Cyprus Mail gazetesinin haberine göre, Kayıplar Komitesi, 2024 yılı içerisinde 11 kişiyi kimliklendirdi.
Gazetenin haberinde, kimliklendirilmiş olanların 7 kişisinin resmi “Kayıplar Listesi”nde olduğu, diğer dört kişinin ise listede olmayan, “Ölü olduğu bilinenler” kategorisinde olduğu ifade edildi.
Kimliklendirilmiş olanların ikisi Kıbrıslıtürk, dokuzu ise Kıbrıslırum...
Cyprus Mail’in haberinde kimliklendirmelerde 9 Kıbrıslıtürk ve 2 Kıbrıslırum’un kimliklendirilmiş olduğu yazılıyordu, Kayıplar Komitesi yetkililerini arayarak bunun doğru olmadığını teyid ettik – kimliklenenler 9 Kıbrıslırum ve 2 Kıbrıslıtürk. Cyprus Mail’in haberini hatasını da düzelterek özetle okurlarımız için çevirdik. Tom Cleaver’e de yazarak verdiği rakamın hatalı olduğunu bildirdik. Tom Cleaver imzalı düzeltmiş olduğumuz haberde şöyle deniliyor özetle:
*** Geçtiğimiz Perşembe günü Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üyesi Leonidas Pandelidis’in ofisinden bir temsilcinin belirttiğine göre, 2024 yılında toplam 11 kayıp şahıs, kimliklendirilmiş bulunuyor. Bunlardan dokuzu Kıbrıslırum, ikisi ise Kıbrıslıtürk. Kimliklendirmelerden yedisi Kayıplar Komitesi’nin resmi Kayıplar Listesi’nde, diğer dördü ise bu listede bulunmayan şahıslardan oluşuyor.
*** Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üye Ofisi temsilcisi, bulunanların tümünün de yeni kazılarda bulunduğunu, bulundukları noktalarda geçmişte herhangi bir kazı yürütülmemiş olduğunu aktardı. Kayıplar Komitesi bu yıl ada çapında 102 noktada kazılar yürütmüş ve beş farklı noktada insan kalıntıları bulunmuş: Bunlar Bellapais (aslında Sihari – S.U.), Karava, Lapta, Lefkoşa’da Trahona bölgesi ve Atlılar olarak sıralandı...
*** Halen yedi ekip Aya Marina Şillura’da, Aşşa’da, Lurucina’da, Lapta’da ve Konya’da, Küçük Kaymaklı ve Siskilip’te kazılar yürütüyor. Toplam 2 bin 2 kayıptan, bin 51’i bugüne kadar kimliklendiriğlmiş... Kimliklendirilmiş olanlardan 216’sı, Kayıplar Komitesi’nin resmi Kayıplar Listesi’nde bulunmuyor.
*** Kayıplar Komitesi’nin birlikte araştırılmakta olan 100 kadar dosyası tamamlanmış, 300 kadar dosya ise halen Kıbrıslırum Üye Ofisi’nde incelenmeye ve araştırılmaya devam ediliyor.
*** Bu yılın istatistikleri, Avrupa Birliği’nin Kayıplar Komitesi’ne 2.6 milyon Euro’luk bağış yaptığını anons etmesinden bir gün sonra yayımlandı – Avrupa Birliği, 2007’den bu yana Kayıplar Komitesi’ne toplamda 41.1 milyon Euro bağış yapmış bulunuyor.
*** Bu yıl içerisinde İsviçre asıllı Pierre Gentile, Kayıplar Komitesi’nde Paul-Henri Arni’nin yerine Üçüncü Üye olarak göreve başlamış bulunuyor. Kıbrıs’taki görevine başlamadan önce Gentile, İsviçre’nin Lozan kentinde, Göçmenlerin Entegrasyonu Sosyal Merkezi başkanı olarak çalışmaktaydı ve Uluslararası Kızılhaç Örgütü’nde de çeşitli görevlerde hizmet vermiş bir şahıs...
*** Arni geçen yıl emekliye ayrılırken Kayıplar Komitesi’nin kayıp şahısları aramada “dünyada en iyi sonuçlar elde eden ikinci ülke” konumunda olduğunu belirtmişti. Dünyada çatışmalar ya da siyasi şiddet nedeniyle kayıp şahısları aramakta olan 42 ülke bulunduğuna işaret eden Arni, bunların çoğunda kayıp şahısların gömü yerlerini bulabilme oranının yüzde 20’nin altında olduğuna dikkati çekmişti.
(CYPRUS MAIL’de Tom Cleaver’in 19.12.2024 tarihli haberini özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).
