“Kayıplar konusu, hiç iyileşmeyen bir yaradır...”

Sevgül Uludağ

30 Ağustos Uluslararası Zorla Kayıp Edilenler Günü’nde, Uluslararası Kızılhaç Örgütü, Kosova ve Azerbaycan’ın yanısıra, Filistin-İsrail’deki durumla ilgili çeşitli değerlendirmelerde bulundu. Biz de bugün, Kosova ve Azerbaycan’a dair değerlendirmeleri okurlarımız için derleyip özetle Türkçeleştirdik. Uluslararası Kızılhaç Örgütü ICRC’nin değerlendirmelerini yayımlamaya devam edeceğiz önümüzdeki günlerde de... Yazı özetle şöyle:

***  30 Ağustos, Uluslararası Zorla Kayıp Edilenler Günü’dür. Her sene bu gün kayıp yakınlarıyla dayanışma içinde olmak ve kayıplarını anmak için bir fırsattır. Kosova’da silahlı çatışmanın üstünden 25 seneden fazla bir zaman geçti ve 1,600 kayıp yakını hala yanıt bekliyor sevdiklerinin akıbeti ve nerede oldukları hakkında...

*** Uluslararası Kızılhaç Örgütü’nün Kayıplar Komitesi Çalışma Grubu Başkanı ve Balkanlar Koordinatörü Bayan Aurelie Gautier, “Kayıp yakınlarının bilmesini isteriz ki yalnız değillerdir, sevdikleri unutulmamıştır, elimizden gelen herşeyi yapacağız ki bekledikleri yanıtları ve hak ettikleri desteği alabilsinler” dedi.

***  ICRC (Uluslararası Kızılhaç Örgütü) gerek uluslararası, gerekse ulusal arşivleri tarayarak araştırmada, kazılarda ve kimliklendirmelerde yardımcı olabilecek bilgileri bulmaya çalışıyor. Mümkün olduğunca çok sayıda kayıp şahsın akıbetini açıklığa kavuşturmak maksadıyla bu belgelerin detaylı bir analizi ve analitik raporlar her iki tarafla da düzenli biçimde paylaşılıyor.

*** Gautier, “Teknik düzeydeki toplantıların devam etmesinden başka bu sene ICRC iki de Çalışma grubu toplantısı yaptı – olası gömü yerlerle ilgili verilen sözleri ele almak maksadıyla bu toplantılar yapıldı. Bu durumu fırsat bilerek her iki taraftan yetkililere verdikleri sözleri ivedilikle tutmaları, uluslararası insancıl hukuğa uymaları ve bu insancıl sorunu çözmek için çabalarını arttırmaları çağrısında bulunmak istiyorum çünkü bu sorun gerek kayıp yakınlarını, gerekse toplumları silahlı çatışmaların sona ermesinden 20 sene sonra hala etkilemeye devam ediyor” dedi.

***  Kayıp şahıslar konusu, silahlı çatışmaların sonucunda insani olarak en fazla zarar veren ve en uzun süren sorunlardan biri olmaya devam ediyor – diğer konular arasında şiddet, felaketler veya göçler yer almaktadır. Uluslararası insancıl hukuk gereği kayıp yakınlarının sevdiklerine ne olduğunu bilme hakkı vardır ve devletler de bu soruların yanıtlarını vermekle ve kayıp yakınlarını desteklemekle yükümlüdürler. 

***  Günümüzde dünyada yüzbinlerce insan “kayıp”tır... Uluslararası Kızılhaç Örgütü olarak kayıp yakınlarının beklediği yanıtları almaları için ilgili yetkililere yardım etmek için elimizden geleni yapmaktayız. Azerbaycan’da yaklaşık 4 bin kayıp şahsın akıbetini belirlemek maksadıyla Azerbaycan Devleti’nin Esirler ve Kayp Şahıslar Komisyonu’yla işbirliği yapıyor. Kimliklendirme sürecini desteklemek maksadıyla, kayıp yakınlarından 11 bin biyolojik referans örneği topladık, kayıp şahıslarla ilgili kapsamlı bilgiler toparladık Azerbaycan Kızılay Toplumu’nun işbirliğiyle ve tüm bunları Devlet Komisyonu’na sunduk. Şimdilerde bu kapsamlı bilgiler ulusal yetkililer tarafından yürütülen kimliklendirme çalışmalarında kullanılmaktadır. Bunun yanısıra, gerek ulusal, gerekse uluslararası partnerlerimizle birlikte, kazılar ve kimliklendirme çalışmalarına katılan hükümet gruplarının kapasitelerini arttırmak maksadıyla uzmanlık geliştirici etkinlikler organize etmekteyiz.

