Kayıplar Komitesi’nin en büyük mali destekçisi olan Avrupa Parlamentosu’nun Kıbrıs Kayıp Şahıslar Daimi Raportörü, Avrupa Parlamentosu Milletvekili İsabel Santos, bugünden başlayarak Pazartesi’ne kadar Kıbrıs’ta “kayıplar” konusunda çeşitli inclemelerde bulunacak, gerek “kayıp” yakınları, gerek konunun uzmanları, gerekse Kayıplar Komitesi yetkilileriyle yüzyüze görüşmeler yapacak.
İsabel Santos, 24 Temmuz Pazartesi günü ise Kayıplar Komitesi’nin Lefkoşa’da ara bölgede, Lefkoşa Uluslararası Havaalanı yanındaki Antropoloji Laboratuvarı’nı ziyaret edecek ve burada bir basın toplantısı düzenleyecek. Basın toplantısı saat 12.30’da yapılacak.
İSABEL SANTOS KİMDİR?
12 Şubat 1968’de dünyaya gelen Portekizli İsabel Santos, 2019’dan bu yana Avrupa Parlamentosu’nda milletvekili ve Avrupa Parlamentosu’nun Kıbrıs’ta Kayıp Şahıslar Daimi Raportörü olarak görev yapıyor.
Aslen Gondomar, Portekizli olan İsabel Santos, Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği ve Sosyoloji konularında öğrenim gördü...
2016-2019 yıllarında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın Parlamenterler Assamblesi Başkan Yardımcısı olarak görev yapan İsabel Santos, 2005-2009 yıllarında ve 2011-2019 yıllarında da Portekiz Parlamentosu’nda milletvekili olarak görev yaptı. İsabel Santos ayrıca Porto kentinde 2009-2011 yılları arasında Sivil Valilik ve 2009-2013 yıllarında da Godomar Kent Konseyi’nde Meclis Üyeliği görevlerinde bulundu.
*** KAZILARDA SON DURUM... KAZILARDA SON DURUM...
Aşırı sıcaklar, kazıları da etkiledi...
Global ısınmanın etkisiyle Kıbrıs’a da hakim olan ve mevsim normallerinin çok üzerinde seyreden aşırı sıcaklıklar, kazıları da etkiledi.
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Gülseren Baranhan’dan aldığımız bilgilere göre, 17-21 Temmuz haftası yani içinde bulunduğumuz haftada kazı ekipleri yalnızca Pazartesi günü, yarım gün çalışabildi ve haftanın geriye kalanında kazılara ara verildi.
Kazılara ara verilmeden önceki durum ise şöyleydi:
*** Mutluyaka/Stilli: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un Korkuteli-Mutluyaka arası bir tarlanın kenarında gömülü olabileceği bilgisi üzerine daha önce de kazısı yapılan alana yakın bir noktada tekrardan başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.
*** Mağusa/Ayluga Göleti: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum’un Ayluga Göleti’nin güneyinde gömülü olabileceği bilgisiyle başaltılan kazı çalışmaları devam etmektedir.
*** Alayköy/Yerelakko (Askeri Bölge): 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un eski ELDİK kampı (Yunan Alayı) bölgesinde gömülü olabileceği bilgisi ile kazı çalışmalarına başlanmıştır.
*** Balıkesir/Palekitire: 1963-67 kaybı bir grup Kıbrıslıtürk'ün dere yatağındaki ağacın altında gömülü olabileceği bilgisi üzerine sürdürülen kazı çalışmaları tamamlnamış, herhangi bir kalıntıya ulaşılamamıştır. Kazı kapatılmıştır.
*** Güngör/Kutsovendi: 1974 kaybı 3-4 Kıbrıslırumun Güngör yolunda bir köprünün altında gömülü olabileceği bilgisi üzerine daha önce kazısı yapılan bir alanda genişletme amaçlı kazı çalışmalarına başlanmıştır.
*** Lapta/Lapithos: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum’un Laptadaki eski L.A. Otel yanındaki efkalipto ağaçlarının altında gömülü olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.
