“Kayıplar konusunda sürecin hızlandırılması için ivedi önlemler gerekiyor...” (2)

Sevgül Uludağ

Birleşmiş Milletler Zorla veya İstem Dışı Kayıp Edilmelere İlişkin Çalışma Grubu’nun Kıbrıs’la ilgili raporu yayımlandı...

Birleşmiş Milletler’in Cenevre’deki İnsan Hakları Konseyi’nin 51nci Oturumu’na sunulan raporda, Kıbrıs’taki “kayıplar” konusu değerlendiriliyor, grubun 5 ile 12 Nisan 2022 tarihleri arasında Kıbrıs’a gerçekleştirdiği sekiz günlük ziyarette elde ettiği bilgiler paylaşılıyor ve değerlendirmelerde bulunuluyor.

7 Eylül 2022 tarihli raporu, okurlarımız için özetle derleyip Türkçeleştirdik. Bunu yaparken, Çalışma Grubu’nun “kayıplar”ın yanısıra “mülteciler/iltica” konularındaki gözlemlerinin çevirisini yapmayıp, yalnızca “kayıplar” konusunda yazdıklarını özetle Türkçeleştirdik. Raporda özetle ve devamla şöyle deniliyor:

***  Kayıp şahısların kalıntılarının ailelerine iadesi ve bunu izleyen cenazelere gelince, Çalışma Grubumuz, her iki toplumdan bazı kayıp yakınlarına yönelik baskılara ilişkin kaygı verici raporlar almıştır. Çalışma Grubu, tüm ilgili görevlilerin kayıp şahısların yakınlarını koruma görevlerini hatırlatır ve onların herhangi bir baskı, taciz ya da tehditlerden korunmaları gerektiğinin altını çizer. Yetkililer, kayıp yakınlarının onurlu biçimde, güvenli ve uygun bir atmosferde, müdahale olmaksızın, tehdit, baskı ya da herhangi bir biçimde kovuşturma korkusu olmaksızın cenazelerini yapabilmelerini sağlamalıdırlar.

***  Daha genel anlamda Çalışma Grubu, gerek Kıbrıs Cumhuriyeti yetkililerinin, gerekse Kıbrıslıtürk yetkililerin cenazelerde bölücü konuşmalar yapmakta ısrarlı olduklarını ve böylece konuyu daha da politize etme niyeti taşıdıklarını öğrenmiştir. Anlatılanlara göre üst düzey yetkililer her fırsatı, öteki tarafı suçlamak için kullanmakta ve bu da çoğunlukla güçlü bir tepkiye yol açmaktadır. Bu çereçvede Çalışma grubumuz, her iki toplumun temsilcilerine bu tür uygulamalardan kaçınmalarını çağırmakta, Kıbrıs’t akayıp şahıslar konusunun çözümünün ancak etkili iki toplumlu işbirliğiyle mümkün olacağını aklılarından çıkarmamalarını belirtmektedir.

***  Ziyaret esnasında Çalışma Grubu, her iki toplumdan kayıp yakınlarını içeren örgütlerin temsilcileriyle, aynı zamanda iki toplumlu bir kayıp yakınları örgütüyle görüşmüştür. Kayıplar Komitesi aracılığıyla, yukarıda sözü edilen kayıp yakınları örgütlerinde herhangi aktif bir rol oynamayan bazı Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk kayıp yakınlarıyla da görüştük.

***  Sevdiklerinin akibeti hakkında bilgi olmayışı nedeniyle tüm kayıp yakınlarının çektiği acıyı öğrenmek, Çalışma Grubumuzun cesaretini kırmıştır. Kayıp ana-babalarını, eşlerini, kardeşlerini ya da evlatlarını onurlu biçimde defnederek acılarına bir son veremeden pek çok kayıp yakını her geçen yıl bu dünyadan göçmektedir. Bunun sonucunda pek çok durumda ancak çok uzak akrabalar cenazeleri düzenleyerek kayıplardan geride kalanları defnedebilmektedir. Çalışma Grubumuz’daki tanıklıklar, yetkililerin öncelikle kayıp yakınlarının çıkarlarını kollaması, onların hakikati öğrenme, adalet, tazminat ve anılaştırma haklarını ileri götürmeleri yönünde ivedi ihtiyaca dikkat çekmişlerdir.