*** BASINDAN GÜNCEL...
“Tomo’nun Yeri...”
Güven BAYAR/T24
Zordur gidenin ardında kalmak ve yazmak. Hele ki büyüğümüz, Aras Yayınları’nın kurucusu ve Ermeni edebiyatının kültür emekçisi Yetvart Tomasyan’ın ardından... Ama bu aynı zamanda bir tür halleşme, helalleşme ritüeli. Sonsuzluğa okunan bir dua niyetine... Tomo Abi, kolları çocuk heyecanı ile hep kucaklamaya açık olarak yaşadı bu hayatı. Bu bir veda yazısı değil, çünkü onunla vedalaşmak ne mümkün! Hepimizin hayatında bizimle birlikte yaş alacak izler bıraktı.
KÖRLER ÜLKESİNDE GÖRÜNÜR OLMAK İÇİN...
Yetvart Tomasyan hayatını, bu toprakların hikayesini ve zenginliğini körler ülkesinde görünür kılmak için yılmadan çalışarak geçirdi. Yaşadıkları toprakların bütün derdini tasasını içinde taşıyan neslin temsilcilerindendi. Bugün Ermeni edebiyatına, şiirine, kültürüne ve tarihine dair bildiğimiz çoğu şey, kurucularından olduğu Aras Yayınları’nın çalışmaları ve emeğinin sonucudur. Türkiye ve Ermenistan’ın açamadığı ve aşamadığı sınırları o kitaplarla aştı.
KÜÇÜK BİR ODA...
Aras’ı kurarken yanında Hrant Dink de vardı ve Agos’un yolculuğu buradan başladı:
“Aras Yayıncılığı kurmuşuz, üçe beş, on beş metre kare bir oda… Bu odada üç masa var, üç insan devamlı orda oturuyorlar, çalışıyorlar, üç insan da hafta içinde gelip gidiyorlar. Gelen, masaların birinin ucuna ilişiyor, çalışmaya başlıyor. İki de misafir sandalyesi var, kapının arkasında, gelen giden misafirler de orada oturuyorlar. Üçüncü bir misafir geldiğinde ayakta kalıyor, daracık bir oda, hatta misafir oturduğunda kapı tam açılamıyor, kapı açıldığında oturanın dizine çarpıyor ve yarım açılıyor. Üç tane devamlı misafirimiz var: Sarkis Seropyan, Mardiros Balıkçıoğlu ve Yelda. Her gün uğruyorlar desem doğrudur. Sarkis Abi ve Mardiros Abi dev gibi iki insan, zaten yan yana sığmıyorlar. Sarkis Abi’nin Paylin’le arası açık, “Yahu” diyor, “Paylin’e kırk kere söyledim, şuracıkta bana bir masa ayarlamadı.” Paylin dırdırlanıyor, “Sarkis Abi, senin dizinden kapı açılmıyor, masayı nereye koyayım?” Bu diyalog seneyle sürdü, ta ki Hrant bir gün, “Abi gelin, gazete çıkaralım” lafını ortaya atana kadar.
Kitap yayını Hrant’ın heyecanını kesmemiş, tatmin olamıyordu, illa tutturdu “Haftalık gazete çıkaralım...” Toplantı üzerine toplantı, Sarkis Abi Hrant’ın yanında, veriyor gazı. Bir altı ay geçti, en sonunda Hrant, “Ben ayrılayım gideyim, gazete çıkaracağım” dedi, Sarkis Abi’yle gitti. Hiç unutmuyorum o heyecanını. Agos’un sıfır sayısını Maçka Maden Fakültesi G amfisinde Sayat Nova Korosu’nun konserine getirmiş, fuayede büyük bir keyifle dağıtıyordu. Uçuyordu...”
SÜREKLİ HAREKET HALİNDE BİR İNSAN...
Tomo Abi ile Karadeniz Ermenilerini çalışmaya başladığım zaman tanışmıştık. Karadeniz, ulus devlet milliyetçiliğinin laboratuvarı gibi bir yer. Doğup büyüdüğüm Ordu’da, yaptığım araştırmalarla yüzyıllık ezberler bozulmaya başlayınca anladım ben de neyin içine doğduğumu. O dönem canım sıkıldı bir şeye, Tomo Abi’yi aradım: “İstanbul’a dönünce Burgazada’ya, eve gel” dedi. Aralık ayı idi, Gözde ile gittik. Kapıda kollarını açmış, gözlerinin içi parlayan bir adam... Sürekli hareket halinde, göz temasını koparmanız imkânsız. Herkes, her şey onun odağında. Sevgili eşi ve yol arkadaşı, öğretmen, çevirmen, aslında “her şey” Payline Abla, denge merkezi.