*** Hulu: 1963 kaybı bir Kıbrıslıtürk'ün dere yatağında gömülü olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları tüm hızıyla devam etmektedir.
Mutluyaka'daki kazılardan görünüm...
*** KIBRIS’TAN HATIRALAR: GİDENLERİN ARDINDAN...
“Vatandan uzakta yuva kurmak...”
Ulus IRKAD
Son günlerde tanıdık, dost ve arkadaşların yasını tutarken, geçen akşam ansızın sosyal medyada Ürdün’deki yeğenim Tarık’ın verdiği ölüm ilanını gördüm. Halamız Fatma Malik Sait’in (Irkad’ın) 57 yıldır hayat arkadaşı, eniştemiz Malik Sait Yunis vefat etmiş...
Halamız 1950’li yılların sonlarından itibaren ilkokul sonrası Türkiye’de hep burs alarak okudu. Genç kızlık döneminin çoğu orada geçti. Halamız Kıbrıs’ta Fatma Mustafa veya Fatma Irkad olarak bilinir ve halamız da Lefkoşa’da yetişmiş ama Karpaz’da Kaleburnu kökenli bir ailenin kızıdır. 1966 yılında İstanbul’da Eczacılık Fakültesi’nde okurken, Ürdünlü olan eniştemiz Malik Sait’le tanıştı ve onunla evlendi. Eniştemiz Türkiye-İstanbul’da Kimya Mühendisliği eğitimi gördü. Aslen Filistinliydi. Babası Filistinli Arap, annesi ise oraya giden Alman muhacirlerdendi. Halamız eniştemiz Malik’le evliliğini sürdürüp ailesini oluştururken eğitimine de İstanbul’da devam etti. Bu yüzden eniştemizle hayat uğraşında bayağı güçlüklerle de karşılaştılar. Sağolsunlar, dedemiz Mustafa Irkad (Kaleburnu eşrafında-Beppei sülalesinden) ve nenemiz Hatice Irkad (Kaleburnulu Bodilerden ve Lefkoşa’da da Kerimelerden) onlara çok yardımcı oldular. Okurken yeğenlerimiz Meysun ve Nadya doğdular. Üçüncü çocuğu Tarık yeğenimiz de doğdu. Zafer artık güçlüklerin yenildiği mutlu zamanlarda doğdu. Halamız Ürdün’e yerleşti ve orada en büyük eczahanelerden Tarık Pharmacy’nin sahibi oldu. Eniştemiz Türkiye’deki eğitiminin sonrası sanayi alanında büyük adımlar attı. Marshall Boyalarının Orta Doğu temsilciliğini aldı ve zengin tanınmış bir işadamı oldu. Çocuklarını ve halamı her zaman Kıbrıs’a gönderdi ve bizimle temaslarını koparmamalarını sağladı. Kendisi de gerek ziyaret gerekse iş için gerek 1974 öncesinde veya 1974 sonrasında Rum tarafına geldiğinde, muhakkak ailesini ziyaret etmeyi ihmal etmedi. Her zaman için bizimle temasta oldu ve her zaman için muhakkak bizimle her geldiğinde görüştü. Biz onlar uzakta olsalar bile hep onların ilgilerinden dolayı onları hep yanımızda hissettik. Bu arada tüm çocuklarını okuttular. Nadya ve Meysun iş insanları olarak Abu Dabi ve Dubai’ye yerleşirken Zafer bugün ABD’de bir banka müdürü ve bir şirketin yöneticisi, Tarık hanımı Mona ile Amman’da bir konservatuar okulu idare ediyorlar. Torunların çoğu da ABD ve İngiltere’de ekonomi ve mühendislik eğitimi almaktadırlar. Anlayacağınız ailemiz bayağı başarılı bir aile. Halamız ve eniştemiz Kıbrıs’ta, aileden muhtaç olanlara da yardımcı oldular. Onları yalnız bırakmadılar. Birkaç senedir Kıbrıs’tan ev alıp buraya devamlı ziyaret yapan Halamız, eniştemiz ve çocukları, birkaç hafta önce de bizimle birlikteydiler. Yeğenimiz Tijen’in düğün töreninde birlikteydik. Geç saatlere kadar Omorfo’da sevgili Özge’nin düğünündeydik. Ne bilelim ki artık son görüşmemizmiş. Halamız ve eniştemiz Malik Kıbrıs’tan ayrıldıktan sonra eniştemiz hastahaneye yatmış. Zaten buradayken de durumu pek iyi değildi. Gene de buna rağmen eniştemiz ısrarlı oldu ve Mağusa Boğaz’ında yeğenlerimizle birlikte yemek yedik ve birlikte olduk. Son görüşmemizmiş…