***  Kayıplar Komitesi, görev tanımındaki sınırlamalar nedeniyle kayıp yakınlarına, kayp şahsın ölüm nedeni, kayıp edilme koşulları veya onu öldürmüş olan/ların kimliklerini vermiyor, ellerinde bu bilgiler olsa bile... Her halukarda Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk kayıp yakınlarının temsilcileri ile iki toplumlu kayıp yakını örgütü temsilcileri, gerek bireysel, gerekse kollektif bir hak olarak hakikati öğrenme ve ileri götürme hakkının korunması gerektiğine dikkati çektiler... Bu ziyaret esnasında çeşitli defalar, 1963-64 ve 1974’teki olaylar esnasında işlenmiş pek çok insan hakları ihlallerine ilişkin bilgi boşluğu bulunduğuna dikkat çekildi ki bunlara zorla kayıp edilmeler ve yasadışı biçimde öldürmeler de dahildi. Geçen zaman içerisinde bu bilgiler de solmuş, böylece hakikatın öğrenilmesi, anlamlı bir hakikati anlatma eksersizi de olmadığı için neredeyse imkansız kılınmıştır...

***  Ziyaret esnasında Kıbrıs Cumhuriyeti yetkilileri ile Kıbrıslıtürk yetkililer, varolan anlatılardan ayrılıp da “uygun olmayan gerçekler” hakkında konuşmakta isteksiz davrandılar. Neler yaşanmış olduğu ve kimin suçlanması gerektiği konusundaki resmi söylemler ve pozisyonlar, 1963-64 ve 1974 olaylarının hemen sonrasında ne söylenmişse, öylesine sabitlenmiş gibiydi.  Çalışma Grubu, bu konularda anlamlı bir değerlendirme ile iki toplum arasında güveni kurmak maksadıyla öneriler yapılmamış olmasının üzücü olduğuna inanmaktadır – iki toplum arasında güvenin oluşturulması, yalnızca kayıp şahıslar konusunun ilerlemesi için değil, aynı zamanda sürdürülebilir bir yeniden uzlaşmaya varmak için de zorunludur.

***  İki toplumlu kayıp yakınları örgütünün çalışmalarıyla varolan anlatılara alternatif çalışmalar yapılmış ve bu örgütün çalışmaları taban seviyesinde iki toplumlu işbirliğinin mümkün olduğunu göstermiştir ve aslında bu da, pek çok kayıp ailesi tarafından desteklenmektedir. Her iki toplumdan çeşitli önde gelen insan hakları savunucuları ve araştırmacı gazetecilerin desteğinde, iki toplumdan kayıp yakınları yanyana birlikte çalışmakta, ada çapında görgü tanıklarını bildiklerini Kayıplar Komitesi’yle paylaşmaya teşvik etmektedirler. Cenazelerde acılarını paylaşmakta ve böylece örnek olarak, statükoya etkili biçimde meydan okumaktadırlar. Aynı zamanda bu süreçte her iki tarafın yetkililerinden son derece sınırlı ya da hiç yardım almadıklarını söylemektedirler.

***  Çalışma Grubu yakın geçmişte bazı sivil toplum örgütleri ile bazı kayıp yakınları örgütlerinin hakikati anlatma mekanizması kurulması olasılığını tartışmakta olduğunu kaydeder. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ilgili kararlarından kaynaklanan genel önlemlerin tartışılması çerçevesinde, Kıbrıs Cumhuriyeti yetkililerine bir hakikat ve yeniden uzlaşma komisyonunu daha fazla gecikmeden kurması önerilmiştir. Hakikati anlatma kurumunun iki toplumlu doğasına ilişkin siyasi bir anlaşma gerçekleştirilemezse, o zaman bazı önde gelen sivil toplum örgütü liderleri, yalnızca adanın güneyindeki insan hakları ihlallerini ele alacak bir mekanizmanın kurulmasını önermiştir.