Masa özenle kurulmuş, rakıdan topiğe, her şey var. Neşemiz de var. Tomo Abi var çünkü. Rakıyı koyarken anlatmaya devam ediyor: “Dedem Ğazaros Tovmasyan’ın Yedikule kale kapısında meyhanesi vardı, mutfağını Çorlulu babaannem Takuhi’nin çekip çevirdiği bir kır gazinosu. Kardeşim Takuhi’nin yemek kitabında (Soframız Şen Olsun) yazıyor bu yemekler...” Oradan Hrant Dink’e, oradan Samatya’ya, oradan Çuhacı Han’da mıhlayıcı olan babası Bedros’un Kapalıçarşısına... Diyarbakır kitap fuarlarına, türkülere, şiirlere... Durdurabilene aşk olsun; bir ateş parçası ama yakmayan, insanın içine işleyen bir sıcaklık...
KEŞKE HERKES ONU TANIYABİLSEYDİ...
Geçen zaman içinde birbirimizi (ki onunki benden daha fazladır) kendi çevrelerimizden pek çok insanla tanıştırdık. Zaten, Tomo Abi ile zaman geçirirken, benim gibi onu tanıyan herkesin içinden geçen ortak duygu “keşke herkes onu tanıyabilse” olmuştur. Sözünü dinletir, neşesi de kahkahası da büyük, mütevazı ve sevgi dolu... Kedimiz Mokhir’in ismini dahi Tomo Abi koymuştur. Hastalıklar onu sadece yavaşlattı, hayata olan iştahından pek bir şey eksiltmedi. Çok güçlü biriydi, tarihsel olarak da bakınca, olmak zorundaydı bu topraklarda yaşayan her Ermeni gibi! Hastalığı sürecinde kaç kere yoğun bakıma girip çıktı, hatırlamıyorum, o yüzden “Tomo’ya bir şey olmaz, atlatır bunu da!” diye avunuyorduk, başka türlüsü ona yakışmıyordu. Ne tatlı ne büyük yanılsama! Son zamanlarda yazmak yerine ses kaydı yolluyorduk birbirimize, “yorulma” demiştim hem de bana hatıra kalsın bu kayıtlar... Bugün o kayıtları dinledim, neler konuşmuşuz, nelere gülmüş, nelere hüzünlenmişiz… Sesi yine telefondan dışarı taşıyor, öyle bir yaşam sevinci, kimse vedalaşamaz onunla.
ŞİMDİ BULUŞACAKLAR ÖBÜR TARAFTA...
Bugün Tomo Abi’yi uğurladığımız Kumkapı Patriklik Kilisesi’ne, ilk defa ressam Haytayan kardeşler hakkında bir makale yazarken gitmem gerekmişti. Patrikliğin içindeki müzeye girmem gerekiyordu. Kimi arayacağım? Tabii ki Tomo Abi’yi… “Sarkis Abi’nin oğlu orada” dedi, bu kadar. Peder Hovagim Seropyan, Patrikhane içindeki müzede Haytayan kardeşlerin tablosunu görmemize yardımcı olmuştu. Tomo Abi’nin 2015’te Sarkis Seropyan’ın ardından Agos’ta yazdığı yazının başlığı bugün tek sığınağımız oldu: “Şimdi buluşacaklar öbür tarafta.”
“Agos, Sarkis Seropyan’sız kaldı. Yol arkadaşı Hrant’ı aşağıda, kapının önünde vurdular, koştu indi aşağı, gözünün önünde, yerde yatıyordu Hrant. Suratındaki dehşet, çaresizlik resimlerde asılı kaldı. Şimdi buluşacaklar öbür tarafta. Sohbete, didişmeye... Rupen Maşoyan, Hagop Ayvaz, Yervant Gobelyanlar da muhakkak katılırlar. Allaaah, şenliğe bak sen! Heyhat, hepsi de ayrı birer huysuz. Ben eksik kaldım.
Bekleyin, geleceğim... Ama bilin ki gelene kadar çok çalışacağım, daha çok üreteceğim ki çantamı, torbamı yeni kitaplar, gazetelerle doldurup yüklü geleyim. Başka türlü ne konuşacağız ne tartışacağız ki... Biz başka konu bilmiyoruz!”
Sevgili eşi Payline Tomasyan şahsında tüm ailenin, tüm sevenlerinin ve Aras Yayıncılık’ın başı sağ olsun. Bu dünyadan, bu topraklardan, çok sevdiği İstanbul’dan, bir “Tomo Abi” geçti.
(T24 – Güven BAYAR – 17.12.2024)