***  Her bir kayıp şahsın ardında çok daha derin acılar vardır çünkü insanlar sevdiklerinin akıbetini bilmedikleri için o belirsizlik hayatlarına çok yönlü biçimde yansımaktadır ve bunların sonuçlarıyla mücadele etmektedir kayıp yakınları. Babası 1990’lı yıllarda kayıp edilen Fuad Cabbarov, “Okulda İngilizce dersinde bir baba ve oğluyla ilgili bir metin okumamız gerekiyordu. Her okuduğumda “baba” ile ilgili bölümü atlıyordum” diyor...

*** Karşılaştıkları zorluklarla başedebilmeleri için kayıp yakınlarına psikososyal destek sağlıyoruz. Yalnızca 2024’ün ilk yarısında 1,400 kayıp ailesiyle temasa geçti eşlikçiler – bu eşlikçiler ICRC tarafından ailelere psikososyal, hukuki ve sağlık desteği sağlamak maksadıyla seçilerek eğitilmişlerdir. Bu eşlikçiler dönem içerisinde 350 ev ziyareti yapmışlar ve kimliklendirilerek ailelerine iade edilen kayıpların cenazelerine de kayıp yakınlarıyla birlikte katılmışlardır.

***  Ailelerin sevdiklerinin başına ne geldiğini bilme hakkı vardır ve bu bir ihtiyaçtır. Bu hak aynı zamanda 1949 Cenevre Konvansyonu’nda mevcuttur. Görevleri gereği Azerbaycan Cumhuriyeti, kimliklendirme sürecini başlatmış ve düzinelerce kayıp kimliklendirilerek kayıp yakınlarına iade edilmiş, bu da ailelerin acılarını hafifletmiştir.

***  Halen bölgede yaklaşık 4 bin Azerbaycanlı, bin de Ermeni kayıp vardır çatışmalarla ilgili olarak. ICRC bağımsız, insani, tarafsız bir aktör olarak tümüyle insancıl misyonuna uygun biçimde kayıp yakınlarına ve yetkililere kayıp şahısların akıbetinin belirlenmesinde yardım etmektedir.

https://www.icrc.org/en/news-release/missing-wound-never-heals

https://www.icrc.org/en/news-release/azerbaijan-dozens-families-received-answers-they-were-waiting?fbclid=IwY2xjawFCSj5leHRuA2FlbQIxMAABHeoLvd8oybvfdLvqWT507YdZBs7T1EcKnOwN7cDBMo6eZo0D8bkn7jwmkw_aem_jhBZ2s2kIgP-cjcBSBTwzQ

(ICRC’nin yayınlarından özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).


***  GİDENLERİN ARDINDAN...

“Sevgili Leman arkadaşım, öğrencilerim Rabia ve Dr. Abdullah Akbaş’a acı veda...”

Ulus IRKAD

1976 yılında Öğretmen Koleji sınavlarında başarı gösterince Girne’de anneannemin evinde okula gitmeye başlamıştım. Evi, Boğaz yolunda, okul da hemen yakınlarda aynı bölgedeydi. O zamanki Girne, 1974 öncesinde olduğu gibi oldukça sakin, içinde ancak en fazla 4 bin insanın yaşadığı, devamlı genişlemekte olan bir kasaba görünümündeydi. O zamanlar betonlaşma, sel akıntılarının sorun olduğu su baskınları veya fazla gürültü yoktu Girne’de. Yağmur suları pek de modern olmasa bile muhakkak evleklerin içinden ta denize kadar akar gider ve insanlar sorunlarla karşılaşmazdı. Anneannemden sonra Dorona Otel’in yanında bulunan babaannemin evinde kalmaya başladım. Sevgili rahmetli nenem çok sık Ürdün’deki kızına yani halama gittiği için birinin devamlı evde kalması gerekiyordu. Ben de o zamanlarda onun için biçilmiş kaftandım. Hem evde kalır, hem eve bakarak olur, hem de okula giderdim. İşte rahmetli Leman arkadaşımla nenemlerin komşusu olarak orada tanışmıştım.