***  Bu arkaplan dikkate alındığında Çalışma Grubumuz, adadaki siyasi durumun hakikati bilme hakkının uygulanmasını etkili biçimde baltalamış olduğunu üzüntüyle belirtir. İleride benzer şiddetin tekrarlanmasına karşı yaşamsal bir güvence olarak hakikatin kollektif biçimde anlatılmasını da engellemiştir bu durum. Hakikatin anlatılması, özellikle sevdiklerini henüz bulamamış kayıp yakınları için bir tür telafi diye de görülebilir... Çalışma Grubumuz, iki toplumun liderlerine bu düşünceyi ciddiyetle ele almaları ve başlangıçta kayıp yakınları, sivil toplum, medya ve uluslararası toplumla istişarelerde bulunmaları çağrısında bulunur.

***  Çalışma Grubu, hakikati bilme hakkının pek çok boyutu olduğunu, buna bir soruşturmanın ilerlemesi ve sonuçlarını bilme hakkı, kayıp şahısların nerede olduğu ya da akibetlerini bilme hakkı, hangi koşullarda kayıp edildikleri ve bir noktada da onları kayıp edenlerin kimliğini bilme hakkının dahil olduğunu belirtir. Ayrıca toplumun da neler olduğunu bilmek, kollektif haklarıdır.

***  Çalışma Grubumuz, Kıbrıs’ta sorumluluk konusuna pek az vurgu yapıldığını gözlemlemiştir. Çalışma Grubumuzla açık tartışmalarda Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, Kıbrıslıtürk toplumunun ve Kayıplar Komitesi’nin temsilcileri, 1963-64 ve 1974 olayları esnasında işlenmiş ileri sürülen suçlar için adaleti yerine getirmek üzere kovuşturma yapmanın, bu suçları işlemiş olanlar ile şahitlerin ileri çıkıp da ellerindeki değerli tanıklıklarını paylaşmaktan vazgeçireceğini ileri sürmüşlerdir. Ziyaret esnasında Çalışma Grubumuzla görüşen pek çok kişi, gerek Kayıplar Komitesi’nin görev tanımı, gerekse dayandığı zayıf siyasi konsensüs nedeniyle hesap verilebilirlik konusunun öncelikli hale getirilmesinin, kayıpları arama sürecini torpilleyebileceğine dikkati çekmişlerdir.

***  Çoğu durumda kayıp yakınları da bu pozisyonu desteklemiş ve sevdiklerinin nereye gömülmüş olduğunu öğrenmenin ve onların hangi koşullarda kayıp edilmiş olduğunun öncelikli olması gerektiğine inanmaktadırlar. Daha önce sevdiklerinin kalıntılarını alıp da gömmüş olan bazı kayıp yakınları ise, bu arama sürecini tehlikeye atmama korkusuyla, adalet arayışından kaçındıklarını aktarmışlardır. 976 kayıp şahıs hakkında hala bilgi için bekleyen kayıp yakınları için bu süreç, en son umuttur.

***  Bazı başkaları ise adanın küçüklüğü dikkate alındığında her bir toplumun da bu suçları işleyenleri bildiğini ve bu suçları işleyenlerin hesap vermeleri için hiçbir çaba gösterilmediğini belirtmişlerdir. Konunun giderek artan biçimde politize edilmekte olması ışığında, adalete ulaşma haklarını ilerletme umutları da mahvolmuştur. Pek çoğunun görüşüne göre adalet hakkı gibi kurbanların ve kayıp yakınlarının pek çok temel hakkı, siyasi mülahazalar nedeniyle gaspedilmiştir.

***  Ziyaret esnasında bazıları, Çalışma Grubumuza, 1990’lı yıllarda iki toplumdan savcılık yetkililerinin Kayıplar Komitesi’yle yazışmalarında, herhangi bir gömü yeri hakkında gizli bilgileri paylaşan hiçbir şahidin, herhangi bir kovuşturmaya uğramayacağı güvencesini vermiş olduğunu teyid etmiştir. Herhangi bir yasada olmasa dahi, bu durum fail olduğu iddia edilenlere bir tür de fakto af manasına gelmiş olabilir çünkü ilgili yetkililer tarafından başlatılmış herhangi bir soruşturma, hiçbir zaman başarılı bir kovuşturmaya yol açmamıştır.