Dün tesadüf eseri sosyal medyayı gezerken yeğenimiz Tarık’ın, babası eniştemiz Malik için yazdığı biyografisinde babasının öldüğünü ve de Ürdün’de saygın bir işadamı olduğuna dair bilgiler vermekteydi. Eniştemiz, 57 yıldır ailemizin en büyük dayanağı olan Malik Sait, dün öğle üzeri hayata gözlerini kapadı. Eniştemize de, son zamanlarda bu kadar tanıdık ve dostu da uğurlarken hoşça kal diyorum.
Sevgili Halamız, yeğenlerimiz; Nadya, Meysun, Tarık ve Zafer… Aynı zamanda tüm Ammandaki akrabalar hepinizin, hepimizin başı sağolsun. Hoşça kal, yardımsever, iyi ve kültürlü insan sevgili eniştemiz Malik Sait. Hep aydınlıklarda kal…
ZORLUKLARLA DOLU BİR HAYAT...
Halamız, Ürdünlü eniştemiz Malik Sait’le 1966 yılında İstanbul’da tanışmıştı. Birbirlerini seven bu iki genç bir aile kurmaya karar verirler. Gelgelelim ki Halamız Fatma Irkad (O dönemlerdeki soyadı buydu) daha İstanbul Eczacılık Fakültesi’ni bitirmemişti. Aslında eniştemiz de Kimya Fakültesi’ne geç başlamıştı, çünkü o da Filistin göçmeniydi ve o dönemlerde Arap Orta Doğu’su, bilhassa Ürdün, İsrail’le sorunlarından ötürü çok çatışmalı günler geçirmekteydi. Eniştemiz Malik Sait, bu sorunlardan ötürü eğitim alanında bayağı engellenmişti.
Halamızla eniştemiz evlendikten sonra, halamızın eğitimi devam etti. İlk çocukları Nadya, 1967 yılında doğar ve daha sonra ondan yaşça pek küçük olmayan Meysun dünyaya gelir. Halamız bu sırada eğitimine de devam etmek mecburiyetinde kaldığı için, çocuklar Lefkoşa’ya taşınır. Bu konuda rahmetli nenemiz Hatice Irkad’ın da halamıza yardımlarını es geçemem. Halamız eğitimden artakalan zamanlarında Ürdün’e gittiğinde, nenemiz ve dedemiz çocukları Ürdün’e taşımakta ama daha sonra halamız tekrar eğitime döndüğünde, çocuklar tekrar Lefkoşa’ya gelmekteydi. Dedemiz Mustafa Irkad’ın o zamanlar Finlandiya BM kontenjanı kampı önünde küçük bir kahvehanesi olduğunu ve nenemizi Ürdün’e götürdükten sonra, dedemizin orada fazla kalmayarak geriye döndüğünü de burada belirtmeliyim. Bu geliş gidişler 1974 yılına kadar devam etti. Hatırladığım kadarıyla, 1974 öncesi direk Lefkoşa’dan Ürdün’e giden veya gelen dedemiz ve nenemiz, 1974 olayları ve sonrasında Ürdün’e ulaşımda güçlük çekmeye başlarlar. Halamız, 1974 savaşı sırasında gene eğitimine devam ediyordu ama bu sırada çocuklarından Meysun ve Tarık Kıbrıs’taydılar. Temmuz başlarında nenemiz de çalıştığından ötürü (Kıbrıs Havaalanı’na yakın İngiliz evlerinde) Tarık ve Meysun bir aralık Baf’a gelirler. Ama bilindiği gibi 15 Temmuz 1974 Darbesi patlar ve artık herkes mevzidedir. Bir savaş çıkarsa, çocukların Baf’ta kalabileceği ve bunun da çok riskler taşıyabileceğini düşünen rahmetli babamız Hüseyin Irkad, 18 Temmuz 1974 günü, yollar açılınca, hemen çocukları alır ve Lekoşa’ya gider. Zaten dönüşte Kıbrıs’ın büyük bir savaşa doğru gittiğini yapılan hazırlıklardan rahmetli babamız anlamıştır. Birkaç gün sonra Harekat başlar ve Baf da düşer.