EMEKÇİ LEMAN HANIM...

Leman çok hafif esmer, emekçi babasına bakan, kendi de bir emekçi olan, çok iyi yürekli temiz bir hanım arkadaşımızdı. Lefkoşa’dan Girne’de ev bulup oraya yerleşen 1963-64 Kaymaklı göçmeni anneannem Hatice Irkad’la çok iyi anlaşabilen bir hanımefendi arkadaşımızdı, bu arada o zamanlar Lefkoşa’daki kahvehanesini hala 1974 öncesinde olduğu gibi çalıştıran dedem de, haftasonları Girne’deki evlerine gelir, hafta sonlarını orada geçirirdi. Pazartesi günleri erken erken kalkan dedem Mustafa Irkad, işine yetişmek için sabahın erken saatlerinde yola çıkardı. Leman arkadaşımı aynı mahallede veya sokakta da yaşadığımız için çok sık görürdüm. Hatırladığım kadarıyla o da bir yerlerde iş buldu mu çalışırdı ama gene emekçi olan babası muhakkak eve geldi mi babasını karşılar ona bakardı. Leman arkadaşımın annesi yaşıyor muydu yoksa rahmetli miydi bunu aradan 45 yıl geçince pek hatırlayamıyorum ama sadece babası hayattaydı diye kaldı aklımda. Ben 1979 yılında okuldan mezun olmuş sonra da askere gitmiştim. Daha sonraları karşılaştık mı, karşılaşmadık mı pek hatırlayamıyorum ama sanırım karşılaşmadık. Sadece onu aradan kırk yıl geçtikten sonra Facebook’ta bulmuş ve birkaç defa sohbet etme imkanı bulmuştum. Arada sırada rahmetli dedemle nenemin fotoğraflarını yayımladığımda da muhakkak içten gelen duygularla onların fotoğraflarının altına “Allah rahmet eylesin” cümlesini muhakkak yazardı.

Geçenlerde bir yazışmamızda Lefkoşa’da Boğaz taraflarında yaşadığını yazmıştı. Ben de kendisine muhakkak Mağusa’ya gelirse bana da buyurmasını ve ailemle tanışmasını yazmıştım. Nasip olmamış… Onu tanıyan hanım arkadaşlarından biri Facebook’ta geçen haftalarda rahmetlendiğini yazmıştı. Çok ama çok üzüldüm. 47 yıl önce tanıştığım çok ama çok temiz kalpli, yardımsever bir hanımefendi arkadaşımızı yitirdik. Onun akrabalarına, dostlarına ve arkadaşlarına başları sağolsun diyorum.

Hep aydınlıklarda kal iyi yürekli ve temiz kalpli hanımefendi arkadaşım sevgili Leman…

ÖĞRENCİLERİM RABİA VE ABDULLAH’A

Geçen haftalarda gene bundan yaklaşık 40 yıl önce Mağusa’nın Aşağı Maraş semtinde, Şehit Osman Ahmet İlkokulu’nda okuttuğum ve sonraları sağlık alanında hizmet gören biri nörs ve biri de çocuk doktoru iki öğrencimi de kaybettik. Onlar için de, Leman hanım için duyduğum üzüntülerimi belirtiyorum. Her ikisi de çok başarılı, saygıda ve sevgide öğretmenlerine karşı kusur etmeyen iki öğrencimizdi. Rabia’yı üç sene okuttum. Abdullah’ı ise hatırladığım kadarıyla İngilizce derslerinde okutuyordum ve o Menteş Çağın arkadaşımın öğrencilerindendi. Rabia ve Abdullah sağlık alanında kendilerini kanıtlamış, sağlık uzmanlarıydılar. Onlara ilkokul eğitimleri sırasında faydalı olmuştum ve muhakkak bu öğrencilerimiz bizlerin çocukları gibiydiler. Her zaman için başarıları ve onlardan hep iyi bahsedilmesi bizlerin göğüslerini kabartmıştır. Vefatları da bizim ve toplumumuz için büyük kayıptır.