***  Çalışma Grubumuz, Tüm Şahısların Zorla Kayıp Edilmekten Korunması’na ilişkin Deklerasyon’un 18nci maddesinin, zorla kayıp edilm eylemlerine karıştığı ileri sürülen faillerin affedilmesini veya benzer önemlerden yararlanmalarını yasaklamakta olduğunu hatırlatır çünkü bu durum onların dokunulmazlığına katkıda bulunabilir ve kayıp yakınlarının etkili iyileşme hakkını ihlal eder.

***  Çalışma Grubu, Kıbrıs Cumhuriyeti Hukuk Dairesi ile Milli Polis’ten 1963-64 ve 1974 olayları esnasında zorla kayıp edildiği ve öldürüldükleri ileri sürülen 331 Kıbrıslıtürk’le ilgili 46 dosya hakkında soruşturmaların başlatıldığı bilgisini aldı. Benzer biçimde Kıbrıslıtürk yetkililer de Kıbrıslırum kayıplar hakkında 485 soruşturma başlattıklarını, bunlardan 374’ünün ilerletilemediğini aktardılar. Ziyaretimiz esnasında aldığımız bilgilerden edindiğimiz izlenim, soruşturma yetkililerinin iki toplum arasındaki derin güvensizliğin yanısıra başka diğer pratik konular – örneğin dil sorunu – nedeniyle işbirliği yapamadıkları şeklindedir.

***  Şunu da not etmeliyiz ki Kayıplar Komitesi ilgili araştırma gruplarına somut bilgiler vermişler ve buna kazılarda çıkarılan kalıntılarla ilgili toplamış oldukları bilgileri de dahil etmişlerdir. Fakat şunu da eklemeliyiz ki sınırlı, insancıl görevi nedeniyle Kayıplar Komitesi gömü yerlerini potansiyel cinayet alanları olarak addetmez ve kanıt toplama kurallarına uymaz – yani cezai süreçlerde kabul edilecek kanıtların toplanması, teyit edilmesi ve korunması gibi kanıt toplama kurallarından söz etmekteyiz. Bu durum da ta başından bu soruşturmaların etkili olmasını ta başından baltalar gibi durmaktadır.

***  Gerek kayıp yakınları, gerekse bazı sivil toplum örgütü üyeleri arasında yaygın bir inanış vardır ki buna göre, adadaki savcılık yetkililerinin bu tür soruşturmalarda kusursuz olmadıkları ve henüz soruşturma başlamadan önce elde edecekleri sonucun zaten belirlenmiş olduğudur. Çalışma Grubumuz, bu tür eksikliklerin dokunulmazlık kültürünü beslediği ve “hatırlamak” yerine “unutmak” söylemini güçlendirdiği, bunun da iki toplum arasındaki güvensizliği daha da arttırdığı sonucuna varmaktadır.

***  Kıbrıs çerçevesinin bilincinde olarak Çalışma Grubumuz, uluslararası standartlara göre zorla kayıp edilmiş olanlara ilişkin etkili bir soruşturmanın, kayıp şahısların nerede olduğu ve akibetleri hakkında bilgi içermesi gerektiğini, onların kayıp edilme koşulları ve onları kayıp eden faillerin kimlikleri hakkında da bilgi içermesi gerektiğini hatırlatır. Böylesi bir soruşturma yalnızca devletin uluslararası yükümlülükleri olmakla kalmayıp aynı zamanda, dokunulmazlığa karşı en etkili savaş biçimidir ve gerek kurbanlar, gerekse bir bütün olarak toplum için hakikat ve adalet hakkını gerçekleştirmenin yoludur.

***  Çalışma Grubumuza verilen bilgilere göre bazı zorla kayıp edilmelerle ilgili verilerin ve koşulların belirlenmesi ve bazı durumlarda faillerin de kimliğinin belirlenmesi mümkün olmuşken, soruşturmalar, yeterli kanıt olmayışı nedeniyle devam ettirilmemiştir. Anlatılanlara göre belli şahısları işaret eden elde edilmiş tanıklıklar kulaktan dolma bilgilerdi ve aradan zaman geçmiş olduğu için bunların kaynağı belirlenemedi. Ayrıca Kıbrıs Cumhuriyeti Ceza Yasası’nda zorla kayıp edilmeler, otonom bir suç olarak tanınmamakta, bu iddialar “kaçırılma” ya da “cinayet” adı altında soruşturulmuş, böylece o suça özgü özellikler ele alınamamıştır. Çalışma Grubumuzla görüşen polis ve diğer yetkililer, “zorla kayıp edilmeler” kavramını pek bilmiyordu – bu konuda kapasite arttırıcı etkinliklerden yararlanabilirler.