Nenemiz ve dedemiz için bundan sonra Ürdün’e gitmek ulaşım olarak güçtür. Zaten daha Kıbrıs’ta 1974 sonrasında havaalanı da yoktur. Ulaşım sadece denizdendir ve sadece Türkiye’dendir. Nenemiz, harekatlar biter bitmez, Halamızın çocuklarını alarak, Girne Limanı’ndan, bir Türk askeri hücumbotuyla Mersin’e gider ama bu yolculuk maalesef bir kayboluş macerası haline gelir. Deniz yoluyla önce Mersin, sonra da Antakya tarikiyle Suriye güzergahından Ürdün-Amman’a geçmeyi beceremeyen nenemiz (pek yol da bilmemektedir) maalesef bu ilk denemede yolunu kaybeder ve Antakya yerine Elazığ’a gider ve çocuklarla yaklaşık bir ay yollarda kaybolur. Rahmetli eniştemiz onları bulmak için ne maceralar geçirir buradan yazsam herhalde bir roman olur.
Bu arada dedemiz Mustafa Irkad’ın da bu kara yolculuklarında, bir keresinde Suriye sınırından Toroslar üzerinden Antakya’ya giderken, aşırı kar olmasından ötürü, Toroslar'da otobüs de bozulduğundan ötürü, otobüsü itmek için yolcularla aşağıya inmesi sırasında, dağlarda otobüs şöförünün kendisinin eksikliğinin farkına varmamasından ötürü, karlı ve buzlu bir ortamda, Toros dağları eteklerinde onu unutması macerası ve donma tehlikesi geçiren dedemizin güç bela, oralarda dağ eteklerinde bir eve sığınması öyküsü vardır. Sonraları karlar eriyince dedemiz Antakya’ya varıp Kıbrıs’a feribotla avdet eder.
Yani anlatacağım, rahmetli eniştemle halam ailelerini kurarken ve de halamız da Ürdün gibi uzak bir ülkede bir yuva oluştururken, ulaştıkları ortama eniştemizin ünlü bir işadamı, kendisinin de ünlü bir eczacı olması için pek de kolay bir hayat geçirmemişlerdir. Ama herşey mücadele ile olur. İki kız ve iki oğlan sahibi olurlar. Bugün gene çocuklarının torunlarıyla büyük bir aile oluşturmuşlardır. Çocuklarının ve torunlarının Kıbrıs’taki akrabalarını tanımaları için onları her sene adaya getirmişler, bizlerle tanıştırmışlar ve bugün hem Ürdün’de, hem de Abudabi ve Dubai’de yeğenlerimizle bir aile kimliği etrafında sıkı bir temas sağlamışızdır. Tüm bu sıkı ilişkilerde eniştemizin ve halamızın bu ortamın oluşmasında, bu sevgiyi elde etmede büyük katkıları vardır. Halamıza sıhhat ve mutluluklar, Malik Sait eniştemize rahmet diliyorum. Hep aydınlıklar içinde kal sevgili eniştemiz…