs ailelerinin de bir görüşünü alsaydı, bir danışsaydı, bir sorsaydı… Ama intikam hırsı baskın çıktı; sorgu sual edemezdi…
Başımıza daha neler gelecek?!..
Gülden Plümer Küçük, Mine Balman ve KŞK ekibine, bulunmuş ve onlarca yıldan beri bulunmayı bekleyen kayıplar ve onların derin acılı aileleri adına teşekkür ediyorum; sizler bizim kahramanımızsınız…