***  Kıbrıs Cumhuriyeti Hukuk Dairesi ile Adalet Bakanlığı, zorla kayıp edilmelerin, Ceza Yasası altında başka suçlarla birlikte ceza görecek suç olarak tanımlanabileceğini belirttiler ancak bu, Tüm Şahısların Zorla Kayıp Edilmekten Korunmasına İlişkin Deklerasyon’un dördüncü maddesi altında istenenleri karşılamakta yetersiz olacaktır. Zorla kayıp etmelere ilişkin otonom bir suç tanımı yapmak, zorunlu bir görevdir çünkü bunun yokluğu, zorla kayıp edilmelerin başka suç tanımları altında kovuşturulmasına neden olur (örneğin cinayet, kaçırma, yetkiyi kötüye kullanma veya özgürlüğü gelişigüzel biçimde kısıtlama gibi). Bu da çok sorunludur çünkü zorla kayıp etme kompleks bir suçtur, devamlılık içeren bir doğası vardır ve soruşturma terimleri bakımından spesifik gereklilikleri vardır. Öyle bir durum yaratılır ki zorla kayıp edilmenin sanıkları, öteki suçlar için kanıtlar yetersizse, serbest bırakılabilirler...

***  Zorla kayıp edilmelerin önlenmesi, bunların soruşturulması ve cezalandırılmasına ilişkin ceza yasası çerçevesinin tam olabilmesi için, bu konudaki yasaların cezai sorumluluğun çeşitli modlarını içermesi gerekir ki buna bu suçu işleyen şahıs, bunu emreden, bunu savunan veya buna başvurmaya çalışan, işbirliği yapan ya da buna katılanların ilişkileri de dahildir. Ayrıca böylesi bir suçun emrini veren ya da üst düzeyde bulunan ve kriminal sorumluluk taşıyanlara uygulanmasını da içermelidir. Ayrıca zorla kayıp edilmenin devam eden bir suç olduğunu ve buna af ya da dokunulmazlık getirilemeyeceğini içermelidir. Son olarak zorla kayıp edilmeler, insanlığa karşı suç olarak tanımlanmalıdır ki bunda da zaman aşımı yoktur.

***  Adada bu konuda etkili bir kanuni çözümün belirgin yokluğunda, Çalışma Grubu bazı kayıp yakınlarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduklarını not ediyor. Bu kararlar, daha çok Türkiye’nin 1974’teki Türk müdahalesi ardından kayıp edilenlerin akibeti ve nerede olduklarına ilişkin etkili bir soruşturma yürütmemiş olmasıyla ilgilidir. Yakın geçmişte ise Kıbrıs’a karşı da bazı davalar açılmış ve bunlar da kayıp yakınlarına soruşturmaların ilerlemesi ve kayıp kalıntılarının nerede olduğu hakkında bilgi vermekte yetersiz kalmasıyla ilgilidir. Çalışma Grubu, tüm ilgili devletlere, Kıbrıs’taki kayıp şahıslarla ilgili tüm ilgili kararları daha fazla gecikmeden tam olarak uygulamaları çağrısı yapar ki buna tazminatlar da dahildir. Bu bağlamda, Çalışma Grubu, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Vasiliu ve diğerlerinin Kıbrıs’a karşı açtığı davada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını uygulayacağını kamuoyuna açıklamış olmasını da memnuniyetle karşılar.

***  Zorla kayıp edilmiş olan tüm kurbanların ve onların akrabalarının tam olarak tazmin edilme hakları vardır ki buna tazminat, tatmin etme, restore etme, rehabilitasyon ve bunun bir daha olmayacağına ilişkin garantiler vermektir – tüm bunlar Tüm Kişilerin Zorla Kayıp Edilmekten Korunmasına İlişkin Deklerasyon’un 19ncu maddesinde mevcuttur.

***  Bu konularda kapsamlı bir program olmadığından kayıp şahısların ada çağında bazı mali ve ev yardımı aldıkları, psikolojik destek ve ücretsiz sağlık hizmeti aldıkları Çalışma Grubumuzun bilgisine getirildi.