Her üç vefat eden sevdiklerimize, arkadaşım Leman’a, öğrencilerim Rabia ve Abdullah’a rahmet diler tekrar ailelerine başsağlığı diliyorum.

Çok üzgünüm…


Dr. Abdullah Akbaş’ın ardından...

Dr. Abdullah Akbaş’ın ardından, onunla ilgili sosyal medyada pek çok paylaşım oldu... Bunlardan bazıları şöyle:

***  Şerife Kofalı Erişmen: “Oğlumun 2 aylıkken solunum yetmezliği yaşadığı 45 günlük yoğun bakım günlerimizin kahramanı. Hastanemizin yetersiz cihazlarına rağmen verdiğin mücadeleyi, tomografi çekip kesin sonuç almak için  kucağına alıp ambulansla özel kliniklere koşturmanı asla  unutmayacağım. Kurduğun cümle hala kulaklarımda Aysel paşam iyileşecek ve koca bir adam olacak. Başardık doktorum biz iyileştir. Senin sevgin ve özverinle iyileştir.  Melekler yoldaşın olsun. Cennet bahçesinde toprağın bol olsun...”

***  Sıla Usar İncirli: “Yenidoğan bebeklerin yaşama tutunmalarını sağlayan, hasretle onları bekleyen aileleri ile buluşturan, mesleğine, insanlara saygılı, kıymetli meslektaşımız Abdullah Akbaş’ın zamansız kaybı hepimizi derinden üzdü. Eşi Teslime Akbaş’a, kardeşi Kenan Akbaş’a, ailesine, sevenlerine sabır ve metanet dilerim. Huzur içinde uyusun.”

***  Duriye Deren Oygar: “Dide için gecenin 2’sinde kalkıp geldiğinde, Duru’yu özenle ilk ellerine alıp bana verdiğinde bugün bunları yaşayacağımız aklımın ucundan bile geçmezdi. Hatta 3 hafta önce yenidoğan servisiyle ilgili konuşmak istediğinde ve gittiğimde ve onu bulamadığımda da aklıma gelmedi. Çünkü yakışmadı hiç yakışmadı. Olmadı. Daha bu ülkeye ve ailesine katacağı çok şey varken onu kaybettik. Onu hep o müthiş çalışkanlığı, özverisi ve yardımseverliği , Yenidoğan Servisi ve bebekleri için son güne kadar yüreğiyle mücadelesi ile hatırlayacağım. Nur içinde yat Dr Abdullah Akbaş.”

***  Mulla Gül: “Bir doktordan daha fazlasıydı... 6 Aylık doğan  bebeklerimizin hayatta kalması için gecesini gündüzüne katan, 3 aylık yoğun bakım sürecimizde, mesaisi olmadığı halde bebekleri kontrol etmeye geldiğine defalarca şahitlik ettiğim, tüm bebeklere hasta değil, çocuğuymuş gibi bakan, bir doktordan daha fazlası, koca yürekli bir babaydı Abdullah Akbaş! Yıllar geçse de, her fırsatta ona teşekkürlerimizi ilettiğimiz halde, teşekkürlerimiz ona karşı hep yetersiz kalırdı. Şimdi onu anlatmaya kelimeler yetersiz kaldı! Yaşadığımız sürece sana teşekkür etmeye, minnet duymaya devam edeceğiz doktorum! Hep kalbimizde kalacaksın! Işıklar yoldaşın olsun...”

***  Emine Uysal: “Dr. Abdullah Akbaş'ın ölümü hem aileleri hem de tedavisi için emek harcadığı tüm bebekler için büyük kayıp... Bize verdiğin destek ve bebeğimizin sağlığı için gösterdiğin çaba için minnettarım... Uzun zamandır ağlamamıştım böyle... Çok üzgünüm... Cennetin en güzel yerinde ol...”