Şimdi yeniden cenazeler mevsimi başlıyor, “kayıp” cenazeleri en çok bu mevsim kaldırılır çünkü bir “kayıp”tan geride kalanlar bulunmuşsa bile, dünyanın dört bir yanına savrulmuş Kıbrıslılar’ın yaz mevsimi adaya dönüşü beklenir, herkes yakın akrabalarının cenazeye katılmasını bekler ve böylece Temmuz ve Ağustos aylarında “kayıp” cenazeleri yoğunlaşır… Bir “kayıp” şahsın DNA testleriyle kimliği tespit edilmiş olsa dahi, ailesi onu defnetmek için kardeşlerin, akrabaların İngiltere’den, Avustralya’dan, Kanada’dan gelmesini bekleyebilir ve cenaze ancak yaz aylarında defnedilmek üzere bekletilebilir…
Okurlarımızın yardımlarıyla bulunan “kayıplar”ın cenazelerine hem kuzeyde, hem güneyde, mümkün mertebe katılmaya, bu son yolculuklarında ailelerinin yanında bulunmaya çalışırım hep… Özellikle okurlarımızın göstermiş olduğu bölgelerde bulunan Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum “kayıplar”dan geride kalanlar defnedilirken, bu benim için de bir sürecin sonu, bir yazıya son bir nokta koymak gibidir…
Yıllarca uğraş verdiğim, araştırma yaptığım, ailelerinden, yakınlarından, arkadaşlarından onlar hakkında çok şey öğrendiğim, gömü yerini araştırdığım, hayatta hiç karşılaşmamış olsak dahi benim bir parçam haline gelmiş Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum “kayıplar”ın kazı süreçlerini de izlemeye çalışırım ve ondan sonra uzunca bir süre bekleyiş başlar: Kayıplar Komitesi antropoloji laboratuarındaki çalışmaların ve DNA tespit sürecinin sonuçlandırılmasını beklemek…
Zaman zaman sorduğum olur, “Filan kuyudan çıkarılan falanca kaybın kimlik tespiti yapılabildi mi acaba?”
Ama çoğu zaman bunlardan hiç haberim olmaz veya tesadüfen haberim olur. Çoğu ailenin de okurlarımın “kayıp” yakınlarının bulunmasında oynamış oldukları yaşamsal rolden hiç haberleri olmaz çünkü bu onlara hiçbir zaman söylenmez. Meğer ki aileyle birlikte tüm süreci birlikte izliyor olalım…
Kimi zaman göstermiş olduğumuz yerde hangi “kayıp” şahsın yattığını bilmeyiz ve bu yüzden ailesini de bilemeyiz… Ancak DNA tespiti yapıldıktan sonra o “kaybın” kimliği belli olur – bu sürece dahil olmadığımız için bizim haberimiz olmadan bulunmasına yardım ettiğimiz “kayıplar” defnedilir ve ne bizim, ne ailenin bundan haberi olmaz…
Bir okurum yıllar önce bana bir kafatası vermişti – avlanırken bulmuştu bu kafatasını, Gutsovendi yöresinde (şimdiki adıyla Güngör)… Yıllarca bu kafatasını saklamıştı… Ancak “kayıplar”la ilgili yazılarımızdan etkilenmiş ve evinde tuttuğu bu kafatasının bir insana, bir “kayıp” şahsa ait olduğunu fark ederek bir geceyarısı beni aramış, ertesi sabah buluşmuş, kafatasını almış, aynı gün okurumun verdiği bu kafatasını Kayıplar Komitesi yetkililerine teslim etmiştim… Okurumu kafatasını bulduğu bölgeye de götürmüştüm ve burada Kayıplar Komitesi çalışanlarına bu kafatasını nereden aldığını göstermişti… Yıllarca bu kafatasının kime ait olduğunu merak ettim, neredeyse her ay kimlik tespiti yapılıp yapılmadığını sordum… Ancak cenazeden bir ay sonra kimlik tespitinin yapıldığını, kafatasının defnedilmek üzere aileye verildiğini, cenazenin de bir ay önce kaldırıldığını öğrendim… Sonuçta Alambralı bir gence ait çıkmıştı bu kafatası ve eşi onu alıp defnetmişti… Belki bir gün bu gencin eşini ziyaret etme olanağı bulurum…
Kimi zaman okurlarımın gömü yerini göstermiş oldukları bir “kayıp” şahsın kimlik tespiti yapılıp defnedileceği haberini gazetelerden okurum. Kimi zaman “kayıp” yakınları arar beni ve cenaze törenine davet eder, ailelerin beni davet ettiği cenaze törenlerine olağanüstü bir engel çıkmazsa mutlaka gitmeye çalışırım. Mezarlarına bir kürek toprak atarım kuzeyde ve güneyde ve yakınlarına 40 yıl 50 yıl gecikmiş başsağlığı dileklerimi iletirim…
Devam edecek...