***  Kıbrıs Cumhuriyeti 1979 yılında Kayıp Şahıslar Yasası’nı geçirmiş (Geçici Önlemler) ki bu yasa kayıp şahısların yakınlarına onların mülkünü idare etme yetkisi vermiş. “Kayıp şahıslara yönelik yardımlar” ise Çalışma Bakanlığı ve Sosyal Sigortalar tarafından 1980 Sosyal Sigortalar Yasası ve daha sonra bunun yerini alan 2010 Sosyal Sigortalar Yasası altında yapılmış.

***  Bu maddelere göre, kayıp şahsın eşi, 18 yaş altındaki çocukları bunlardan yararlanabiliyormuş.  Buna ek olarak çok zor durumdaki şahıslara bir yardım fonu varmış ki bunda da kayıp şahısların anne-babasına ya da evlatlarına özel bir aylık bağlanabiliyormuş. Başka yasalar da kamu görevlisi olan ancak kayıp edilmiş olan kayıp şahısların emeklilik haklarını, engelli kayıp yakınlarının istihdamını ve diğer mülk konularına ilişkin düzenlemeleri içermekteymiş.

***  Henüz 1974 yılında Kıbrıslıtürk yetkililer Şehitler ve Savaş Kurbanlarına Yardım Yasası’nı geçirmişler, bundan Kıbrıslıtürk silahlı kuvvetleri üyeleri ile Kıbrıslırum silahlı gruplar tarafından zorla kayıp edilmiş olan Kıbrıslıtürkler’in aileleri yararlanıyormuş. 1985 yılında bir yasa daha geçirilmiş ki bu da Kıbrıslıtürk kayıp şahısların çocuklarının, kayıp yakınlarından kalan malların mülkiyet hakkına ilişkin imiş. Kıbrıslıtürk makamlardan alınan bilgilere göre kayıp şahısların hukuki olarak “ölü” olarak kabul edilmeleri lazımmış ki adanın kuzeyinde kayıp yakınları yardım alabilsinler.

***  Çalışma Grubumuz, zorla ya da istem dışı kayıp edilenlerle ilgili incelemesinde, telafi hakkına tıbbi ve psikolojik bakım ve istihdam veya mülkiyet garantisinin de dahil olduğunu belirtmektedir. Tüm Şahısların Zorla Kayıp Edilmekten Korunmasına ilişkin Deklerasyon’un 19ncu maddesine ilişkin genel yorumunda, Çalışma Grubumuz, telafi hakkının yorumlamasında buna tıbbi ve psikolojik bakımın, fiziksel ya da zihinsel zarara karşı rehabilitasyonun, yasal ve sosyal rehabilitasyonun, bir kere daha bunun olmayacağı garantisinin, kişisel özgürlüklerin, aile yaşamının, yurttaşlığın, istihdam ya da mülkiyetin restore edilmesinin, kişinin kaldığı yere geri dönmesinin ve benzer tazmin biçimlerinin dahil olduğunu belirtmiştir.

***  Eğer bir şahıs zorla kayıp edilmeye maruz kalmışsa, devletlerin o kurbana ya da akrabalarına derhal, hiç gecikmeden ve yeterli ve etkili tazmin olanaklarını sağlama yükümlülüğü vardır. Bu tür tazmin planları ya da mekanizmalarının, bundan etkilenmiş olan toplumların katılımıyla yapılması, böylece onların ihtiyaçlarının dikkate alınması da zorunludur. Bunun da ötesinde Çalışma Grubu her zaman şunu vurgulamaktadır: kurbanlara yönelik sosyal hizmetlerin sağlanması, tazminat hakkı elde etmekle karıştırılmamalıdır.

***  Çalışma Grubu üzüntüyle belirtmektedir ki tazminat, rehaibilitasyon, bir daha bu tür suçların işlenmeyeceğinin garantisi gibi konuları içeren kapsamlı bir ulusal zararları karşılama programı hiçbir zaman yapılmamıştır.

(Devam edecek)

(Birleşmiş Milletler Zorla veya İstem Dışı Kayıp Edilmelere İlişkin Çalışma Grubu’nun Kıbrıs’la ilgili  Eylül 2022 tarihli raporunu özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).